1950 ve 1960 dönemi türkiye ekonomi politikaları
1950 ve 1960 dönemi türkiye ekonomi politikaları Ne90'dan bulabilirsiniz
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi
Öz
1950-1960 is one of the outstanding eras among the economy policies since the foundation of the Republic. This period witnessed transition efforts from an interventionist economic structure to an open economy that prioritizes private sector. The purpose of this study is to analyse the economy policies during the Democrat Party rule that came to power between 1950 and 1960. The reason to focus on this period is to present the outcomes of the transition from interventionist policies to liberal policies in economic sphere as well as transition to multi-party regime in political sphere after 1946.
Yazı kaynağı : dergipark.org.tr
Türkiye ekonomi tarihi
1923-1929[değiştir | kaynağı değiştir]
Cumhuriyetin ilk yıllarında milli ekonomi ilkesi çerçevesinde devletin destekleyeceği girişimci bir sınıfın oluşması ve kalkınmanın bu yolla sağlanacağı öngörüldü.[1] Ulusal nitelikteki yerli sanayinin gelişimi ve ihtiyaç duyulan sermayeye yönelik 1924'te Türkiye İş Bankası kuruldu.[1] Özel girişimciliği teşvik etmek için yasal düzenlemeler yapıldı. 1926'da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile özel mülkiyet güvence altına alındı. Büyük şehirlerde ticaret borsaları kuruldu. 1927'de Sanayi Teşvik Kanunu çıkarıldı. Sanayi ve Maadin Bankası, Emlak ve Eytam Bankası kuruldu. 1927'de Başbakanlık'a bağlı olarak Âli İktisat Meclisi kurularak fiyat istikrarı, gümrük tarifeleri, vb. devletin ekonomiye yön verecek siyaset tespit etmesi amaçlandı.[2] 5 Aralık 1927'de ilk kâğıt paranın tedavülü gerçekleşip eski kâğıt paralar tedavülden çekildi.[3]
Bu dönemde Sanayi Teşvik kanunu kapsamında yapılan sayıma göre ülkedeki toplam işletme sayısı 65.245'tir.[4] Bu işletmelerin yüzde 79'u küçük işletme kategorisindedir.[4] Ülkede 100 ve daha fazla işçi çalıştıran işletme sayısı 155 olup ülkedeki sanayi üretimi kapasitesi çok sınırlıdır.[4] Ekonomi esas olarak tarıma dayalıydı. 1923-1929 döneminde tarımın GSYİH içindeki payı yüzde 45'tir.[4] Bu dönemde yıllık büyüme hızı yüzde 8.6'dır.[4]
İzmir İktisat Kongresi[değiştir | kaynağı değiştir]
Genellikle İzmir İktisat Kongresi olarak bilinen "Türkiye İktisat Kongresi", yeni kurulan Türkiye'nin siyasi ve askeri alanda kazandığı başarısının ekonomik alanda da sürdürülmesi amacıyla 17 Şubat 1923'te[5] Atatürk başkanlığında 1135 kişinin katılımı ile toplandı[6]. Atatürk, kongrenin açılış konuşmasında ekonominin önemini şu şekilde vurguladı.
Tüccar, çiftçi, sanayici, meslek ve işçi temsilcilerinin katıldığı kongre sonunda "Misak-i İktisadi" adı altında on iki maddeden oluşan bir bildiri duyuruldu. Özel girişimciliğin teşvik edildiği milli bir ekonomi oluşturulmasının gerekliliği vurgulanarak mevcut imkanlar ile yeni ekonomik hedefler belirlendi. Kongre sonrasında Türkiye ekonomisinin liberal bir döneme girdiği ve bu sürecin 1929 Büyük Buhran'a kadar sürdüğü kabul edilir.[8]
Özel teşebbüsün teşvik edilmesi, ihtiyaç hâlinde kamu gücünün kullanılarak devletin gerekli alanlarda yatırım yapması esas alındı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da kongrede alınan kararlar doğrultusunda Türk ekonomisine yön verildi.[9]
Lozan Antlaşması'nın kabulü[değiştir | kaynağı değiştir]
Ankara Hükûmeti, askeri ve siyasi zaferlerin kazanıldığı bir dönemde 16 Ekim 1923'te Düyûn-ı Umûmiye idaresine gönderdiği bir tebligatta tüm gelir, gider, sözleşme ve borçlanma konusunda yalnızca TBMM'nin yetkili olduğunu, aksine yapılan tüm işlemlerin hükümsüz olacağını bildirdi.[10] Böylece ülkeyi temsil eden kurumun Ankara Hükûmeti olduğunu duyurmuş oldu.
Başlıca ekonomik maddelerde anlaşılamaması üzerine bir kez kesintiye uğrayan İtilaf Devletleri ile Türkiye arasındaki görüşmeler 24 Temmuz 1923 tarihinde sona erdi. Lozan Antlaşması 23 Ağustos 1923 tarihinde TBMM tarafından onaylandı.[11] Antlaşmanın başlıca ekonomik sonuçları şunlardır:
6 Ağustos 1924'te yürürlüğe giren Lozan Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borcu 129.604.910 liraydı. Ödenmemiş taksitler ve avanslar da dahil edilince borç miktarı 161.603.833 liraydı.[14] Lozan antlaşması kapsamında borçlar Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası üzerinde kurulan on dört devlet üzerinde paylaşıldı. Böylece 129.604.910 lira Osmanlı borcundan Türkiye'ye düşen pay 84.597.495 lira oldu.[15] Gecikmiş taksitler ve avanslar da dahil edilince Türkiye'nin ödeyeceği borç tutarı 105.559.623 lira olarak kayda geçti.[15] Faiz oranları da yüzde 4 ile 8 arası belirlendi.[15] Daha sonra 13 Haziran 1928 tarihinde Paris'te imzalanan sözleşme sonrası TBMM'de kabul edilen 1 Aralık 1928 tarihli ve 1367 sayılı yasa ile Türkiye'nin ödemesi gereken borç miktarı 107.528.463 lira olarak kabullenildi.[15] Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu borçlarının yüzde 62.5'ini ödemek zorunda kaldı. Borçların tamamen tasfiyesi 1954 yılında kadar sürdü.[16]
Aşarın kaldırılması[değiştir | kaynağı değiştir]
Osmanlı'da devletin en önemli mali kaynağı olan aşar tarım ürünlerinden 1/10 oranında alınan şer'i bir vergidir. Aşar, 1850'de bütçe gelirlerinin yüzde 30,4'ünü, 1864'te yüzde 47,6'sını oluşturuyordu.[17] Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu özelliğini koruyarak 1924 yılı bütçesinin 27,5 milyon lirası aşardan sağlandı.[17] İzmir İktisat Kongresi'nde alınan en önemli karar aşar vergisinin kaldırılmasıdır.[18] Alınan bu karar 2 yıl sonra uygulandı. 5552 sayılı ve 17 Şubat 1925 tarihli kanun ile altı yüz yıldan fazla bir süredir uygulanan aşar vergisi kaldırıldı.[18]
Osmanlı'da olduğu gibi yeni kurulan Türkiye'nin ekonomisi de büyük ölçüde tarıma dayalıydı ve devlet bütçesinin yüzde 80-85'i tarımdan sağlanan gelirlerden oluşuyordu.[19] Aşarın kaldırılmasıyla devletin yaşadığı gelir kaybına yönelik diğer tarımsal vergilerden olan ağnam ve arazi vergilerinin oranı artırıldı. Ancak yine de aşardan sağlanan geliri ulaşılamadı.
Aşarın kaldırılmasının ekonomik ve siyasi sonucu oldu. Birçok kaynakta, köylünün ve toprak sahiplerinin çok büyük bir vergi yükünden kurtulduğu, halkın mültezimlerin baskısı altında artık ezilmeyeceği görüşü hakimdir.[20] Öte yandan aşarın kaldırılmasının 1920-23 yılları arasında TBMM'de birçok kez tartışılmasına rağmen kanun teklifinin Şeyh Said İsyanı sırasında TBMM gündemine getirilerek kabul edilmesinin bu kararın siyasi kaygılarla alındığı, bu yolla devlet otoritenin güçlendirilmesinin amaçlandığı eleştirisi yapıldı.[21]
Sanayi Teşvik Kanunu[değiştir | kaynağı değiştir]
Osmanlı'da 1913 yılında "Teşvik-i Sanayii Muvakkatı" adı altında bir yasa çıkarılmıştı ancak Osmanlı sanayisine yoğun bir şekilde yabancı sermaye hakim olduğundan kanun kapsamında verilen kredilerin büyük kısmı yabancı sermaye tarafından kullanıldı. Ayrıca Trablusgarp, Balkan ve sonrasında I. Dünya Savaşı'nın iktisadi ve siyasi şartlarının getirdiği zorluklar içinde kanun amacına ulaşamadı.[22]
Cumhuriyet döneminde 1925'te Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu. 1927'de Sanayi Teşvik Kanunu kabul edildi. Yasa kapsamında ücretsiz arazi tahsisi, belirli ruhsat, harç ve vergilerden muaf olma, devlet tarafından prim desteği, belirli durumlarda gümrük vergisinden muaf olma, Türk vatandaşlarına ayrıcalık tanınması, vb. uygulamalar[23] ile yerli sermaye teşvik edilerek milli bir ekonomi amaçlandı. Altyapı ve işgücü eksikliği, savaş döneminin yeni sona ermesi, girişimci ve teknik eleman eksikliği gibi nedenlerle ekonomide istenilen ilerlemeyi sağlayamadı.[23] Öte yandan milli ekonomi ilkesinin savunulduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında, tam bağımsızlığın amaçlandığı kurtuluş savaşı zaferinin ekonomik anlamda da desteklenmesi görüşünü yansıtması açısından önemlidir.[24]
Toprak reformu[değiştir | kaynağı değiştir]
Osmanlı'dan yeni Türkiye'ye geçişte toprak rejiminde kayda değer değişiklikler yaşandı. İşgücü büyük ölçüde tarımla uğraşan ve ekonomisi tarıma dayalı ülkenin tarımsal kalkınmasının sağlanması amacıyla yasal düzenlemeler de yapıldı. 1929 yılı TBMM açılış konuşmasında Atatürk bu durumu şu sözlerle vurgulamaktadır: "...çiftçiye arazi vermek de hükûmetin takip etmesi lâzım gelen bir keyfiyettir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek memleketin üretimini zenginleştirecek başlıca çarelerden biridir."[25]
Daha önce 1921 yılında bütçe kanununa eklenen bir madde ile Türkiye'ye gelen muhtaç durumdaki göçmen ve muhacirlere verilmek üzere, bedeli on yıl sürede ödeme imkanı bulunan ve büyüklüğü iki yüz dekarı geçmemek şartıyla devlet arazilerinden toprak dağıtılmıştı.[26] Ülkedeki tek ziraat okulu olan İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Okulu 1928'de kapandı. 1930'da ihtiyaca yönelik 1930 yılında Ankara Ziraat Mektebi açıldı, üç yıl sonra ise bu okul Yüksek Ziraat Enstitüsü'ne dönüştürüldü. Günümüzde hizmet veren Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin kökenini bu okul oluşturur.
Âli İktisat Meclisi[değiştir | kaynağı değiştir]
1927'de Başbakanlık'a bağlı olarak kurulan ve 1935'te Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kadar[27] faaliyet gösteren Âli İktisat Meclisi, siyasetçi, asker ve meslek örgütü temsilcileri olmak üzere 24 üyeden oluşuyordu.[28] Bir yaptırım gücü olmayan ve kararları tavsiye niteliği taşıyan meclis, beklenildiği gibi ekonomi politikaları üzerinde etkili olamadı. Daha çok ülkenin ekonomik durumuna ilişkin raporlar hazırladı. Âli İktisat Meclisi, 1960'lardan sonra kurulan Devlet Planlama Teşkilatının araştırma ve danışma özelliğine benzer nitelik taşır ve Cumhuriyet döneminin ilk Ekonomik Konsey tipi yapılanmasıdır.[2]
Büyük Buhran[değiştir | kaynağı değiştir]
Ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı Türkiye'de Büyük Buhran'da en çok tarım sektörü etkilendi.[29] Tarımsal üretim geriledi, tarım ürünlerinin fiyatları düşüş yaşadı. Türk lirasının aşırı değer kaybetmesi karşısında 1930 yılında "Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun", dış ticaret açığının artması karşısında "Ticarette Tağşiş'in Men-i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanun" ve ithalatın kontrol edilmesine yönelik kanun çıkarıldı.[30] Ayrıca para piyasalarındaki sorunun çözümü için 1930'da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu ve Osmanlı Bankası'nın görev ve yetkilerine son verildi. Türk lirasının değer kaybetmesinin nedeni dış ticaret açığı olarak görüldüğünden ithalatı kısıtlayıcı tedbirler alındı.[30] Bu amaca yönelik Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti de kuruldu.[31] Paranın değer kaybetmesi karşısında halkın satın alma gücü azaldı. Büyük Buhran'ın başlıca sonuçları şunlardır:
30 Kasım 1931'de olağanüstü vergi niteliği taşıyan İktisadi Buhran Vergisi yürürlüğe girdi. Önce ücretlilerin maaşlarından en az yüzde 10 olmak üzere artan oranda alınmaya başlanan verginin kapsamı 1934'te genişledi ve gelir vergisi mükelleflerinden de alınmaya başladı. Yine bu dönemde ücretlilerden Muvazene Vergisi alınmaya başlandı. Bu iki vergi 1950 yılına dek yürürlükte kaldı. (bkz. Türk vergi sistemi)
Büyük Buhran'ın en önemli sonucu Cumhuriyet'in ilk yıllarında öngörülen özel girişimciliği teşvik ederek kalkınma hedefini uygulayacak ekonomik imkanı ortadan kaldırmasıdır. Ayrıca özel kesime dayalı kalkınmayı sağlayacak ülke içinde tecrübe, bilgi ve birikimin olmayışı nedeniyle bu anlayış terk edildi ve 1930'lu yıllarda devletçilik ilkesine dayalı bir ekonomi modeline geçildi.[32]
1929–1945 dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
İktisadi donanım amacıyla Türkiye 1930 yılında ABD'den 10 milyon dolarlık bir borç alındı. 1934 yılında Sovyetler Birliği'nden alınan 8 milyon dolarlık borçla Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı'nda yer alan fabrikaların bir kısmı yapıldı. 1938 yılında İngiltere'den alınan 16 milyon sterlinin 10 milyonu ile dış ödeme güçlükleri giderildi ve geri kalan para da askeri amaçlı kullanıldı.[33] 1939 yılı başlarında Türkiye'nin döviz olarak ödenecek toplam dış borcu 236 milyon ABD doları iken, 1940 yılında İngiltere ve Fransa'dan topla 164 milyon dolar, 1942 yılında Almanya'dan 100 milyon mark kredi sağlandı. Bu durum 1945 yılı sonunda konsolide dış borç tutarı 439 milyon dolara çıktı. II. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'de artan askeri harcamalar ve dış borç stoklarındaki gelişmeler ile Türk lirasında yaşanan değerlenme daha sonra ekonomik büyüme üzerinde olumsuz bir baskı oluşturdu ve bunun sonucunda 1946 yılında devalüasyon yapıldığında dış borç TL cinsinden 707 milyon Türk lirasına ulaştı. 3 yıl sonra sterlin ve diğer dövizlerin devalüe edilmiş olması dış borçlarda 204 milyon TL'lik bir düşüşe yol açtı.[34]
Günümüze dek ulaşan Kamu İktisadi Teşebbüsü niteliği taşıyan kuruluşlar bu dönemde kurulmaya başlandı.
Devletçilik politikası[değiştir | kaynağı değiştir]
İktisat kongreleri ve sanayi kanunları ile istenilen sanayileşmenin sağlanamaması ve Büyük Buhran'ın Türkiye'ye yansıması neticesinde halkın refahının ciddi anlamda düşmesi, gerekli yatırımların kamu gücü ile yapılmasına dair görüşlerin ağırlık kazanmasına yol açtı. Türkiye'de tek partili dönem'in yaşandığı bir süreçte CHP'nin 1931 yılında düzenlenen kongresinde alınan kararla devletçilik ilkesi partinin ana ilkelerinden biri hâline geldi. 1937 yılında da anayasa'ya eklendi. Devlet, ekonomide yol gösterici ve emredici bir rol üstlendi.
Devletçilik uygulamasına yol açan ekonomik koşullar başlıca şunlardır;
Devletçilik sadece sanayileşme alanında sınırlı kalmayarak devletin her alandaki uygulamalarına yansıdı. Bu doğrultuda millîleştirme çalışmaları da yapıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da millîleştirme yapılmış olsa da 1930'lu yıllarda hız kazandı. Lozan Antlaşması kapsamında faaliyet gösteren demiryolu, liman, elektrik, havagazı, su, tramvay vb. altyapı hizmeti veren imtiyazlı şirketler devlet tarafından satın alındı. 1928'de Haydarpaşa Liman İşletmesi, 1934'te İstanbul Rıhtım İşletmesi, 1937'de Ereğli Limanı, Zonguldak Çatalağzı Demiryolu ve Kömür Madeni İşletmeleri, 1938'de İstanbul Üsküdar-Kadıköy Tramvay İşletmeleri satın alındı. 1936'da İstanbul Telefon Şirketi, 1938'de İzmir Telefon Şirketi devletleştirildi. Ankara-İzmir, Ankara-Sivas, Zonguldak-Adana gibi ticaret ve sanayinin yoğunlaştığı şehirler arasında ilk telefon bağlantısı 1937'de kuruldu.
1933'te Ekonomi Bakanlığına bağlı olarak "Petrol Arama ve İşletme İdaresi" ve "Altın Arama ve İşletme İdaresi" adıyla iki bağımsız kurum kuruldu. Daha sonra bu iki kurum 1935'te kurulan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsüne bağlandı. 1935'te Etibank kuruldu. 1937'de temeli atılan Kardemir Karabük Demir Çelik Fabrikası 1939'da hizmete girdi. 1937'de ilk defa demir madeni Divriği'de bulundu ve 1939'da işletmeye alındı. (bkz. Türkiye'de madencilik) 1939'da İETT İstanbul Belediyesine devredildi.[36]
Ekonomi Planlaması[değiştir | kaynağı değiştir]
1930 yılında düzenlenen Sanayi Kongresi'nde kalkınmanın gereğinin sanayileşme olduğu, sanayileşmenin bir zorunluluk olduğu ve bu yolla iktisadi bağımsızlığın sağlanabileceği görüşü benimsendi. 1930'da Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 1932'de Başbakan İsmet İnönü başkanlığındaki bürokrasi kesiminden heyetlerin Sovyetler Birliği ve İtalya'ya düzenlediği geziler Türkiye'nin ekonomik, siyasal ve kültürel alanında etkili oldu. Bu dönemde Avrupa ülkeleri ve Sovyetler Birliği'nin uyguladığı planlama çalışmaları Türkiye'nin de ilgisini çekti. Avrupa'da uygulanmakta olan politikaların kapitalizmin sorunlarına yönelik olduğu, bu sebeple Sovyetlerin uyguladığı (bkz. Birinci Beş Yıllık Plan (Sovyetler Birliği)) merkezi planlama ile kalkınma modelinin Türkiye'nin ekonomik yapısına ve ihtiyaçlarına daha yakın olduğu görüşü özellikle kadro hareketi içinde hakim oldu.
Türkiye'de planlama çalışmaları 1930'lu yıllarda devletçilik ilkesi kapsamında uygulamaya geçti. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı çalışmalarına 1932'de Sovyetler Birliğinden Orlof başkanlığında gelen bir heyet ile başlandı. Plan, makro ekonomik bir plan niteliği taşımamaktadır. Planın tek amacı sanayi sektörünün gelişmesini sağlayarak Türkiye'nin "kendine yeter" bir ekonomi hâline gelmesidir. Plan kapsamında, dokuma (mensucat), madencilik (demir-çelik, bakır ve kükürt), kâğıt-karton (selüloz), kimya-seramik (cam, çimento) olmak üzere beş temel alanda 23 fabrika kurulması hedeflendi. Planı uygulama görevi 1933'te kurulan Sümerbank'a verildi. Ayrıca Türkiye İş Bankası'da Şişecam ve Sömikok gibi yatırımların bir kısmını üstlendi. Uygulamada olduğu 1934-38 yılları arasında planın başarılı olduğu görüşü hakimdir. "Üç beyaz" olarak nitelenen dokuma, un ve şekerin üretimi için hafif sanayi gerçekleşti. 1929'da yüzde 9,6 olan sanayi sektörünün GSMH içindeki payı 1939'da yüzde 18'e yükseldi. Tarım sektörünün payı yüzde 51,6'dan yüzde 39'a geriledi. Bu dönemde sanayi kesiminin yıllık büyüne hızı yüzde 6,87, ekonominin büyüme hızı yüzde 6 oldu.
Birinci Beş Yıllık Kalkın Planı'nda sağlanan başarıya istinaden İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına 1936'da başlandı. İkinci planın daha kapsamlı olması amaçlandı. Ara ve yatırım mallarının üretimine önem verildi. Birinci plana ilave olarak elektrik santralları, denizcilik gibi ek faaliyet alanlarına da planda yer verildi. Bu kez Sovyetler Birliği'nden değil İngiltere'den borç alınması öngörüldü. II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla savaş koşullarının Türkiye'yi de etkilemesi nedeniyle ikinci beş yıllık plan kesintiye uğradı ve uygulanamadı.
Osmanlı borçları antlaşmaları[değiştir | kaynağı değiştir]
22 Nisan 1933'de Fransa ile "1933 Paris Borç İtilafnamesi" imzalandı.
Savaş yılları[değiştir | kaynağı değiştir]
Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmemiş olsa da savaşın ağır koşullarını özellikle ekonomik anlamda yaşadı.[37] Ekonominin daralması, artan enflasyon, halkın alım gücünün düşmesi, ekmek gibi temel gereksinimlerin karneye bağlanması, vb. toplumsal yansımaları oldu. Genç nüfus silah altına alındığından nüfusun büyük kısmı üreticilikten tüketici durumuna geçti. Tarımsal üretim geriledi. Savaş koşullarında dış ticaret geriledi. Ülkedeki üretim kapasitesini belli bir düzeyde tutmaya gayret edildi.
Refik Sayfam Hükûmeti döneminde mal kıtlığı ile mücadele ve haksız kazançları engellemek amacıyla 18 Ocak 1940 tarihli 3780 sayılı Millî Korunma Kanunu çıkarıldı.[38] Kanun ile Bakanlar Kuruluna geniş yetkiler veriliyordu. Hükûmete, tarım ürümleri fiyatlarını belirleme, köylülere yaşadıkları yerim on beş km içinde olmak kaydıyla kamu yararına zorunlu çalışma mecburiyeti (bkz. angarya), dört hektardan az toprağı olan çiftçinin bir çift öküzüne el koyma yetkisi, sanayi kuruluşlarının neyi ve ne kadar üreteceğini belirleme yetkisi gibi yetkiler tanındı.[39] Kanuna uymayanlar ve haksız kazanç elde edenlerin yargılanması için ülke genelinde sekiz adet Millî Konunma Mahkemesi açıldı.
1940'ta fiyat artışları ve hububat kıtlığı nedeniyle kanunun tanıdığı imkanla piyasayı denetleme uygulamasına geçildi. Fiyat artışları nedeniyle, çiftçinin ürününü piyasaya geç sürdüğü, tüccarın da fiyat artışını bekleyerek mallarını depolarda beklettiği gerekçesiyle 12 Şubat 1941 tarihinde çiftçinin zorunlu olarak elindeki hububat ürünlerini Toprak Mahsülleri Ofisi'ne satması kararı alındı. Buna rağmen un sıkıntısının devam etmesi nedeniyle 27 Kasım 1941 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre buğday unundan pasta, kek, poğaça, çörek, tatlı, vb. ürünlerin üretimi yasaklandı.[40]
18 Şubat 1941'de Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul, Ankara ve İzmir'de ekmeğe yüzde 15 oranında arpa katılmasına geçildi. 6 Haziran 1941'de bu oran yüzde 20 arpa ve yüzde 30 çavdar olarak değiştirildi.[41] Ayrıca ekmeğe mısır unu ve patates katılması denemeleri de yapıldı.[41] 11 Ocak 1942'de ilk olarak İstanbul'da, daha sonra Ankara olmak üzere ekmek karnesi uygulamasına geçildi. "Kara ekmek" olarak tanımlanan ekmek miktarları, kişilerin yaşına ve yaptığı işe göre belirlendi. Günlük olarak, 7 yaşın altında olan çocuklar için 187,5 gram, yedi yaş üstü kişiler için 375 gram, ağır işlerde çalışanlar için 750 gram ekmek hakkı tanındı.[42] Bu oranlar zaman içinde güncellendi. Ayrıca muhtaç kesimlerin ücretsiz ekmek alabileceği karneler de verildi[43] Kâzım Karabekir daha sonra yayımlanan günlüklerinde ekmeğin karneye bağlanmasını şu sözlerle aktarır:
TMO'nun stoklarının artması ve fiyat istikrarının sağlanması neticesinde ekmek üretimi düzene girerek kıtlık korkusu azalmaya başladı. 28 Mayıs 1946'da kısmen, 9 Eylül 1946'da ise tüm yurtta karne uygulaması kaldırıldı. Ekmek satışının kısıtlama olmadan satışına izin verildi.[40]
II. Dünya Savaşı yıllarında bir diğer uygulama 12 Kasım 1942 tarihli Resmi Gazete'te yayımlanan Varlık Vergisi'dir.[44] 16 ay yürürlükte kalan uygulama ile 315 milyon lira vergi tahsil edildi. Bu tutarın yüzde 52'si gayrimüslimlere, yüzde 29'u müslümanlara, yüzde 19'u ecnebilere aitti.[45] Varlık vergisi, günümüzde ekonomik değil, siyasi ve sosyal yönüyle tartışma konusudur. Kanunun uygulanması sırasında sabit bir vergi oranı belirlenmemesi, bu nedenle gayrimüslimlerden daha yüksek oranda vergi tahsil edilmesi, tahakkuk eden verginin taksit olmaksızın tek seferde tahsil edilmesi, peşin ödeyemeyen gayrimüslimlerin mallarını satışa çıkarmasıyla bu malların piyasadan çok düşük değerde alıcı bulması, vergisini ödeyemeyen kişilerin Erzurum'un Aşkale ilçesindeki Aşkale Çalışma Kampı'nda zorunlu çalışmaya tabi tutulması, başlıca eleştiri konularıdır.[46] Öte yandan Varlık Vergisi, ekonomide hedeflenen başarıyı göstermedi. Ülkede karaborsanın azalmasını sağlayamadı, enflasyon oranı düşmedi, ayrıca ekonomik güven ortamını zedeleyerek girişimciliği azalttı. Gayrimüslimlerin yatırımlarını yurt dışına yöneltmesine neden oldu.[47]
İkinci Dünya Savaş'ı Sonrası[değiştir | kaynağı değiştir]
Savaş sonrasında siyasi güç ile ekonomik güç arasında gerilim yaşandı. Hükûmet tarafından Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çıkarıldı ve topraksız köylülerin toprak sahibi olması hedeflendi. Yasanın çıkmasına muhalif olan Adnan Menderes, Emin Sazak başta olmak üzere bazı CHP üyeleri basın yoluyla hükûmete ağır eleştiriler getirince CHP yönetimi Adnan Menderes ve Fuat Köprülü'yü partiden ihraç etti, bu karara karşı çıkan Celal Bayar ve Refik Koraltan istifa etti.[48] Bu dört isim ülkedeki yoksulluğun ve kıtlığın nedenini yıllardır uygulanan devletçilik ilkesi olarak görüyordu.[48] 7 Ocak 1946'da kurdukları Demokrat Parti 21 Temmuz 1946'da yapılan genel seçimlerde meclise girdi ve anti-devletçi ekonomi modelini savunan görüş TBMM'de temsil edilmeye başlandı.
1946 genel seçimleri sonrası dönem siyasi istikrarsızlığın yaşandığı bir dönem olarak bilinir. Dört yıllık bu dönemde kısa süreli dört hükûmet kuruldu. Siyasi istikrarsızlık nedeniyle ekonomik sorunlara yönelme imkanı kalmıyordu.[49]
Recep Peker hükûmeti öncelikle dış ekonomik ilişilere yönelik gerçekçi bir döviz kuru politikasınını savundu. "7 Eylül Kararları" sonucu 7 Eylül 1946'da Türkiye tarihinde ilk kez yapılan devalüasyon sonucu ABD doları karşısında Türk lirası yüzde 50 devalüe edildi.[49] (bkz. Türkiye'de devalüasyon) Peker Hükûmeti'nin beklediği finansal yardım ABD'den gelmedi ve yapılan devalüasyon ekonomi çevrelerinden kamuoyu desteği bulamadı.[49] 1947 ve 1948'deki Cemal Saka hükûmetleri ve 1949'da Şemsettin Günaltay Hükûmeti, muhalefetin ve İstanbul basınının anti-devletçi eleştirileri karşısında iş yapamaz hale gelmişti.[49]
1940'lı yıllarda savaş koşullarında yapılan vergi düzenlemelerine rağmen toplanan vergilerin kamu harcamalarını karşılamaması nedeniyle modern anlamda vergi düzenlemelerine ihtiyaç duyuldu. Buna yönelik 1949'da ilk kez gelir vergisi kanunu, kurumlar vergisi kanunu ve vergi usul kanunu uygulamaları Türk vergi sistemine dahil oldu.
Türkiye, 45 ülkenin üyeliğiyle 27 Aralık 1945'te kurulan Uluslararası Para Fonu'na 1947'de üye oldu.[50] İlk kredi 1947 yılının Nisan ayında 43 milyon dolar tutarında alındı.[51]
1950-1980[değiştir | kaynağı değiştir]
Demokrat Parti dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
1950'de CHP seçimleri kaybedip iktidardan düştü ve daha liberal politikalar savunan Demokrat Parti 1950'de iktidara geldi. DP, bürokrasi karşıtı bir tutumla siyasette demokratikleşmeyi savunarak devletçilik karşıtı bir siyaset izledi.[52] Demokrat Parti hükûmetinin ekonomideki başarısı sağlanan dış kaynaklarla tarımsal üretimin artması ve ihracatın artışına dayanıyordu.[53] Altyapı yatırımları ve tarımda makineleşmenin artması, dış ticaret için dünyada uygun konjonktürün olması ve artan ihracat, ekonominin hızla büyüyerek genişlemesini sağladı.[53] Siyasi anlamda ise DP iktidarı bu durumu liberal ve özel sektöre dayalı ekonominin başarısı olarak sunarak geçmişte devletçi politikaları uygulayan CHP'yi eleştirme aracı olarak kullandı.[53]
1953'te ülkede döviz sıkıntısı yaşanmaya başladı. Krizin asıl nedeni dış borçlarla karşılanan ödemeler dengesinin artık sürdürülemez hale gelmesiydi.[54] Döviz sıkıntısı için dış kredi kuruluşlarından kredi almak yerine "Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu", "Petrol Kanunu" gibi liberal yasalar ile çözüm yolları arayan DP'nin bu çabası yeterli dış kaynağı sağlamadı.
Demokrat Parti iktidarının döviz sıkıntısı için bir diğer çözüm yolu ithal ikameci ekonomiye geçişi benimsemesiydi. Böylelikle 1953'ten 24 Ocak 1980 kararlarına kadar ülkede uygulanacak olan ithal ikameci ekonomi modeli başlamış oluyordu.[53] Devletçiliği eleştirerek iktidara gelen Demokrat Parti KİT olarak bilinen Kamu İktisadi Teşekkülü kurarak "Demokrat Parti tarzı devletçilik" modeline geçti.[53]
ABD tarafından Türkiye'ye yapılan ekonomik yardımlar 30 Haziran 1954 itibarıyla 495.848.000 dolar, 30 Haziran 1955 tarihi itibarıyla 601.025.000 dolara ulaştı.[55] Bunun haricinde askeri yardımlar ise 1958 itibarıyla 1.700.000.000 dolara ulaştı.[55] Öte yandan 1954'te Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın ABD'ye yönelik yurt dışı ziyaretinde 300 milyon dolarlık kredi talebi reddedildi.[55] Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarının aksine zamanla dış kredi bulmak güçleşti. 1958 yılındaki borç krizi, dış finans kuruluşlarına bazı teminatlar verilerek borç erteleme anlaşması yapılmasıyla sonuçlandı.[56] IMF ile anlaşılan istikrar programı Türk ekonomi tarihinde 4 Ağustos Kararları olarak bilinir.
1950-1960 yılları arasında Türkiye'nin dış borcu 227 milyon dolardan 1138 milyon dolara ulaştı ve toplam dış borç miktarında dört kattan fazla bir yükseliş ortaya çıktı.[57]
Bu dönemde daha önce faaliyet gösteren kuruluşlar Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) kapsamına alındı ya da yeni KİT'ler kuruldu. PTT ve TCDD 1953'te KİT kapsamına alındı. Toprak İskan İşleri Genel Müdürlüğü (1950), Denizcilik Bankası (1951), Et ve Süt Kurumu olan Et ve Balık Kurumu (1952), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) (1954), Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) (1954), Devlet Malzeme Ofisi (DMO) (1954), Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü (bkz. Kardemir) (1955), Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları (SEKA) (1955), Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) (1957), Erdemir (1960) kuruldu.[58]
4 Ağustos 1958 kararları[değiştir | kaynağı değiştir]
1951'den itibaren Türkiye'nin borçlanma süreci daha önce görülmemiş bir hızla artmaya başladı.[59] 1952, 53,57, 58 yıllarında olmak üzere IMF'den 68,5 milyon dolar kredi kullanıldı.[60] 1952-57 yılları arası Marshall planı kapsamında 81,2 milyon dolar,[61] ABD EXIM Bank'tan 1954-60 yılları arası 56 milyon dolar,[61] ABD kaynaklı ajanslardan 1958-60 yıllarında alınan 43,5 milyon dolar,[60] IBRD'den 1952-53-57-58 yıllarında alınan 68,5 milyon dolar[60] kredi kullanıldı.
1950 sonunda 775 milyon Türk lirası olan kamu dış borç yükü 1960 sonunda yaklaşık yüzde 800 oranında artarak 6 milyar 210 milyon Türk lirasına yükseldi.[62] Borçların ödenemez hale gelmesiyle borç erteleme yoluna gidildi ve cumhuriyet tarihinde ilk kez moratoryum ilan edildi.[63] 4 Ağustos 1958'de açıklanan "Mali Islahat Kararları" adı verilen istikrar tedbirleri alındı.
20 Şubat 1959'daki bir meclis oturumunda muhalefet partileri tarafından, enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrarı sağlamak için alınan tedbirlerin memlekete çok pahalıya ve vatandaşa ağır fedakarlıklara, yeni külfetlere mal olduğu ancak elde edilen neticelerin tatmin edici olmadığı yorumu yapıldı.[64]
Almanya'ya işçi göçü[değiştir | kaynağı değiştir]
31 Ekim 1961'de Türkiye ile Batı Almanya arasında işgücü sözleşmesi imzalandı. Bu tarihten itibaren birçok Avrupa ülkesi ile ikili anlaşmalar imzalandı: Avusturya, Belçika ve Hollanda ile 1964, Fransa ile 1965 ve İsveç ile 1967’de ikili işgücü anlaşmaları imzalandı. Sanayileşen Avrupa ülkelerinin iş gücü ihtiyacını karşılamak için imzalanan anlaşmaların Türkiye için önemi ise ülkede sürekli yükselen işsizlikti. Göçlerin başladığı 1962'de Türkiye'de toplam işsiz sayısı 985.000'dir. Bu sayı 1967'de 1.440.000'e, 1971'de 1.562.000'e ve 1972'de 1.600.000'e çıkarak sürekli artış gösterdi. İşsizliğin önemli bir problem olduğu bu dönemde Millî Birlik Komitesi Almanya'da gelen teklifi cazip bularak kabul etti.
Stand-by düzenlemeleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Türkiye Uluslararası Para Fonu ile ilk stand-by düzenlemesini 1961'de imzaladı.[50] 1970'e kadar bu anlaşmalar her yıl yenilendi. 1970-78 yılları arasında bir anlaşma imzalanmadı. 1978-80 yıllarında birer yıllık anlaşmalar gerçekleşti.[50]
Kalkınma planı[değiştir | kaynağı değiştir]
10 Ağustos 1970 kararları[değiştir | kaynağı değiştir]
Süleyman Demirel Hûkumeti, IMF'nin isteklerine daha fazla direnemeyerek 10 Ağustos 1970 kararlarını ilan etti.[65] Adalat Partisi'nin uygulamaya koyduğu program, yüksek oranlı bir devalüasyon, (bkz. Türkiye'de devalüasyon) ücretlerin yükseltilmemesi, tarım fiyatlarının düşürülerek tarım ürünlerinin vergilendirilmesi, sanayi sektörünün desteklenmesi ile ihracatın artırılmasını hedefliyordu.[65]
Programın uygulanması toplumsal tepkiler ile karşılaştı.[66] Maaşların baskılanarak sendikal faaliyetlerin kısıtlanması işçi kesiminin tepkisini çekti. Tarımsal desteklerin sermaye gruplarına yöneltilmesi ise toprak sahipleri ile zanaat-esnaf kesiminin tepkisine neden oldu. Bu tepkiler en çok öğrenciler, meslek örgütleri, vb. grupların yoğun katılımı ile gerçekleşen yürüyüşler olarak kamuoyuna yansıyordu. Ayrıca bu tepkilerin bir sonucu olarak da Adalet Partisi içinden bir grup ayrılarak Millî Nizam Partisi'ni (MNP) kurdu.[67]
Yeni tüketim alışkanlıkları[değiştir | kaynağı değiştir]
Demokrat Parti dönemindeki liberal politikalar ile Amerikan şirketleri başta olmak üzere yabancı sermaye Türkiye'de yatırım yapmaya başladı.[68] Ayrıca bazı Türk yatırımcılar yabancı firmaların temsilciliğini alarak Türkiye'de ticaret ve üretime geçti. Dönemin iş insanlarından Vehbi Koç, sahibi olduğu Otosan'ın Ford ile ortaklığı neticesinde 1960'ta ilk kamyon üretimini gerçekleştirdi.[68] 1966'da Anadol isimli otomobilin seri üretimine geçti. Yine Vehbi Koç tarafından 1955'te Arçelik kurularak Türkiye'de ilk defa 1959'da çamaşır makinesi, 1961'de buzdolabı üretimi gerçekleşti.[68]
İşçi hareketleri[değiştir | kaynağı değiştir]
1961 Anayasası hak ve özgürlükler açısından güçlüdür.[69] Çalışma hakkı, ücrette adalet sağlanması, sendika kurma hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı, sağlık hakkı, öğrenim hakkı, kooperatifçiliğin geliştirilmesi, tarımın ve çiftçinin korunması hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi temel ilkeler anayasada yer buldu.[70] Siyasi özgürlüklerin getirdiği imkânlar işçi hareketlerinin toplum kesimlerinde yayılmasını sağladı.[69] Türkiye İşçi Partisi'nin kurulmasıyla işçi hareketleri siyasi zemine de taşındı.[71] Artan öğrenci eylemleri işçi hareketlerinin en önemli dinamiklerinden biri hâline geldi. 1963'te "Sendikalar Kanunu" ve "Toplu İş Sözleşmesi ve Grev ve Lokavt Kanunu" yürürlüğe girdi.[69] Ancak grev sayısındaki artış, DİSK'in kuruluşu ile sendikal rekabetin yaşanması, TÜRK-İŞ'in tek faal örgüt hâline getirmek ve diğer amaçlar nedeniyle 1970'te Sendikalar Kanunu'nda değişikliğe gidilerek kanun hükümleri daraltıldı.[72] Bu kanunun görüşmeleri sırasında kanlı çatışmalara dönüşen eylemler yapıldı.[72] (bkz. 15-16 Haziran Olayları)
1961-1963 gibi iki yıllık kısa bir sürede yurt genelinde yoğun katılımlı işçi eylemleri yapıldı: Beş bine yakın Sümerbank işçisinin yalınayak yürüyüşü (25 Kasım 1961), yüz binden fazla kişinin katıldığı Saraçhane Mitingi (31 Aralık 1961), Açların Yürüyüşü (3 Mayıs 1962), Yapı-İş Sendikasının Zonguldak Ereğlisi'ndeki düzenlediği miting ve işten atmalara karşı protestolar (12-13 Ağustos 1962) ve Kavel grevi (Ocak 1963).[73]
Kentleşme ve göç[değiştir | kaynağı değiştir]
1950'li yıllara kadar köy ve kent nüfusu oranında ciddi bir değişim olmadı.[74] 1950-55 arası dönemde Türkiye'de ilk defa yüksek şehirleşme oranları görülmeye başlandı.[74] Sanayileşme, eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin yaygınlaşıp gelişmesi ve yüksek nüfus artış hızı geleneksel yaşam tarzlarının değişmesine ve kentleşmenin artmasına yol açtı.[75] 1960'ta binde 28.5 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek nüfus artış hızı gerçekleşti. Köylerden kentlere göçün de etkisiyle 1960'lı yıllarda ülke nüfusu nicelik ve nitelik olarak değişmeye başladı.[76] (bkz. Türkiye demografisi)
1980 sonrası[değiştir | kaynağı değiştir]
24 Ocak 1980 kararları[değiştir | kaynağı değiştir]
Bankerler krizi ve bankacılık[değiştir | kaynağı değiştir]
Bankerler krizi
5 Nisan Kararları[değiştir | kaynağı değiştir]
Enflasyon hedeflemesi dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
2001 ekonomik krizi[değiştir | kaynağı değiştir]
Yeni Türk lirası[değiştir | kaynağı değiştir]
2008 ekonomik krizi[değiştir | kaynağı değiştir]
2008-2012 Küresel Ekonomik Kriz
Yapısal sorunlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Yüksek enflasyon[değiştir | kaynağı değiştir]
Kayıt dışı ekonomi ve vergi politikaları[değiştir | kaynağı değiştir]
İşsizlik[değiştir | kaynağı değiştir]
Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]
Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org
MENDERES D�NEM�N�N EKONOM� POL�T��� VE 1958 �ST�KRAR PROGRAMI
MENDERES D�NEM�N�N EKONOM� POL�T��� VE 1958 �ST�KRAR PROGRAMI
�ZET
1950 sonras�nda �ok partili demokratik d�zene ge�i�, bunun yaratt��� genel heyecan ve �demokrasi�nin geni� halk kitleleri taraf�ndan de�erlendirilmesi iktisadi sonu�lar� �ok b�y�k olan de�i�melere yol a�m��t�r. Geni� bir halk kitlesi demokratik haklarla, sosyal haklar� ve ekonomik haklar� belli �l��de bir arada ele alm�� ve hayat standartlar�n� y�kseltme, bunu talep etme ve bunu sa�layacak yollar� arama �abas�na girmi�tir. 1950 d�nemi geni� bir halk kitlesinin ya�am standartlar�na, t�ketime, gelir da��l���na kar�� bir bilin�lilik kazand��� d�nemdir.
Ancak 1950-1960 d�nemi �zellikle bu d�nemin ikinci yar�s� gelir b�l�n���nde b�y�k farklar�n belirdi�i ve bunun do�urdu�u huzursuzluklar�n sosyo-politik sorunlar do�urdu�u bir d�nem olmu�tur.
G�R��
H�zl� ekonomik kalk�nmay� ger�ekle�tirmenin yan�nda, yap�sal bir ama� olarak �zel giri�im kesimini geli�tirmeyi ama�layan devlet�i siyaset, 1940�larda sonu� vermeye ba�lam��t�. Bu geli�melerle birlikte, yard�m programlar�yla desteklenen d�� etkiler de T�rkiye �zerinde bask� yapmaya ba�lam��t�. Sonu�, Demokrat Partinin Cumhuriyet Halk Partisi iktidar�n�n yerine ge�mesi oldu. ��nk� Demokrat Parti, toplumda olu�an yeni toplumsal ve ekonomik g��leri temsil ediyordu. Demokrat parti ile, g��lenen T�rk burjuvazisi, uluslar aras� geli�melerin de yard�m�yla iktidara gelmi�ti.
Yeni h�k�metin ekonomi siyaseti, devletin ekonomik ya�amdaki etkinliklerini s�n�rlamak, �zel kesimini geli�mesi i�in �zel giri�imleri desteklemek ilkelerine dayan�yordu. Bu uygulama ilkelerinin ard�nda yatan temel ama�, yabanc� sermaye ve d�� yard�m olanaklar�n� haz�rlamak ve ekonomiyi devletin �zararl�� etkinliklerinden korumakt�.
1. 1950 Y�l�na De�in Ekonomik Uygulama ve Ekonomik Ko�ullar
Kurtulu� Sava�� kazan�ld�ktan sonra, �lkenin ekonomik g�r�n�m� son derece yoksuldu. Her ne kadar �kapit�lasyon�lar, Lozan�da kald�r�lsa da, bar�� anla�mas�n�n h�k�mlerine g�re, yeni Cumhuriyet, g�mr�k duvarlar�n� 1928 y�l�na kadar y�kseltemeyecekti. Buna ek olarak, T�rkiye Osmanl� �mparatorlu�u�nun d�� bor�lar�n�n, yeni devletin topraklar�na orant�l� olan bir kesimini �demeyi de kabullenmi�ti. Bu bor� �demeleri, devlet b�t�esinin % 7,56�s�ndan (1924 y�l�nda), % 18�ine kadar (1930 y�l�nda) y�kselen bir orandayd�. Ayn� d�nemde, �rne�in Milli E�itim Bakanl��� b�t�esi % 3 ya da % 4,5 oran�ndayd�.[i]
Asl�nda sorun, sa�l�kl� bir ekonominin, hangi ilkelere g�re yarat�laca��, ulusal sermaye birikiminin hangi yollardan sa�lanaca��, yeni devletin ekonomik d�zeninin ne olaca��, h�zl� bir ekonomik kalk�nma i�in �liberalizmin� geli�tirdi�i ��z�mlerin mi kullan�laca��, yoksa �kolektivst� y�ntemlerin mi uygulanaca�� sorunudur.
1.1. Ekonomik Siyasetin Belirleyicileri
Hi� ku�kusuz, b�t�n bu sorunlara verilen yan�tlar�, Kemalist ideoloji ile birlikte Osmanl�larda devral�nan toplumsal ve ekonomik ��eler saptayacakt�. Her ne kadar Mustafa Kemal Atat�rk, siyasal yap�y� de�i�tirmi�se de, toplumsal ve ekonomik yap� Kurtulu� Sava��ndan sonra bile hemen hemen ayn� kalm��t�. Osmanl�lar�n sosyal ve ekonomik yap�s�n�n temel ��elerinin Cumhuriyet d�neminde de de�i�memi� olmas�n�n nedenleri ��yle �zetlenebilir.
- M. Kemal�in toplumun temel toplumsal-ekonomik yap�s�yla u�ra�maya zaman� yoktu.
- M. Kemal Atat�rk, yabanc�lar�n s�m�r�s�n� durdurmak d���nda, toplumsal ve ekonomik yap�n�n de�i�tirilmesini ama�l�yordu.
- M. Kemal Atat�rk Kurtulu� Sava��n�, o g�n ge�erli olan toplumsal ve ekonomik g��lere dayal� olarak kazanmas�yd�.
- Osmanl� �mparatorlu�undaki tarihsel s�re�lerin belirledi�i toplumsal ve ekonomik birikim, o g�nk� toplumsal ve ekonomik yap�n�n temelden de�i�tirilmesi y�n�nde bask�lar ortaya koymuyordu.
17 �ubat 1923�te �zmir�de T�rk �ktisat Kongresi topland�. �Kongre� izlenecek ekonomik siyasetin saptanmas� i�in, Ekonomi bakanl��� taraf�ndan �rg�tlenmi�ti. Bakanl�k �al��malara ���k tutmak i�in bir belge haz�rlad�. T�ccarlar�n, sanayicilerin, �ift�ilerin, i��ilerin, bankac�lar�n ve hemen her meslek kurulu�unun temsilcisi� bu kongreye �a�r�lm��t�.
Kongre o g�nk� toplumsal ve ekonomik yap� i�inde i�lev ve g�� sahibi olan ki�ileri bir araya getirmi�ti. B�ylece �esnaf�, �ayan�� t�ccarlar ve �zellikle �stanbul ticaret �evreleri g��lerini bir kez daha kan�tlad�lar. Kongre, h�k�mete bu gruplar�n ��karlar�na uygun �neriler yapt�.
Toplant� toprak reformu ve grev hakk� gibi konular� tart��mazken, �zel giri�imci �abas�yla sermaye biriktirilmesini sa�lay�c� �nlemler ���tlendi. �lgin� olan nokta, o g�nk� k�t� ekonomik ko�ullardan sorumlu tutulmasana ra�men yabanc� sermayenin T�rkiye�ye �a�r�lmas�yd�.
Bir a��dan �zmir�de toplanan �ktisat Kongresi, Osmanl�lardan devral�nan toplumsal ve ekonomik yap�n�n onaylanmas� anlam�n� ta��yordu. �te yandan yabanc� sermayenin T�rkiye ye �a�r�lm�� olmas�na ra�men �kongre� T�rk ekonomisinin yabanc�lar taraf�ndan s�m�r�lmesine de kesin bir bi�imde kar�� ��km��t�. Yine bu d�nemde �zel kesim sermayesine katk�da bulunmak i�in T�rkiye �� Bankas�, Sanayi ve Maden Bankas� kurulmu�tur. Ayn� zamanda �Sanayii Te�vik Kanunu� ad� alt�nda 1927 y�l�nda bir yasa ��kar�ld�.
�zendirme ve Destekleme D�nemi, 1930�lara kadar s�rd�. 1930 y�l�nda d�nya Ekonomik Bunal�m� de�il ayn� zamanda Kemalist ideolojinin bi�imlendirilmekte olu�u da h�k�metin ekonomik olaylar bak�m�ndan etkin bir rol oynamas�na yol a�t�.
T�rkiye�de 1930�lardan ba�lay�p 1950�lere kadar s�ren d�neme �Devlet�i D�nem� ad� verilmi�tir. Asl�nda, yeni cumhuriyetin ekonomik siyaseti ba�tan beri bir �l��de devlet�idir. ��nk�, kurulu� s�ras�nda ekonomik olarak hemen hemen hi�bir kaynak yoktu.Bu nedenle devlet, i�e kar��ma gereklili�ini duymu�tu. Devlet�ilik 1930�larda yaln�zca D�nya Ekonomik bunal�m�n�n zorlamas�yla de�il, ayn� zamanda h�zl� ekonomik kalk�nmay� ger�ekle�tirmek i�in anlaml� bir y�ntem olarak ta kabul edilmi�ti. Fakat T�rk tipi devlet�ilik olduk�a ilgin�ti. Temel yakla��m �zel kesimi yaratmak ve korumak oldu�u i�in devlet�ili�i de kapsayan bir bi�imde b�t�n ekonomik etkinlikler, temelde �zel giri�imi desteklemeye y�nelmi�ti.
Devletin ekonomik ya�ama kar��mas� ka��n�lmazd�. Bu kar��may�, yaln�zca ekonomik nedenler gerektirmiyordu. Ayn� zamanda Osmanl�lardan Cumhuriyete devir olunmu� olan b�rokrat-ayd�nlar�n cepheyi olu�turan bu b�rokrat ayd�nlar�n, bat� bi�imi topluma olan b�y�k inan�lar�, devlet eliyle, �zel giri�imci yaratmas�n�n temel nedenleri aras�ndayd�.
T�rk devlet�ili�i, sosyalizme kar�� bir �nlem olarak �ne s�r�ld�. Bu oranda, kapitalizmin bunal�mlar�na kar��, al�nan kaba bir Keynesyen �nlem niteli�i ta��yordu. ��nk�, zay�f bir �zel giri�im kesimi sosyalizm tehlikesine kar�� g��l� bir g�vence sa�lam�yordu. Bu nedenle de toplumsal temel sermaye yat�r�mlar� ve firmalar i�in d�� ekonomiler yarat�lmas� yoluyla desteklenmek zorundayd�.
S�zde devlet�i ekonomik siyaset sonucu, cumhuriyet tarihinin ilk kalk�nma plan� 1933 y�l�nda uygulamaya konuldu. Bu, planl� ekonomilerdeki kalk�nma planlar�na benzemiyordu. Daha �ok h�k�metin yapaca�� ekonomik etkinliklerin program� niteli�i ta��yordu. Plan, yeni kurulacak i�letmeler ve bunlar�n kurulu� yerleri hakk�nda h�k�mete verilen bir rapora dayan�larak geli�tirilmi�ti. Fakat plan �zel kesimi denetimsiz b�rak�yordu. Dokuma, maden, ka��t, seramik ve kimya sanayilerinin devlet taraf�ndan kurulmas� �ng�r�lm��t�. Ayr�ca, elektrik �ebekesi, alt�n ve petrol arama i�leri ve �rg�tleri yerbilimleri e�itimi ve teknik e�itim sorunlar� da plan taraf�ndan ele al�nan konular aras�ndayd�.
Ne yaz�k ki o d�nemde d�nyan�n i�inde bulundu�u ekonomik bunal�m ve T�rkiye�nin bu bunal�m�n d���nda kalmay� ba�aramay��� sonucunda, �ng�r�len at�l�mlar�n hepsi ger�ekle�tirilemedi. �n g�r�len ama�lar�n b�t�n�yle ger�ekle�tirilememesine kar��n, plan d�neminde, yabanc� i�letmelerin ulusla�t�r�lmas� i�lemi h�z kazand�. Ve bu h�z artarak s�rd�r�ld�. 1938 ile 1944 aras�nda bedelleri �denerek yirmi kadar yabanc� i�letme ulusla�t�r�ld�. B�t�n bu geli�meler a��s�ndan de�erlendirme yap�ld���nda birinci plan�n, �zel kesime dayal� bir ulusal ekonominin temellerini atmakta olduk�a ba�ar� kazand��� s�ylenebilir.
Bu arada 1936 y�l�nda sanayile�me i�in bir ba�ka d�rt y�ll�k Sanayi Program� da haz�rlanm�� fakat �zellikle kaynak sa�lanmas�ndan kaynaklanan zorluklardan dolay� uygulamaya konamam��t�. 1938 y�l�nda sanayile�me i�in ba�ka bir d�rt y�ll�k program kabul edildi. 1939 y�l�nda �nemli �l��de de�i�tirilen bu program da gerek �kinci D�nya Sava��n�n zor ekonomik ko�ullar�ndan gerekse sorunlara d�zenli ve geni� kapsaml� bir �ekilde yakla�amamas�ndan dolay� pek ba�ar�l� olamad�.
B�t�n bu geli�meler sonucunda, 1939 y�l�nda, dokuma, maden, kimya, �imento, ve �eker i�letmeleri ya tamamlanm�� ya da kurulmaya ba�lanm��t�. Bu arada, madencilik konusunda da �nemli ilerlemeler sa�lanm��t�.
1.2. �kinci D�nya Sava���n�n Etkileri
�kinci D�nya Sava�� s�ras�nda, Birinci D�nya Sava��nda oldu�u gibi karaborsa ve �teki �ola�an�st�� yollar�n kullan�lmas� sonucunda �arac�lar�n� elindeki sermaye �nemli ve anlaml� bir d�zeye eri�ti. Bu d�zey sanayi yat�r�mlar� i�in gerekli sermeye gereksinmesini kar��lamaya yetecek bir niteli�i belirliyordu. Sava� s�ras�nda elde edilen �ola�an�st�� kar �yle d�zeye ��km��t� ki h�k�met hemen hemen bir gece i�inde milyoner olanlardan �Varl�k Vergisi� ad� alt�nda bir sermaye vergisi almaya karar verdi. Kendilerine vergi konulanlar, bundan ka��nman�n �e�itli yollar�n� bulduklar� i�in, al�na bilinen vergi tutar� h�k�metin bekledi�inin �ok alt�nda oldu. B�ylece� sava� s�ras�nda bireylerin elinde toplanm�� olan paralar�n ve servetin �nemli bir k�sm� daha sonra ki yat�r�mlarda kullan�labilecek kaynaklar olarak piyasada kald�.
1.3. Sava� Sonras� D�nem (�zel Giri�imin Geli�mesi)
D�nyan�n sava� sonras� geli�meleri T�rkiye�yi de etkilemeye ba�lad�. Bu geli�melerin en �nemlilerinden biri, Amerikan yard�mlar�yd�. 1949 y�l�nda T�rk Ba�bakan�, T�rkiye�nin de� ekonomik kalk�nma i�in Amerikan yard�m� kullanaca��n� mecliste resmen bildirmi�tir. 1947 y�l�nda yap�lan bir ba�ka kalk�nma plan� da, d�� yard�m al�naca�� ilkesi �zerine haz�rlanm��t�. T�rkiye Cumhuriyeti�nin, ekonomik kalk�nmas�n� �zel giri�im kesimi yoluyla ger�ekle�tirme yakla��m� da bu plan taraf�ndan a��k�a belirtilmi�tir. Plan her ne kadar CHP h�k�meti taraf�ndan uygulamaya konulmam��sa da, genel ilkeleri, 1950 y�l�nda iktidara gelen Demokrat Parti taraf�ndan benimsenmi� ve bu y�ldan sonra i�lenen ekonomi siyaseti �nemli �l��de etkilemi�tir. 1947 Plan�; tar�m, haberle�me, enerji, demir ve �elik, �imento, maden ve sanayi alanlar�n�, temel etkinlik noktalar� olarak kabul ediyor ve �zellikle tar�msal geli�me �zerinde odakla��yordu.[ii]
1.4. Uluslararas� Ekonomiye Kat�lma S�recinde T�rkiye
�Tanzimat�tan bu yana T�rkiye�de k�resel ekonomiyle ba�lant�lar, genel �izgide, �nce Avrupa�n�n sonra Bat� D�nyas�n�n e�ilimleri izledi; d�� ve i� bask�lar�n �rt��t��� bir ortamda T�rkiye �nce d��a a��ld�, sonra (1930-46) d�nya ile birlikte k�resel sistemden koptu. 2. D�nya Sava�� sonras� geli�me s�recinde ise, bu e�ilim iki �nemli ko�ulla s�n�rlanarak ayn� �izgide s�rd�: Birincisi sava� sonras� d�nyan�n en g��l� devleti olarak ��kan ABD�nin uluslar aras� ekonomik ili�kilere getirdi�i d�n���md�.
�kinci olarak, sava��n galiplerinden biri olan SSCB�nin yay�lmas�n�, etkinli�ini art�rmas�n� s�n�rlamak �zere, ABD kendi kamp�n� g��lendirmeyi hedefledi. Sava�� izleyen birka� y�l sonras�nda So�uk Sava��n patlamas�ysa bu politikay� bask�n durumuna getirdi. Her iki ko�ul ABD paras�n� geni� kullan�m ve sermayesini g�venli yat�r�m alan� bulaca�� b�t�nle�mi� bir d�nya i�in de ge�erli olacakt�. �nc�l�k ederek yaratt��� yeni kurumlar (IMF ve Uluslar aras� para sistemi � Bretton Woods Sistemi; D�nya Bankas� yani IBRD ve GATT) askeri yard�mlar ve Marshall Plan� �er�evesinde verdi�i ekonomik yard�mlar�n amac�, kendi paras� ve sermayesinin egemenli�i kadar, Bat� Kamp��n� SSCB kar��s�nda g��lenmesiydi. B�ylece etkinlik kazanma yolunda geni�leyen Kom�nizm s�n�rlanabilecekti.[iii]
SSCB�nin s�n�rlanmas� hedefi, Gorba�ov�un iktidara gelip 1980�li y�llar�n ortas�na kadar T�rkiye�yi Bat� Kamp�nda aran�r ve sayg�n bir �ye olarak korumaya yard�m etti. T�rkiye, Avrupa�n�n/ABD�nin kurdu�u, ba�ta NATO, b�t�n �rg�tlere kat�ld�; ekonomi politikas�nda g�reli �zg�nl��e, mali desteklere kavu�tu; sava� �ncesi y�llardaki T�rkiye�yi siyasal y�nden zorda b�rakma ekonomi politikalar�n�n ve siyasal ili�kilerinin kendilerine hizmet edecek yolda saptanmas� i�in bo�luklar yaratma zay�f d���nsel ��eler pek g�ndeme gelmedi. SSCB daha do�rusu Do�u Bloku�nun ��k���n� (1989) izleyen y�llarda g�ndemden hi� inmeyen sorunlar (K�rtlerin stat�s� s�zde Ermeni soyk�r�m�, T�rk-Yunan ili�kileri, K�br�s, Demokrasinin ve insan haklar�n�n yetersizli�i) konu dahi edilmedi. Bu a��dan K�br�s Bar�� Harekat� (1974) yap�l�ncaya kadar ge�en �eyrek y�zy�lda T�rkiye, kendi sorunlar� ve SSCB ile ili�kileri �zerindeki k�s�tlar d���nda, g�reli rahat bi�imde ekonomik geli�mesini ayarlayabildi. Bat�n�n finans kapitali s�k� denetim alt�nda tutmak yan�nda her alanda g�reli denetimli bir sava� sonras� ekonomik yap�lanmay� s�rd�rmesi, sava�� izleyen ilk y�llar (1950-53) hari� T�rkiye�nin de denetimli ekonomiyle ya�amas�n� m�mk�n k�ld�.
2.1. D�nemin Politik A��dan Analizi
1950�de T�rkiye�de her a��dan yeni bir d�nem ba�lam��t�r. 14 May�s 1950 se�imleriyle T�rkiye�de ilk kez demokratik bir yolda ve halk�n �zg�r iradesiyle y�llar�n ve�� M. Kemal Atat�rk devrimlerinin uygulay�c�s� CHP iktidar� yitirmi� ve 1946�da ba�ta������� Celal Bayar olmak �zere bu partiden ayr�lan d�rt milletvekili taraf�ndan kurulan Demokrat Parti se�imleri kazanm��t�r. Bu yeni siyasal olu�um ve �ok partili parlamenter sisteme ge�i�, �lkede b�y�k bir co�ku ve umut yaratm��t�r. Demokrasinin b�t�n kurum ve kurallar� ile iyile�ece�i umulmu�tur. 15 May�s 1950�de CHP�den iktidar� devralan DP�nin program� da demokratik d�zene �vg�lerle ve ona inanc�n� belirleyin a��klamalarla doludur. Program�n birinci maddesinde ��yle demektedir: �Siyasal ya�am�m�z�n birbirine kar��l�kl� sayg� g�steren partiler ile y�netimine inanan Demokrat Parti, T�rkiye Cumhuriyetinde demokrasinin geni� ve ileri bir anlay��la ger�ekle�mesine ve genel siyasetin demokratik bir g�r�� ve zihniyetle y�r�t�lmesine hizmet amac�yla kurulmu�tur.�[iv] Kurulu� amac� b�yle belirlendikten sonra program�n 4. maddesinde de demokrasinin tan�m� yap�larak ��yle denilmektedir: �Geni� ve ileri anlam�yla Demokrasi b�t�n devlet faaliyetlerinde ulusal istenci ve halk�n ��kar�n� egemen k�lmak, yurtta��n bireysel ve toplumsal hak ve �zg�rl�klerine sahip olmas�n� ger�ekle�tirmek, yurtta�lar aras�nda hukuk e�itli�ini, kar��l�kl� sevgi � sayg�y� ve ekonomik ��karlarda uyumu sa�lamakt�r.� Do�al olarak bu t�r inan� ve a��klamalar halkta onay g�rm��t�r. Beklentilerin, verilen s�zlerin ger�ekle�tirmesi i�in de demokrasinin soyut bir kavram olman�n �tesine ge�mesi, kurumlar�n�n bir bir olu�turulmas� gerekmektedir. �rne�in �zerk ve �zg�r �niversite, �zg�n sendika, �zg�r toplu s�zle�me etkinli�inden soyutlanmam�� grev hakk�, �zg�r meslek kurulu�lar�, toplant� ve g�steri y�r�y���, protesto �zg�rl���, �zg�r bas�n, ba��ms�z bir yarg� ve ba�kalar� ger�ekle�tirmelidir.
Bu son derece olumlu demokratik yakla��mlar do�al olarak sosyal politikaya ve demokrasinin �o�ulcu niteli�ine d�n�k a��klamalar� da arkas�ndan getirmi�tir.
2.1.1. Demokrat Parti ve Sosyal Politika
2.1.1.1. Demokrat Parti Program�nda Sosyal Politika
Demokrat Parti iktidara gelirken program�nda i��ilere y�nelik �nemli ve olumlu ilkelere yer vermi�tir. Sava� y�llar�nda (1939-1945) y�ksek enflasyon, bir pahal�l�k d�nemi ya�anm�� ve bu durumdan do�al olarak en �ok i��iler etkilenmi�tir. Ya�am ve �al��ma ko�ullar� bozulmu�tur. Sava� i�inde Zonguldak ili b�lgesindeki k�m�r madenlerinde bir t�r zorunlu �al��ma uygulanmas�na ba�lan�lm�� olmas�, bu ilin s�n�rlar�n� a�an olduk�a yayg�n bir huzursuzluk yaratm��t�r. Demokrat Parti bu durumlar� iyi kullanm�� ve program�na da daha adil bir toplum olu�turmaya d�n�k h�k�mler koymu�tur. Program�n 5. maddesinde sosyal adalet ve dayan��madan s�z ettikten sonra, �insanl�k onurunun korunmas� i�in, �al��mak isteyen her i�siz yurtta�a i� bulunmas�n�, ihtiyarl�k, hastal�k ve sakatl�k gibi durumlarda yurtta�lar�n yard�m g�rmelerini, demokrat bir toplumun ba�l�ca ama�lar�ndan sayar�z� denilmektedir. 6. maddede i�b�l�m�n�n do�al sonucu olarak toplumda varolan �ift�i, i��i, t�ccar, sanayici, serbest meslekler ve memurluk kesimlerinin kar��l�kl� ��karlar�n�n sosyal adalet ve dayan��ma durumlar�nda uyum i�inde olu�mas�n�n gere�i vurgulanmaktad�r. Fakat daha �nemli bir a��klama program�n 7. maddesindedir. Burada, �Genel ya�amda her bak�mdan dengeli ve uyumlu bir geli�menin sa�lanmas� i�in, yaln�z siyasal partiler kurulmas�n�, yani yaln�z siyasal alanda �rg�tlenmi� olmay� yeterli g�rm�yoruz. Ulusumuzun ekonomik ve toplumsal alanlarda da h�zla �rg�tlenmesi ve daha bilin�li bir birli�in olu�mas� i�in i��ilerin, �ift�ilerin, t�ccar ve sanayicilerin, serbest meslek mensuplar�n�n, memur ve ��retmenlerin, y�ksek ��retim ��rencilerinin mesleksel, toplumsal ve ekonomsal ama�larla dernekler, kooperatifler ve sendikalar kurmalar�n� gerekli buluyoruz.� denilmektedir. Bu �ok olumlu, demokrasinin �o�ulcu yan�n� ve niteli�ini olu�turmay� �ng�ren ve sava� sonras� demokrasi anlay���n�n temel felsefesine, ilkelerine a��lan yakla��mlar ger�ekten sevindiriciydi. T�rk toplumunun �a�da�la�ma yolunda giri�ebilece�i at�l�mlara geni� kap�lar a��yordu. Toplumun hemen b�t�n kesimlerine �rg�tlenme hakk�n�n tan�nmas�, yani sendika, dernek ve meslek kurulu�lar�n�n serbest olarak kurulabilmeleri gere�inin yarar�na inanc�n herhangi bir ku�kuya yer vermeden a��klanm�� olmas�, �a�da� bir toplum yaratmaya d�n�k �nceki devrim, at�l�m ve �abalar�n s�rd�r�lece�i umudunu ve sevincini peki�tiriyordu. Bununla birlikte maddenin son f�kras� anla��lmas� ve yorumu g�� bir nitelik ta��yordu. Bu f�krada deniliyordu ki, �B�t�n bu meslek ve dayan��ma �rg�tlerinin t�zel ki�i olarak her t�rl� siyasal etki ve ama�lar d���nda kalmalar� ko�ulu ile i��i sendikalar�n�n grev hakk�n�n tan�nmas� fikrindeyiz.� �nce �unu s�yleyebiliriz. Grev hakk�n�n tan�nmas�n�, bir�ok i��i kurulu�u d���ndaki �rg�tlerin t�zelki�i olarak faaliyetlerin niteli�ine ba�lanmas�n� anlamak ger�ekten g��t�r. Sonra siyasal etki ve ama� d��� kalmak deyimi de �ok a��k ve anlaml� de�il. Asl�nda grev hakk�n�n tan�naca��na ili�kin kesin bir a��klama da yoktur. ��nk� maddede g�r�ld��� �zere saptanmas� g�� bir ko�ula ba�lanm�� olan tan�m tam bir y�k�ml�l�k i�ermiyor, sadece bir d���nceyi a��kl�yordu. B�yle oldu�u i�indir ki, DP iktidarda kald��� on y�l boyunca grev hakk�n� tan�maktan �srarla ka��nm��t�r. Ayr�ca s�z konusu maddede yer alan i��i, memur ve ��retmenlere sendika hakk�n�n tan�naca��n� a��klayan y�k�ml�l�k �zerinde de on y�l boyunca hi� durulmam��t�r.
2.1.1.2. Demokrat Parti H�k�met Programlar�nda Sosyal Politika
Demokrat Parti liberal bir parti midir? Devlet�ili�i b�t�n� ile reddeden bir felsefeden mi yola ��km��t�r? Sosyal politikas�na a��kl�k getirebilmek i�in �nce bu durumun k�saca�� a��kl��a kavu�turulmas�n� gerekli g�r�lmektedir. Parti program�n�n 17. maddesinde, �Devlet�ili�i, ekonomik alanda uzun zamandan beri devam eden bo�lu�u bir an �nce doldurmak, i� hacmini geni�leterek yurtta�lar�n ge�im ve refah d�zeyini y�kseltmek i�in, devletin gerek do�rudan do�ruya ekonomik faaliyetlere giri�mesi, gerekse d�zenleme, �zendirme ve yard�m yollar�yla �zel bi�imde ve h�zla geli�mesinde g�rev almas� anlam�nda anl�yoruz. �zel giri�im ve sermaye faaliyet ve i�lerinin devlet taraf�ndan d�zenlenmesi, �zel giri�im ��karlar�yla genel ��karlar�n uyumlu duruma getirilmesi ve korunmas� zorunlulu�undan ileri gelmektedir. Bizim devlet�ili�imiz, ekonomik ko�ullar� ve gereksinimlerimizin �izdi�i yoldur.� denilmektedir.[v] Program�n genel ilkeler b�l�m�ndeki bu a��klamalarda g�r�ld��� gibi, devlet�ilik d��lanm�yor. �lke ko�ullar�n�n gerektirdi�i �l��lerde bir devlet�i yol izlenece�i a��klan�yor. CHP�nin devlet�ilik d���ncesi ve uygulamalar� da �lke ko�ullar�n�n y�nlendirdi�i bir nitelik g�steriyordu. Bu ko�ullar CHP�yi liberalizmden devlet�ili�e �ekmi�ti.
1949�da Demokrat Parti�nin II. B�y�k Kongresinde kabul olunan programdaki devlet�ilik ilkesi, yada anlay���, 1950�deki ilk h�k�met program�ndan ba�layarak liberalizme y�nelmi�tir. Ger�ekten, I. Adnan Menderes H�k�metinin program�nda �u d���ncelere yer verilerek parti program�n�n, yukar�da de�inilen devlet�ilik ilkesi ile �eli�kili bir durum yarat�lm��t�r: �Bundan b�yle, kamu niteli�i g�stermeyen alanlarda i�letmecili�e ge�meyece�imiz gibi �e�itli nedenler alt�nda kurulmu� olan i�letmeleri, kamu hizmeti g�ren ve ana sanayi ile ilgili olanlar d���nda belli bir plan i�inde elveri�li ko�ullarla bir bir �zel giri�ime devretmeye �al��aca��z. Devlet iktisadi kurulu� ve giri�imlerinin ekonomik yap� �zerinde olu�turduklar� a��rl��� hafifletebilmek i�in y�netim ve denetimlerini de daha sa�lam esaslara ba�lamak ve yarars�z g�r�len �rg�tleri kald�rmak karar�nday�z.� ��te, bu iki program�n yans�tt��� bu iki ayr� anlay�� i�inde DP�nin ilk h�k�met program�nda izlenecek sosyal politikalara ili�kin olarak �u a��klamalar� vard�: ��lkemizde �al��ma ya�am�n� ve i�verenlerle i��i ili�kilerini sosyal adalet ilkelerine uygun olarak yasa yollar�yla d�zenlemek, �al��anlar�n ya�am d�zeyini genel ya�am d�zenimizle ve �lkenin ekonomik olanaklar�yla uygun surette y�kseltmek, toplumda sosyal g�veni sa�lamak amac�m�z olacakt�r.
Demokrasi ilkelerine g�re do�al bir hak olarak tan�d���m�z grev hakk�n� �teki demokrat �lkelerde oldu�u gibi, sosyal d�zeni ve ekonomik uyumu bozmayacak bi�imde yasalla�t�raca��z.
�imdiye kadar �al��ma Bakanl���n�n denetimi d���nda b�rak�lm�� olan bir b�l�m devlet sanayii de bu denetimin s�n�rlar� i�ine al�nacak, bat� demokrasilerin de kabul edilen esaslar i�inde i��ilere, �cretli tatiller veya �cretli izinler sa�lanmas� olanaklar� ara�t�r�lacakt�r.� Bu a��klamalar parti program�ndaki 88. maddenin c�l�z ve �ok anlaml� olmayan a��klamalar� yan�nda birka� ad�m ilerde say�l�r. Yararl�, fakat say�lmayacak bu a��klamalara, 1960�a kadar i�ba��nda kalan DP h�k�metlerinin programlar�nda yeni bir �ey eklenmemi�tir.
2.1.1.3. 1950 �1960 D�neminin Belli Ba�l� Sosyal Politika Yasalar�
DP iktidara ula�t�ktan sonra (14 May�s 1950) gittik�e liberalle�erek sermaye yanl�s� olmu�, i��i s�n�f�na gittik�e yabanc�la�m��t�r. Oysa i��iler 1957 se�imlerine kadar DP�yi s�rekli desteklemi�lerdir. ���ilerin toplu olarak kulland�klar� sendikal haklar konusunda yasal hi�bir iyile�tirme yoluna gidilmedi�i gibi uygulamada, �zellikle h�k�met�sendikac�l�k hareketi ili�kilerinde, 1953 sonras�ndan ba�layarak sendika hakk� ve �zg�rl��� konusunda derin g�r�� ayr�l�klar� ortaya ��km��t�r. Bu d�nemin h�k�metleri, sendikalar�n �al��malar�n�, tav�rlar�n� y�nlendirmek yanl���ndan kendilerini kurtaramam��lard�r. Sermayeyi g��lendirme ve bu kesime daha �ok birikim olanaklar� sa�layarak sanayi kesiminde yat�r�mlar� �zendirme ve bu yoldan ekonomik b�y�meyi h�zland�rma politikas� h�k�met � i��i s�n�f� ili�kilerinde genelde ve uzun d�nemde sa�l�kl� olmayan bir yolun a��lmas�na neden olmu�tur. Oysa ekonomi ile sosyali dengede tutmak, refah� yaymak ve sosyal adalet ilkelerini egemen k�lmak sava� sonras�n�n yayg�n ekonomik ve sosyal politikalar�n� olu�turuyordu.[vi] DP b�yle bir yola girmeyi, denemeye bile yana�mad� ve 1950-1960 d�neminin y�ksek kalk�nma h�z�n�n (%7-8 dolay�nda) sa�lad��� olanaklar� hak�a b�l��t�rme ve sa�l�kl� bir gelir da��l�m� yakalama f�rsat�n� ka��rd�. Bu d�nemin sosyal politikalar� bu rakamlar�n etkisi ve bask�s� alt�nda c�l�z kald�.
D�nem boyunca ��kar�lan yasalar a�a��daki gibi s�ralanabilir:
� Hastal�k ve anal�k sigortas� yasas�,
� �� mahkemeleri yasas�,
� Bas�n mesle�inde �al��anlarla �al��t�ranlar aras�ndaki i� ili�kilerinin d�zenlenmesi,
� Deniz i� yasas�,
� ��le dinlencesi yasas�,
� Ek �deme yap�lmas� yasas�.
2.2. D�nemin Ekonomi Politikas� A��s�ndan Analizi
1950�den sonra ekonomik alanda g�r�len uygulamalar, hi� de yap�laca�� s�ylenenlere uygun olmad�. Ekonomik siyasetteki de�i�melerin hi�biri anlaml� ve �nemli de�ildi. 1950�den sonra, �liberal� diye nitelendirilen siyaset iki nedenle 1930-1946 d�neminde �devlet�i� diye nitelendirilen uygulamalarla temelde ayn�yd�. �lk olarak 1930�dan sonra uygulanan �devlet�i� siyaset, kapsaml� bir planlama ile y�netilecek �kollektivist� bir ekonomiyi �ng�rmekteydi. tam tersine bu devlet�ili�in ard�nda yatan temel fikir, �zel giri�imcilerin yat�r�m yapmad�klar� alanlara yat�r�m yaparak �zel kesimin eksikliklerini tamamlamak amac�na y�nelikti.
�kinci olarak 1950�den sonra uygulanan �liberal� siyaset �ne s�r�ld��� kadar �liberal� de�ildi. �Liberal� olmaktan �ok �m�dahaleci� bir nitelik ta��yordu. Her ne kadar resmen yads�nm��sa da, devlet�ilik, Demokrat Parti H�k�meti zaman�nda da s�rd�r�ld�. Bu s�rd�rme, se�im zamanlar�nda devlet�ili�in su�lanmas�na ve �zel giri�imcili�in resmen yerine konmas�na kar��n ger�ekle�ti.[vii]
Bu belirtilen ger�ekler, her iki d�nemi de ya�ayarak g�zleme f�rsat� bulmu� bir T�rk yazar taraf�ndan da belirtilmi�tir: �Menderes�in kendinden evvelki devrin iktisadi vasf�yla, Demokrat Parti devrinin iktisadi yap�s� aras�nda da asl�nda bir fark yoktur. Her iki devirde de temel yap� bak�m�ndan, kapitalizme d�n�k karma ekonomi nizami�dir.�
�ki d�nem aras�nda yaln�z temel uygulamalar de�il, ayn� zamanda bu uygulamalardan sorumlu olan ki�ilerde ayn� kalm��t�r. �rne�in, devlet�ilik d�neminde, �zel giri�im kesimine kimi k�s�tlamalar getiren �s�rprod�ksiyon nizamnamesin�den sorumlu olan Celal Bayar Demokrat Parti�nin kurucular� aras�ndayd� ve 1950-1960 y�llar� aras�nda T�rkiye�nin ���nc� Cumhurba�kan� olarak g�rev yapt�.
Kamu kesiminin imalat sanayindeki katma de�er pay� 1955 sonuna kadar % 50�nin �zerindedir. Ayn� d�nem i�inde, sabit sermaye yat�r�mlar� i�inde kamunun pay�, 1951�den sonra biraz azalarak 1954�e kadar % 50�nin alt�nda kalm��, sonra yeni ekonomik kararlar�n al�nd��� ve bu arada T�rk Paras�n�n de�erinin d���r�ld��� 1958 y�l�na kadar % 50�nin �zerindeki durumunu s�rd�rm��t�r. [viii]
Yeni h�k�metin y�netimi alt�nda, devletin ekonomik etkinlikleri i�indeki rol�n�n fazla bir de�i�iklik g�stermedi�i a��kt�r. Demokrat Partinin Parti ve H�k�met Programlar�nda tersinin �ne s�r�lmesine kar��n, kamu kesimi �zerinde �nc� ve egemen durumunu korumu�tur. Asl�nda, �zel kesimin �kendi kendine yeterli� bir ekonomik d�zeye eri�medi�i T�rk Ekonomisi b�l�m�nden devletin bu ekonomik etkinlikleri hi� de �g�r�lmemi�� de�ildi.
Temel ekonomik anlay�� ve uygulama de�i�memi� olmakla birlikte, hi� ku�kusuz, Demokrat Parti y�netimi alt�nda kimi yeni geli�meler ger�ekle�tirilmi�tir. �lk de�i�ikliklerden biri, planlama anlay���n�n b�t�n�yle yads�nmas� oldu. DP h�k�metinin ilk y�llar�nda, 1947 Plan��n�n genel ilkelerine g�re uygulamalar yap�lmakla birlikte art�k �plans�z� d�nem ba�lam��t�.
Devletin b�y�k �l��deki ekonomik etkinlikleri s�rd�r�l�rken, Bat�l� kapitalist ekonomilerde uygulanan �liberal planlama� anlay��� bile kabul edilmiyordu. Bu durumda ekonomi, h�k�metin ald��� g�nl�k ekonomik kararlarla, �zel giri�imin �do�al� e�ilimlerine g�re bi�imleniyordu. Ekonomi �zerinde �nemli etkileri olan bu iki ��e ise, her zaman tam bir uyu�um i�inde de�ildi.
2.3. D�nemin Ekonomik Analizi
Demokrat Parti i� ve d�� bask�lar alt�nda uluslar aras� ekonomik sistemle b�t�nle�me denemesine girdi�inde, ge�ici birtak�m olumlu g�stergelerin verdi�i iyimserli�e dayanm��t�. Marshall yard�m�yla gelen trakt�rlerle Hazine topraklar�n�n, meralar�n ekine a��lmas� ve tar�m i�in olumlu hava ko�ullar�, seferberlik sona erip gen� erkek n�fusla i� kaynaklar�n�n tar�ma d�nmesi eklenince tar�m �retimi 1947-1953 aras�nda y�lda %10�un �zerinde artm��t�.[ix] Ayr�ca Kore Sava��n�n getirdi�i y�ksek konjonkt�r (1951-1953) d�nya piyasas�nda hammadde fiyatlar�n� f�rlatm�� ve pazarlar� geni�letmi�ti. Nihayet T�rkiye�nin �kinci D�nya Sava�� y�llar�nda biriktirdi�i alt�n-d�viz rezervleri vard�. Ne var ki, 1953 y�l�n�n sonuna gelindi�inde bunlar�n t�m� t�kenmi� �stelik hava ko�ullar� da tersine d�nm��t�.
1950�de 22.3 milyon $ olan d�� ticaret a���� liberasyonun etkisiyle daha 1952�de 193 milyon $�a varm��t�. Bunun �zerine Merkez Bankas��nda serbest b�rak�lan alt�n sat��lar� durduruldu; nedeni rezervlerin ��te birinin bir iki y�lda t�kenmesiydi. 1953�te ithalat liberasyonuna da son verildi; ��nk� ihracat art�yordu.[x] Y�ksek Aral�k 1946 deval�asyonuna ra�men, 1953�te doruk noktas�na ��kan ihracat (396.1 milyon $) Kore konjonkt�r� bitince 1953 rakam�na 1960 sonras�na kadar bir daha ula�amad�. Buna kar��l�k, ticari kredili ithalat ve d�� yard�mlar, 1955 sonuna kadar ithalat� canl� d�zeyde tuttu. 1920�li y�llar�n ba��ndan beri de�i�meyen 5-6 kalem ihra� mal� ilksel �r�nle (t�t�n, pamuk, f�nd�k, kuru �z�m, incir gibi) program�n �ng�rd��� serbestle�tirmelerin s�rd�r�lmemesi ola�and�; �stelik d�nya pazar�nda �r�n fiyatlar� gerilerken yeni bir deval�asyondan da pek fazla beklenti olamazd�. Nitekim 1955-57 aras�nda, mal k�tl���n�n h�zland�rd��� fiyat art��lar� y�lda %20�ye y�kselirken, 1958�de TL/$ kuru fiilen 2.80 TL/1 $�dan 9 TL/1 $�a d���r�ld�. Ne var ki, 1959-1961 aras�nda da ihracat 320-350 milyon $ aras�nda �ak�l� kald�, artmad�.[xi]
T�rkiye�nin sanayile�mesini geri plana itip, kar��la�t�rmal� �st�nl��e g�re tar�ma �ncelik vermesi ya da tar�mda uzmanla�mas� yolunda tavsiyeler havada kald�. Ba�lang��ta h�k�met ve etkili �evrelerde kabul bulsa da, buna kar��t geli�en iki �nemli olay bu tavsiyeleri etkisiz k�ld�. Birincisi, DB ad�na T�rkiye de bulunan bir uzman�n bu konuda yapt��� m�dahalenin h�k�meti k�zd�racak noktaya varmas� �zerine DB ile h�k�metin aras�n�n 1954�te bozulmas�yd�. T�rkiye 1960�l� y�llara kadar bu nedenle bu kanaldan kredi almad�, tavsiyelerine de uymad�.
�kincisi, T�rkiye�nin b�y�me s�recinde olaylar�n sanayile�meyi �ok karl� hale getirmesiydi: 1954 ve izleyen y�llarda ithalat�n krediler k�s�l�nca d��meye ba�lamas� i� ticaret hadlerinin h�zla sanayi lehine de�i�tirdi. D�� konjonkt�r�n tar�m aleyhine ve sanayi lehine de�i�tirdi�i fiyatlarda bu e�ilimi destekledi.[xii] Ayr�ca n�fus art���n�n h�zlanmas�, kentle�menin ivme kazanmas� ve tar�m�n pazara a��lmas� i� pazar� geni�letmeye ba�lam��t�. Buna kentlere ak�nla birlikte d���k �cretli emek kullan�m olana��n�n ortaya ��kmas� eklendi. Ayr�ca i�erde kredi geni�lemesi ve d��ardan bor�lanma olanaklar�n�n �zel kesimde sermaye birikimini geni�letmesi; yabanc� �irket ortakl���, lisans ve know-how anla�malar�n�n da teknolojini sorununa ��z�m getirmesi bu ba�lamda etkili oldu.
Bu d�nemden, �tar�ma m�, yoksa sanayiye mi a��rl�k verilmesi gerekti�i� tart��malar�n�n 1960�l� y�llara kadar s�rd��� g�r�l�r.�� ������
� Devlet fabrikalar�n� satarak,� a��r sanayiyi tasfiye ederek �zel giri�ime dayal� bir serbest piyasa ekonomisi yaratma tavsiyeleri ise ba�ar�l� olamad�. T�pk� 1980 sonras� y�llarda oldu�u gibi, �zel giri�im bu kurulu�lar� �ok d���k fiyatlarla ve a��lacak kredilerle sat�n almak istedi. Sermaye piyasas�n�n hi� geli�memi� oldu�u; kamu kurulu�lar�n�n anonim �irket stat�s�nde olmad��� ve sermaye piyasas�nda el de�i�tiren hisseleri bulunmad��� i�in sat�� de�erlerinin saptanamad���; �zel giri�imde birikimin k�s�tl� oldu�u bir d�nmede, bunlar�n sat�labilece�ini d���nmek bile abesti. Ayr�ca uygulanan politikalar�n sonucunda, kamu giri�imcili�inin �zel giri�ime b�y�k d��sal yarar� sa�layabilece�i ortaya ��km��t�. Kamu giri�imlerinin �rettikleri mallar�n ve hizmetlerin maliyetinin alt�nda fiyatla sat�lmas�, e�ittikleri i�g�c�n�n �zel kesime vas�fl� emek g�c�n� haz�rlamas�, d���k faizli kredili sat��lar bunlar�n en �nemlileridir. �te yandan, alt yap� eksikli�ini gidermek i�in devletin giderek artan yat�r�m yapmas� gerekiyordu. Ticari kredilerin geni�lemesine ra�men �zel yat�r�mlar�n s�n�rl� kalmas�, yaln�z alt yap� de�il, devlet iktisadi kurulu�lar�n yat�r�mlar�n�n da artmas� sonucunu verdi. 1950�de toplam yat�r�mlar�n %57�sini yapan �zel kesimin pay� 1959�da %38�e kadar d��m��; buna kar��l�k kamu iktisadi kurulu�lar�n�n pay� %15�ten %20�ye, baz� y�llarda daha da y�kse�e ��kt�.
� Serbest piyasa ekonomisi ise d��ardan al�nan k�sa vadeli ticari bor�lar�n faizleri �denemeyip, yenileri al�namay�nca yerini g�nl�k piyasa m�dahalelerine b�rakt�; s�rekli de�i�en kararlar, kar hadlerinin devlet�e saptanmas�, enflasyonun art�rd��� fiyatlar� polis �nlemleriyle engelleme �abalar�, d�viz tahsis ve da��t�m� i�in plans�z ve programs�z geli�i-g�zel devlet m�dahalecili�i yay�ld�.
���� 1950�li y�llarda serbest piyasa ekonomisi ad�na yap�lan geli�ig�zel devlet m�dahalecili�i, 1960�l� y�llarda ge�ilen planl� kalk�nman�n haz�rlay�c�s� oldu.
� �Bu program�n i�leyen tek taraf� d�� kaynakl� sermaye kullan�m�yd�. T�rkiye resmi d�� yard�mlar, ithalat�� kredileri ve di�er ticari krediler, yabanc� sermaye giri�i yoluyla ithalat� art�rabildi; yani sadece ithalat art��� ve giren yabanc� sermayenin getirdi�i teknolojiyle d��a a��labildi. Buna Marshall yard�mlar�ndan gelen trakt�rlere ili�kin T�rk liras�yla �demeler eklenmelidir. T.C. Merkez bankas�nda, kullan�m� ABD ismine ba�l� �kar��l�k paralar fonu� kuran bu yard�m program� resmi yard�mlarla d��a a��lman�n di�er bir y�n�n� olu�turdu. ABD�ye T�rkiye i�in de� bir g�� kayna�� yaratt�
� 1950-60 y�llar� aras�nda T�rkiye yakla��k 1 milyon dolar program�n kredisi 600 milyon dolar ithalat�� kredisi, 210 milyon dolar kadar ticari kredi kulland�; buna kar��l�k, kullanabildi�i proje kredileri sadece 72 milyon dolar kadard�. T�rkiye�nin fakt�r d��� hizmet ve fakt�r gelirlerinin bulunmad��� bu d�nemde, d�� ticaret bilan�osu� 1947�den itibaren s�rekli a��k verdi; ithalat� belirleyen ise, bulunabilen d�� kredi miktar�yd�. Ancak 1953�ten sonra, bulunan krediler ithalat art���na da olanak vermedi. Ticari bankalar sistemine sermaye ithali konusunda getirilen yetkiler ise, sonunda T�rkiye�nin bor� �deyemez duruma d��mesini haz�rlayan ba�l�ca neden oldu.[xiii] Buna g�re, ticari bankalar d�� d�nyadan d�viz kredisi sa�layabilecek ve di�er b�t�n i�lemlerden sa�lanan d�vizler T.C. Merkez Bankas��na devredilirken bu kredi i�lemindeki d�vizleri devretmeyecekti. 1953-1958 aras�nda �kredili ithalat� bi�imindeki bu uygulama, ithalat�n artmas�nda �nemli bir paya sahipti; resmi d�� yard�ma yak�n bir tutarda ithalat�� kredisi ve ticari kredi kullan�lm��t�.
���� T.C. Merkez Bankas��n�n h�k�metten ba��ms�z bir politikas� olmad��� bu d�nemde, enflasyon ithalat� art�rma bask�s� yarat�rken, deval�asyon da yap�lmad��� i�in, 1955�e kadar d�� ticaret a���� b�y�d�, 1956-1958 aras�nda kredilerin k�s�lmas� bu a����n k���lmesinin temel nedeni oldu. Bor�lar� d�vizle �deme sorumlulu�u T.C. Merkez Bankas��nda oldu�u halde, al�nan d�� kredilerin hangi ama�la kullan�ld��� denetleyemedi�i i�in, b�y�meyle ili�kisiz ithalat yap�ld�; bu� arada� T.C. Merkez Bankas��n�n k�sa vadeli d�viz bor�lar� giderek artt�. Kredili ithalat uygulamas�, sonunda T�rkiye�nin ticari nitelikteki d�� bor�lar�n� �deyemez duruma girmesiyle sonu�land�.
� D��a a��lma politikas�n�n �yabanc� dolays�z sermaye yat�r�mlar�yla b�y�me� amac�n�n da �ok etkili i�ledi�i s�ylenemez. Bir kere, bu politikan�n serbest b�lgeler aya�� �l� do�du. �kincisi, girdi�i kadar�yla dolays�z yabanc� yat�r�m�n tutar� bu d�nemde al�nan toplam d�� kredinin %5�ine bile ula�mad�; 1950-1959 aras�ndaki 10 y�lda sadece 77 milyon dolard�, 1960 y�l� eklenirse 101 milyon dolarda kald�.
�
�� Bununla birlikte geldi�i kadar�yla dolays�z yabanc� sermaye yerli ortakl�klar kurarak �zel s�nai giri�imin k�smen de olsa teknoloji, sermaye, y�netim gibi sorunlar�n� a�mas�na yard�mc� oldu. Ayr�ca lisans-know, how-marka anla�malar�yla yabanc� sermaye katk�s� olmaks�z�n d�� kaynakl� teknoloji, bilgi ve marka kullan�m�, yabanc� firma temsilcili�i gibi olanaklar�n da �zel giri�im i�in yaratt��� kar f�rsatlar� an�msanmal�d�r.
2.4. 1958 �stikrar Program�
D�� kredilerin kurulmas� DP y�netimini ger�ekleri kabule zorlad�. 1958 A�ustos�unda IMF ile bir istikrar program� �zerinde anla�maya var�ld�.
�stikrar program�n�n belli ba�l� alt� ��esi vard�; Deval�asyon; D�� Bor� Ertelemesi; Para ve Maliye Politikas�na K�s�tlamalar; D�� Ticaretin Serbestle�mesi; K�T Fiyatlar�n�n Serbestle�mesi.
2.4.1. Deval�asyon
Program� a��klayan kararnamelerde veya sonradan ilan edilen metinlerde �deval�asyon� s�zc��� ge�mez. Ondan sonra da Demokrat Parti iktidarda oldu�u s�rece b�rokraside �T�rk Liras��n�n Deval�asyonu� s�z� milli de�erlere bir hakaret gibi say�l�r ve a�za al�nmazd�. Ger�ek durumun kabul�nden ba�ka bir �ey olmayan, bir anlamda ge�mi�teki politikalar�n ba�ar�s�zl���n� simgeleyen ve bir anlamda da gelecekteki iktisadi b�y�meyi sa�lay�p, i�sizli�in art���n� �nlemek i�in �ok gerekli bir ad�m olan bu basit iktisat politikas� tedbiri b�y�k bir �eref ve haysiyet sorunu haline getirilmi�ti.[xiv]
Sonu�ta deval�asyon hukuki bir de�i�iklik olarak de�il, fiili bir uygulama olarak yap�ld�: TL�nin de�erini d���rmek yerine b�t�n d�viz ��kt�s� gerektiren i�lemlerden 1 dolar ba��na 6,22 TL vergi al�nmas� ve d�viz girdisi sa�layan i�lemlere ayn� miktarda destek verilmesi kararla�t�r�ld�.
O zaman�n ko�ullar� alt�nda, sorunun ak�lc� bir �ekilde tart���lmas� m�mk�n de�ildi. Pek s�k olmayan tart��malarda ileri s�r�len en a��rl�kl� arg�man deval�asyonun enflasyon getirece�i idi.
Bu g�r�� ne kadar ge�erliydi? Bir kere dolar kurunu 2,8 TL�den 9,0 TL�ye d���rmek, b�y�k �l��de bir �ok d�� ticaret i�leminde veya karaborsada zaten fiili olarak kullan�lan kuru resmen kabul edip d�viz piyasas�na a��kl�k getirmekten ba�ka bir �ey de�ildi. �kincisi, 1958 A�ustos�unu izleyen aylarda g�zlenen enflasyon oran�ndaki art���n ne kadar� enflasyonla ilgiydi, ne kadar� ithalat�n aylarca tamamen durmas�yla ilgiliydi? ��nk� 3 A�ustos Kararnamesi, deval�asyonun yap�ld���n� halk�n anlamas�n� �nlemek amac�yla, sadece yeni ithalat ve ihracat y�netmelikleri yay�nlan�ncaya kadar d�� ticaretle ilgili b�t�n �deme i�lemlerinin durduruldu�unu ilan ediyordu. �thalatla ilgili y�netmeliklerin eyl�l ay� sonlar�nda, ihracatla ilgili y�netmeliklerin ise ekim ay�nda ilan edilmesi, zaten y�llardan beri bir karga�a i�inde olan ithalat�� ve ihracat��n�n yabanc� al�c� ve sat�c�yla ili�kilerinin yenilenip d�zenlenmesi aylar ald���ndan ithal mallar�n�n piyasaya ��kmas� 1959 May�s-Haziran aylar�n� bulmu�tur. �thalat�n en az 7-8 ay s�reyle �ok d���k bir d�zeyde kalmas� do�al olarak enflasyonu bask� alt�na alm��t�r. Bir kere ithalat yap�lmaya ba�land�ktan sonra, �e�itli sebeplerden ortaya ��kan b�y�k liman t�kan�kl�klar� yine enflasyonu kam��layan ��elerdendir. �thalat�n fiili olarak piyasaya ��kmaya ba�lamas�ndan sonra, �e�itli sebeplerinde katk�s�yla enflasyonun nihayet kontrol alt�na al�nd���n� g�r�yoruz. Dolay�s�yla, deval�asyonu, enflasyonun nedeni olarak g�rmek yanl��t�.
2.4.2. D�� Bor� Ertelemesi
D�� bor� miktar�n�n bilinmemesi ve alacaklar�n �ok olmas� sebebiyle ancak alacakl� �lke h�k�metlerinin gazetelere ilan vererek alacakl�lar� ba�vurmaya �a��rmas� yoluyla bor� miktar� ve alacakl�lar belirlenmi�. 1959 ilkbahar�nda Avrupa Ekonomik ��birli�i �rg�t� �lkelerine olan bor�lar�n �denmesi 1959�dan 1970�e kadar yay�lan bir takvime ba�lanm��t�. Anla�ma 5 A�ustos tarihine kadar geri �denmesi gereken bor�lar� (422 milyon dolar) kaps�yordu. Bu �ekilde bir yandan normal ticari i�lemlerin �al��maya ba�lanmas� sa�lanm��, di�er yandan T�rkiye�nin bundan b�yle yaln�z Hazine kanal�yla bor� alabilece�i ve Hazine�nin bor�lar� bir d�zen i�inde kayda almaktan ve bor� y�netiminden sorumlu olaca�� konusunda anla�maya var�lm��t�r.
2.4.3. D�� Krediler
Bor� ertelemesine ek olarak, T�rkiye�ye 359 milyon dolar de�erinde kredi a��l�yordu. 25 milyon IMF�den, 250 milyon ABD�den, 75 milyon di�er OEEC �lkelerinden. Bu krediler, deval�asyon �ncesi h�k�m s�ren kaos durumunun bir an �nce d�zelmesi, normal ticari ili�kilerin yeniden canlanmas�, sanayideki at�l kapasitenin bir an evvel harekete ge�irilip b�y�menin yeniden ba�lamas� ve nihayet enflasyonun kontrol alt�na al�nmas�nda �nemli bir rol oynad�lar. [xv]
2.4.4. Para ve Maliye Politikalar�nda K�s�tlamalar
T�rkiye, ithalat�n�n bundan b�yle sat�c� kredileriyle ak�aland�r�lmayaca��n� ve genel uluslar aras� uygulama gere�ince, sadece bankalar aras� kredi mektubu (letter of credit) kullanarak bu i�in yap�laca��n� kabul ediyordu. B�t�e a����, b�t�e harcamalar�, Merkez Bankas� kredileri, K�T�lerin cari ve yat�r�m harcamalar� gibi b�y�klere s�n�rlar konmu�, bu s�n�rlar�n ancak IMF oluruyla a��labilece�i T�rk h�k�metince kabul edilmi�ti. Tar�m destekleme harcamalar� bundan b�yle b�t�e harcamalar� aras�nda g�sterilecekti.
2.4.5. D�� Ticaretin Serbestle�tirilmesi
�thalat�n d�zenli bir �ekilde i�lemesi, ekonominin �al��mas� i�in gerekli hammadde ve yedek par�alar�n �ncelikle ithalinin sa�lanmas� ve k�t d�viz kaynaklar�n�n l�ks t�ketim mallar� ithalat�na gitmesinin �nlenmesi i�in, bundan b�yle ithalat �� ayl�k programlar� s�n�rlar� i�inde verilecek ithal izinleriyle yap�lacakt�. �lk �� ayl�k program 150 milyon dolarl�k bir toplam �ng�r�yordu. Bunun 100 milyon dolardan fazlas� otomobil ve kamyon par�alar�, lasti�i, akaryak�t ve makine ya�lar�, demir-�elik vb. gibi yedek par�a ve ara mallara ayr�lm��t�. Bu mallar�n �o�u 1950-58 d�neminde devlet kurumlar� taraf�ndan ithal edilip piyasaya da��t�l�rken, bundan b�yle ihtiya� sahipleri ithalatlar�n� do�rudan do�ruya yapacaklard�. Ancak �ithal izni ticaretini� ve d�viz ka�ak��l���n� �nlemek i�in ithalat ba�vurusundan ba�layarak bir hafta i�inde Merkez Bankas��na ithal de�erinin % 100�� kadar bir ithalat g�vencesi yat�rmak gerekiyordu. B�t�n bu k�s�tlamalara ra�men, ekonominin ithal mal� a�l��� o dereceydi ki, ithal ba�vurular� verilen ithal izinlerinin birka� kat� oluyordu. Dolay�s�yla devlet memurlar� hangi ithal ba�vurusunun hangisinden daha �ncelikli oldu�unu kararla�t�r�yordu. Ayr�ca ithal fiyat kontrolleri de bir s�re devam etti: Ayn� devlet memurlar� ithal belgelerinde g�sterilen fiyatlar�n ger�ek fiyatlar olup olmad���n� denetliyordu.
�hracat �zerindeki fiyat kontrolleri devam etmekle beraber gittik�e daha ger�ek�i bir �ekilde uygulanmaya ba�lad�. Fiyat kontrolleri 1959�dan ba�layarak ex ante olmak yerine ex post yap�lamaya ba�lad�. Bu de�i�iklikler ihracattaki en �nemli dar bo�az olan b�rokratik denetimleri bir derece hafifletti. �hracat��lar art�k yapt�klar� ihra� anla�malar�n�n onaylan�p onaylanmayaca��n� bilmeden aylarca beklemekten kurtulmu�lard�; i�, sadece ihracat� yapt�ktan sonra ilgili devlet memurunun fiyat denetiminden ba�ar�yla ge�meye kal�yordu.
2.4.6. K�T ve �zel Sekt�r Fiyat Kontrolleri
A�ustos 1958�den ba�layarak baz� K�T fiyatlar� art�r�ld�. Ancak bu zam, programdaki hedeflerin (K�T�lerin cari gelirleriyle giderlerini kar��lamas�) ger�ekle�mesi i�in yeterli olmaktan uzakt�. May�s 1959�da K�T fiyatlar� % 20 ve kamu sekt�r�nde maa� ve �cretler����� % 40 art�r�ld�. 1954�den bu yana, k���k ayarlamalar bir yana, kamu kesimi �cretleri art�r�lmam�� ve enflasyon kar��s�nda memurlar�n b�y�k k�sm�n�n reel gelirleri erimi�ti.
Ayn� �ekilde, kontrol d�zeni devam etmekle birlikte, bu�day, k�m�r vb. d���nda �zel sekt�r�n �retip satt��� mallar �zerindeki fiyat kontrolleri uygulanmaz oldu.
2.5. 1958 �stikrar Program�n�n Sonu�lar�
�thalattan al�nan vergi ve ihracata verilen destek primleriyle, fiyat de�i�meleri de hesaba kat�larak hesaplanan TL/dolar kurunun de�i�imi �u �ekilde oldu.
���������������������������������������������������������������������� Aral�k 1957��������������� Aral�k 1959
�hracat i�in a��rl�kl� ortalama:��������������������� 4.23��������������������������� 7.50
����������� -geleneksel ihracat���� :������������������� 3.93��������������������������� 6.54
����������� -di�er ihracat������������� :�������������������� 3.74-6.67������������������ 8.70
ithalat i�in a��rl�kl� ortalama� :��������������������� 7.93��������������������������� 13.83
����������� -t�ketim mallar� ith. :������������������������ 9.97��������������������������� 18.03
-i� �retimle rek.eden :�������������������������������� 11.07������������������������ 20.50
-yat�r�m/ara mallar��� :���������������������������������� 7.15��������������������������� 12.20
Yukar�da �zetlenen karma��k sistem ve daha da karma��k uygulamaya ra�men, A�ustos kararlar� ithalat ve ihracat �zerinde beklenen sonu�lar� verdi. Y�llar s�ren ithalat k�s�tlamas�ndan sonra, deval�asyon ithalat� frenleyici etkisinden �ok, serbestle�me etkisinin daha g��l� ��kmas� do�ald�r. Nitekim d�� krediler ve yeni ithalat rejimi i�lemeye ba�lad�ktan sonra, liman kapasitesinin el verdi�i �l��de ithalatta art��lar olmu�tur. Benzer �ekilde ihracattaki art��larda beklendi�i gibi olmu�tur.[xvi]
Fiyatlarda da beklenen sonu�lar al�nd�: Deval�asyonun ithal fiyatlar� �zerindeki mekanik etkisine ek olarak K�T fiyatlar�nda yap�lan art��lar 1959 y�l� fiyat art��lar�n�n �nceki y�llar d�zeyinde kalmas� sonucunu vermi�tir. Ancak, �nceki y�llarda fiyat endekslerinin kontroll� fiyatlar� kullanmas� ve 1959�da fiyat kontrollerinin ve karaborsan�n azalmas� 1959 y�l�n�n fiyatlar bak�m�ndan ba�ar�l� bir y�l oldu�unu d���nd�rmektedir. Ger�ekten de 1959�dan sonra T�rkiye, son elli y�l�n fiyatlar bak�m�ndan en uzun (11 y�l) istikrar d�nemini ya�ayacakt�r.
SONU�
1950-1960 d�neminin makro ekonomi y�netimini k�saca �zetlemek m�mk�n de�il. �zel giri�imi te�vik edip, K�T�leri �zel kesime devredece�ine s�z vererek iktidara gelen DP h�k�meti d�neminde K�T�lerin pay� 1950�de sanayi �retiminin % 37�sinden, 1960�da % 48�e y�kseldi; kamu yat�r�mlar�n�n toplam yat�r�mlardaki pay� % 38�den % 50�ye ��kt�; devletin �zel kesim �zerindeki kontrol ve denetimleri sava� y�llar�n� aratacak d�zeye y�kseldi. Cumhuriyet tarihinde ilk defa T�rkiye bor�lar�n� �deyemez, en basit ila� ve hammadde gereksinimlerini kar��layacak d�vizi veya d�� krediyi kar��layamaz hale geldi.
Belki b�t�n bunlardan daha �nemlisi demokratik deneyimin ilk y�llar� herkes i�in d�� k�r�kl���yla kapand�. 1950�lerin ilk birka� y�l�nda �lkenin kar��s�na ��kan b�y�k �ans ve b�y�k bekleyi�ler israf edildi. O zamanlar ekonominin en �nemli kesimi olan tar�mda ger�ekle�tirilen h�zl� ve bilin�siz makinele�me ve bunun yaratt��� k�rsal i�sizlik, y�llarca T�rk ekonomisi �zerinde karabasan gibi bir y�k te�kil eden �l��s�z �ehirle�me ve �ehirlerin k�yle�mesi sonucunu do�urmu�tur. [xvii]
KAYNAK�A
G�ven�, Naz�m, K�reselle�me ve T�rkiye, BDS Yay�nlar�, �stanbul 1998.
Kepenek, Yakup; Yent�rk, Nurhan, T�rkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 10. Bask�, Ocak 2000.
Kazgan, G�lten, Tanzimattan XXI. Y�zy�la T�rkiye Ekonomisi, Alt�n Kitaplar Yay�nevi, 1.Bask�, �stanbul 1999.
Emre, Kongar, 21. Y�zy�lda T�rkiye, Remzi Kitabevi, 11.Bask� Temmuz 1998.
Rozaliyev, Y.N., T�rkiye�de Kapitalizmin Geli�me �zellikleri, Onur Yay�nlar�, Aral�k 1978.
S�nmez, Atilla, Do�u Asya �Mucizesi� ve Bunal�m�, Bilgi �niversitesi Yay�nlar�, 1.Bask�, �stanbul, �ubat 2001.
Sertel, Y�ld�z, T�rkiye�de D��a D�n�k Ekonomi ve ��k��, Alan Yay�nc�l�k, 1. Bask�, Aral�k 1988.
Sanal, T�rker, T�rkiye�nin H�k�metleri, Sanal Bilgi Yay�nevi.
�ahin, H�seyin, T�rkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, 5.Bask�, Bursa 1998.
Talas, Cahit, T�rkiye�nin� A��klamal� Sosyal Politika Tarihi, Bilgi Yay�nevi.
Yenal, Oktay, �ktisat Siyasas� �zerine �ncelemeler, K�lt�r Yay�nlar�, 1.Bask�, Eyl�l 1999.
�stanbul �ktisadi ve Ticari �limler Akademisi, T�rk Ekonomisinin 50 Y�l�, Fatih Yay�nevi, �stanbul 1973.
Ge�i� S�recinde T�rkiye, Belge Yay�nlar� Bilim Dizisi.
Yazı kaynağı : www.mevzuatdergisi.com
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.