Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    akla dayanan inancı savunan islam felsefesi görüşü nedir

    1 ziyaretçi

    akla dayanan inancı savunan islam felsefesi görüşü nedir Ne90'dan bulabilirsiniz

    İslam Felsefesinde İnanç ve Akıl İlişkisi

    İslam Felsefesinde İnanç Akıl İlişkisi

    İslam Felsefesinde İnanç Akıl İlişkisi

    İslam felsefesi inanç-akıl ilişkisinde insanın akıl yoluyla da inanabildiği ifade edilir. İnancın bilgisi, aklın bilgisiyle çelişkiye düşmez.

    İnançla akıl ilişkisinin tartışılmasında İslam kelamcıları ile filozofları arasında aşırı uçluluk görülmez. İslam’a göre akıl-iman ilişkisinde iman, bilgi temelli olmalıdır. İslam’a göre din salt inanç meselesi değil, aynı zamanda akıl işidir de. İslam’da iman esasları, kendini akılla temellendirir.

    Akılla iman birbirine alternatif değildir. Aklı olmayanın imanı olmaz ifadesi, İslam’daki akla verilen önemi göstermektedir. Allah’ın insana en büyük hediyesi akıldır ve vahiy de akla destek olması için gönderilmiştir.

    Kur’an’daki pek çok gerçek, vahiy olmadan da akılla bilinebilecekken vahiy, tamamlayıcı olarak, yaptırım gücü olmayan akla destek vermek için gönderilmiştir. Aklın doğruları ile vahyin doğruları birleşince, akıl yaptırım gücü kazanacaktır. Kur’an gibi akıl da Allah’ın ayetidir. Tabiat, evren ve insan da Allah’ın ayetidir. Bunları bilmek de akılla mümkündür.

    İslam vahyi inancın akla dayandırılmasını telkin etmektedir. Yani Allah, vahyinde öyle dediği için değil, aklın da aynı sonuca ulaştığı için inanılmasını istemektedir.

    İslam inancında akıl ile çelişen hiçbir alan olmadığına inanılır. Burada akıl ile çelişmek başkadır; bir konunun, aklın bilme alanına girmesi başkadır. Mesela insanın, ölümden sonra da devam edecek olan bir ruhunun bulunduğuna inanmak akıl ile çelişmez, aklın kesin hükümlerine aykırı değildir; ama akıl, yapısı gereği bunu tek başına bilemez, idrak edemez. Bir mümin ruha inandığı zaman aklı ile ters düşmez, onun yeterli olamadığı bir alanda başka bir kaynaktan bilgi edinmiş ve buna inanmış olur.

    İslam dininin insanlara sunduğu, teklif ettiği konuları, “iman, ibadet, ahlak ve dünya hayatını bu üç esasa uygun, onlarla ahenkli bir şekilde sürdürebilmek için gerekli görülen hayat kuralları ve tavsiyeler” olarak dört alanda görmek mümkündür.

    İslam bu alanların hiçbirinde aklı (bu bilimi de demektir) dışlamamış, aklın kesin hükmüne aykırı bir yol tutmamıştır. Hemen işaret etmem gerekir ki burada akıl derken, bütün akıl sahiplerinin üzerinde birleştikleri “aklın kesin hükümlerini ve ilkelerini” kastediyorum. İslam, aklın özdeşlik, çelişmezlik gibi bu ilkelerine aykırı hiçbir bilgi, inanç ve teklif getirmemiştir.

    İslam inancını anlatan kitaplarda bilginin kaynağı “havâss-i selîme, haber-i sâdık ve akıl” olarak belirlenmiştir; yani sağlam duyu organları, sahih vahiy bilgisi ve akıl. Yine İslam düşüncesinde kural haline gelmiş olan bir ifade vardır:

    İbadetler akıl ve bilimin alanına girmez; bunlar mümkinler alanına girer, akla ve bilime aykırı olmaz, ama akıl ve bilim, öz ve şekil olarak ibadet hakkında “doğru, yanlış; iyi, kötü” diye hükümde bulunamaz.

    Allah kendine nasıl ibadet edilmesi gerektiğini yalnızca kendisi bilir, bunu vahiy ile bildirir, inananlar da bildirileni yaparak kulluğu gerçekleştirirler. Ahlak doğru ile değil, iyi ve kötü ile ilgili olan alandır; burada da bilim değil, din ve felsefe söz söyler; farklı ahlak anlayışlarının akla ve bilime aykırı olduğunu söylemek çok tartışma götürür.

    İslam kelamcıları, meseleye teolojiden çok felsefi yönden bakar. İslam filozofları da teolojiyi dışarıda bırakmaz. İslam kelamcıları, Kur’an-ı Kerim’i delil göstererek akıl ile inancı uzlaşı içinde görür. Hakikatin akıl ile bilinebileceğini belirtmişlerdir.

    Kelamcılar, aklı genel olarak nazari (teorik) ve amelî (pratik) olarak ikiye ayırır. Nazari akıl, insanın davranışlarda var olmayan bilgileri anlamasını ve kavramasını sağlar. Amelî akıl ise insan bir şeye yönelik davranışta bulunurken onun yapılıp yapılmamasına karar verir.

    Akıl her ne kadar önemli olsa da İslam kelamcıları, akıl bilgisinin naklî (vahiy) bilginin önüne geçemeyeceği görüşünde birleşir. Çünkü aklın bir sınırı olduğu görüşündedirler. Bu bağlamda öne çıkan İslam kelamcıları Mutezile ve Mâturidi ekollerindendir. Ayrıca Eş’ari geleneğinden gelen İmam Gazâlî’nin görüşleri de önemlidir. İslam felsefesi filozofları, kelamcılar gibi inançla aklı uzlaştırma çabasındadır. Bunun için öne çıkan filozoflardan Künhî, Fârâbî ve İbn Rüşd’ün görüşleri önemlidir.

    El Kindî, vahiy bilgilerinin akılla şekillenen felsefi bilgilerle aynı amaçta olduğunu belirtir. İki bilgi de hakikatin bilgisine ulaştırır. Gerçeğin bilgisini felsefenin verebileceğini ileri sürer. Dolayısıyla akılla inanca ulaşmak mümkündür.

    Fârâbî, din ve felsefenin konu ve amaçlarının aynı olduğu görüşündedir. Felsefe ve dinin çeliştiğini söyleyen birinin öncelikle dini anlamadığını belirtir.

    Konuya bu açıdan yaklaşan birinin dine körü körüne bağlandığını ve bunun doğru bir davranış olmadığını belirten Fârâbî, inanç ve akla dayalı bilgilerin amacının insanın en yüksek mutluluğuna hizmet etmek olduğunu ileri sürer.

    O, aklın pratik ve teorik her türlü bilgiyi kavrayabileceğini belirtir ve aklın doğru şekilde işletildiğinde hakikati vereceğini söyler. Aklın kanıtlama kabiliyeti olduğunu ve inanca ait bilgileri kanıtlayabileceğini ifade eder.

    İbn Rüşd’e göre Kur’an-ı Kerim, açık olarak var olan her şeyi akıl yoluyla değerlendirmeye insanları davet etmektedir. Dolayısıyla felsefenin dinle çatışmadığı aksine uzlaşı içinde olduğu görüşündedir.

    Hakikate götüren yollardan biri olan akılla bilgiyi ortaya koyan birinin kişisel durumlarına bakılmaması gerektiğini, önemli olanın bilginin akılsal olup olmadığının ortaya konması gerektiğini belirtir. İbn Rüşd açısından akılla doğru bilgiye ulaşılır ve akılsal olan inançsal olandır.

    İlgili Konular

    Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
    Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı, MEB Ders Kitabı

    Yazı kaynağı : www.felsefe.gen.tr

    İslam felsefesi

    İslam felsefesi

    İslam felsefesi, İslam dinine mensup kişilerce gerçekleştirilen felsefe etkinliğidir. Müslüman felsefesi ve Arapça felsefe olarak da adlandırılır. İslam felsefesi adlandırması sadece İslam'a dair bir felsefe olarak anlaşıldığından tartışmaya açıktır.[1]:13 İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır. 3. yüzyılda Plotinos'un öncülük ettiği, Yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Platon ve Aristoteles'i uzlaştırma çabaları İslam dünyasına aktarılan felsefenin temeli olmuştur. Müslüman filozoflar bu iki filozofun eserlerini şerh etme yoluna gitmişlerdir.[1]:17

    İslam dünyasında felsefenin Orta çağ batı dünyasından çok daha müsamahalı karşılandığı düşünülür. Bunun nedeni hakim anlayışın İslam dininin temel esasları dışında ferdi düşünceye serbestlik tanıması, imani esasları alenen zedelememek şartıyla düşünceye verdiği özgürlük, diğer bir nedeni de akli ilimlerin gerek siyasi otoriteler gerekse dini otoriteler tarafından sürekli desteklenmiş olmasıdır. Bu sayede İslam coğrafyasında ve özellikle Arap dünyasında felsefe gelişmiş, gelişen felsefe de formel, doğa ve insani bilimlere katkılar sağlamıştır. İslam dünyasında felsefenin üstün konumu 14. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir.

    Tarih[değiştir | kaynağı değiştir]

    Müslümanlar, modern anlamdaki felsefeyi teşkil eden Yunan felsefesi ile ilk defa Emevî bilgini Halid bin Yezid ile Cafer Sâdık aracılığıyla temasa geçmişlerdir. O zamanlar uğraşı alanları "gizli bilgiler" denilen sihirli ve sırlı bilgilerdi. Yine de felsefî çalışmaların başlamasına ve bu sahadaki eserlerin tanınmasına sebep oldular. Emevîler zamanında bu şekilde başlayan felsefî çalışmalar ağır da olsa devam etti. Abbasîler zamanında ise Yunan felsefesini çeviri ve yakından tanıma işi hızlandı. 832 yılında Halife Me'mûn tarafından kurulan Dâru'l hikme (Felsefe Akademisi) bu sahada önemli görevler ve hizmetler ifa etti.[2][3]

    5 ve 6. yüzyıllarda İskenderiye'de geliştirilmeye başlayan Aristoteles araştırmaları İslam'ın buraya yayılması ile Yeni Platoncu çalışmalara katılmış ve uzlaştırmacı bir felsefe anlayışı sürdürülmüştür. İlk aşamada Yunanca, Süryanice ve Arapça bilen Hristiyanlar felsefenin İslam dünyasına aktarılmasında önemli bir rol oynamış, Yahudi, Sabi ve Hristiyan mütercimler de buna destek vermiştir.[1]:20

    İslamî Felsefe[değiştir | kaynağı değiştir]

    Tarih boyunca felsefenin konusu olan insanın kendisi, başkaları ve kainatla olan ilişkisini, ve doğaüstü güçlerin varlığı/yokluğunu, İslamın temel esaslarını zedelemeden, yahut onlardan yola çıkarak akli delillerle sistemli bir şekilde yorumlama ve izah etme temelinde gelişmiş İslam düşünce akımlarına İslami felsefe denilebilir. İslami felsefe tarihi süreç içerisinde pek çok dal ve okullara ayrılmıştır.

    İslam dininin itikadi esaslarının akıl temelinde ele alınarak incelenmesi, değerlendirilmesi ve izahı İslami felsefenin önemli bir rüknünü oluşturur ki bunun sistemli hale getirilmiş haline ilm-i kelam denilmektedir.

    İtikada ait meselelerin akıl perspektifinde değerlendirilmesinde farklı okullar oluşmuştur. Bunlara itikadi mezhepler denilmektedir. Başlıcaları:

    olarak sıralanabilir.

    İslam felsefesinde daha çok tasavvufi konuların ele alındığı ve değerlendirildiği saha, yer yer tasavvuf felsefesi olarak isimlendirilmişse de, tasavvufun tanımı gereği bu tabirin genel kabul gördüğü söylenemez.

    İslam Dünyasında Gelişen Felsefî Akımlar[değiştir | kaynağı değiştir]

    İslamiyet'in Hicri 1. asırda hızla gelişmesi ve yayılması ile birlikte önceden müslümanların kendilerine yabancı olan kültürlerle etkileşimi artmıştır. İslamiyet'in akla verdiği önem ve serbesti, bu yeni kültürlerde mevcut felsefi birikimin tercümeler vasıtası ile hızla müslüman ilim adamları arasında yaygınlaşmasını da beraberinde getirmiştir. Henüz sistematik felsefe kültürü gelişmemiş olan Müslüman Arapların Yunan felsefesi ile bu ilk tanışıklıkları daha ziyade edilgen nitelikte ve etkilenme şeklinde olmuştur denebilir.

    Her ne kadar, farklı bir kültürde yeni gelişen bu felsefenin içerdiği ekoller İslami temel esaslardan uzaklaşmamaya çalışmış olsalar da, Yunan felsefesi etkili olmuş ve itikadi esaslarla çelişen çeşitli ekoller de ortaya çıkmıştır. Fakat bu ekoller İslami esasları kabul eden ekollere göre azınlıktadırlar. İslam filozofları Yunan felsefesinde özellikle Platon ve Aristo gibi düşünürlerin görüşlerini benimsemişler ve bunu İslam düşüncesiyle birleştirmişlerdir. Geneli itibarıyla bu sistemi kuran 2. Öğretmen de denilen "Farabi" dir. Farabi'den sonra İslam'ın Tanrı anlayışıyla rasyonalizmi diğer İslam filozofları da birleştirmişlerdir.

    İslami felsefe ile kelam bir süre birlikte yürümüş. Daha sonra genel olarak felsefe ekolü ile kelam ekolü arasında önemli görüş ayrılıkları çıkmış ve İslami ilimlerde felsefeden ayrı bir yere sahip olmuştur. İtikadi konularda felsefe ekolü ile kelam ekolü arasında görüş ayrılıkları mevcuttur. Her ne kadar bu iki farklı grubun düşünceleri diğer grup ve mezheplere oranla daha akli bir bazda olsa da, kelam felsefeye oranla klasik dini itikada ve nakile daha yakındır. İslam filozofları ve felsefi ekoller ise itikadi konularda daha çok aklı baz alırlar ve akıl ile naklin çeliştiği yerlerde aklı tercih eder, çoğu kez nakli tevil ederler.

    İslam dunyasında ortaya çıkan felsefi yaklaşımlar ve pek çok hususiyetleri ve özellikle dine bakışları açısından farklılık arzederler. Fakat Maddeciler hariç tüm ekoller İslam'ın tevhit anlayışı esaslarına çok yakınlardır. Bu ekoller geneli itibarıyla Tanrı, ruh, vahiy, peygamber, kutsal kitap vb. dinsel varlık ve kavramları kabul ederler.

    Başlıcaları:

    Ayrıca İslam felsefesi tarihinde ekol kurmamış ve bir ekole de bağlanmamış birçok önemli filozof ve felsefe vardır, buna İbn Haldun'un tarih felsefesini ve Râzî'nin felsefesini örnek olarak verebiliriz. Ayrıca Gazali ve Ebu'l-Berekât Bağdâdi de diğer bağımsız filozoflara örnek olarak gösterilebilir.

    Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]

    Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

    Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]


    Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org

    İslam Felsefesinde İnanç ve Akıl İlişkisi

    Mobil Uygulamamızı İNDİRİN! Açık Lise sınavlarına hazırlanmanın en kolay hali: AçıkTercih AÖL Test Çöz!

    Mobil Uygulamamızı İNDİRİN! AÖL Yeni Müfredat Çıkmış Sınav Sorularını Çözün:




    Yazı kaynağı : aciklisesinavsorulari.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap