aruzu türkçeye başarıyla uygulayan sanatçılar
aruzu türkçeye başarıyla uygulayan sanatçılar Ne90'dan bulabilirsiniz
YRD. DOÇ. DR. ERDOĞAN SARAÇOĞLU - Aruz ölçüsünü Türkçeye ustalıkla uygulayan son şairimiz Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal’in yaşam öyküsü
Çağdaş Türk şiirinin oluşum evresinde kendisinden en çok söz edilen şairlerimizden olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğdu. Asıl adı Ahmed Agâh’tır. Varlıklı olan ailesi bir Osmanlı sancakbeyinin soyundan geliyordu. Babası, Üsküp belediye başkanlarından İbrahim Naci Bey’dir.
İlköğrenimini Üsküp’te, ortaöğrenimini ise Üsküp ve Selanik liselerinde tamamladı. 1902’de okumak için geldiği İstanbul’da, evine sanatçıların gidip geldiği bir akrabasının yanında kalan Yahya Kemal, eğitimini Robert Kolej’de sürdürmeye hazırlanıyordu. 1903’te Yahya Kemal, o yıllarda tanıdığı Jön Türklerin de etkisiyle, izinsiz olarak yurt dışına çıkıp Paris’e gitti. Şairin Paris’teki yaşamı, siyasal inançlarının oluşmasında, batı edebiyatını da tanıyarak kendine özgü bir edebiyat beğenisinin doğmasında çok etkili oldu. Siyasal Bilgiler okuluna giren Yahya Kemal, tarih dersinde Osmanlılardan çok az söz edilmesinden etkilenerek Osmanlı tarihinin, özellikle yükseliş dönemine büyük bir merakla eğildi. Ne var ki, 1912’de yurda döndüğünde Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı İmparatorluğu küçülmüş; doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği yerler ülke sınırları dışında kalmıştı.
1913’te Dârüşşafaka’ya tarih ve edebiyat, 1914’te Vâizler Medresesi’ne Medeniyet Tarihi öğretmeni oldu. Avrupa’da iken yazdığı ama yayımlamadığı denemelerini, 1918’de Yeni Mecmua’da yayımladı. Bu sıralarda çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri çıkıyordu.
1926’da Varşova, 1929’da da Madrid elçiliğine tayin edildi. 1923’te Urfa, 1934’te Yozgat, 1943’te ise Tekirdağ milletvekilliğine seçildi. Daha sonra 1948’de Pakistan Büyükelçiliğine atandı. Pakistan’daki bir dergide Modern Türk Şiiri hakkında yayımladığı bir makale, Türk basınında tartışmalara neden oldu. Bir yıl sonra emekliye ayrılarak Türkiye’ye döndü. Çok sevdiği İstanbul’a yerleşen şairin, birkaç kez sağlığı bozuldu. 1957 yılında Paris’e giderek tedavi gördü. İstanbul’a dönüşünden sonra, yeniden hastalandı. Uzun bir tedavinin ardından hastalıktan kurtulamayarak 1 Kasım 1958’de İstanbul’da Cerrahpaşa Hastanesi’nde Tanrı’nın rahmetine kavuştu ve 2 Kasım günü Fatih Camii’ndeki cenaze namazından sonra, vasiyeti üzerine Rumelihisarı’na defnedildi.
Yahya Kemal’in edebî kişiliği
Yahya kemal bazı dergi ve gazetelerde yayımladığı ilk şiirleriyle üne kavuşmuş, yapıtları elden ele dolaşır olmuştu. Yazığı şiirler edebiyat çevrelerinde ilgiyle izleniyordu. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Yurdun yabancı devletlerce paylaşılıp işgal edilmesinden sonra, Kurtuluş Savaşı yıllarında öğrencileriyle birlikte bu ulusal savaşı destekledi. 1921’de Ati (İleri) gazetesinde başyazar olarak Kurtuluş Savaşı’nı övücü, destekleyici yazıları yayımlanıyordu.
1921’de dönemin genç yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç ve Mustafa Nihat Özön ile birlikte çıkardığı Dergâh dergisinde yayımlanan yazılarında, kültür ve edebiyat konularını tartıştı. Şiirleri, İstanbul semtlerine, Boğaziçi’nin güzelliğine, Osmanlı müziğine ve mimarisine duyduğu hayranlığın dile getirilişidir. Tarih, özellikle de Osmanlı tarihinin parlak dönemleri, doğa, aşk ve ölüm onun sürekli işlediği konulardı. Şiirlerini pürüzsüz bir İstanbul Türkçesi’yle yazdı. Dizelerinde özellikle bir ses uyumu kurmaya, dönemin açık, anlaşılır Türkçesini kullanmaya özen gösterdi.
Yahya Kemal, aruz ölçüsünü Türkçeye ustalıkla uyarlayan son şairdir. Hece ölçüsüyle, sadece “Ok” adlı şiiri yazmıştır. Dizelerdeki anlam bütünlüğünü şiirin tümünde sağlamaya önem verdi. Bu özelliğini batı şiirini iyi bilmesine borçluydu. Divan ve batı şiirlerinin olumlu özelliklerini ustalıkla birleştirerek kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirdi.
Gerek şiirin konularına getirdiği zenginlik, gerek bu konuları işlemedeki ustalığıyla döneminin ve daha sonra gelen şairlerin üzerinde derin bir etki yarattı. Şiirlerinin birçoğu bestelenmiştir. Yahya Kemal’in Divan Şiiri etkisiyle yazdığı “Eski Şiirin Rüzgârıyle” adlı yapıtının dışındakiler, yeni bir anlayışa yönelik şiirleridir.
Yahya Kemal’in sanat anlayışı
Yahya Kemal’in şiirimizde açmış olduğu yeni çığırın özelliğini incelemeden önce, onu o günkü şiirin dışında bir yola yönlendiren nedenler üzerinde durmak gerekir.
Yahya Kemal Üsküp’ten İstanbul’a geldikten sonra, henüz bir lise öğrencisiyken şiirle uğraşmaya başlamıştı. Bu sıralarda Servet-i Fünûn Edebiyatı en parlak dönemini yaşıyor ve onu, gençlerle aydınlar çok geniş bir hayranlıkla ve takdirle izliyorlardı. Bu nedenle Yahya Kemal de kendisini, bu şiir anlayışının güçlü çekiciliğinden koruyamadı. Tevfik Fikret ile Cenap Şahabettin ve bir önceki neslin güçlü temsilcileri olan Muallim Naci ile Abdülhak Hamit onu en çok ilgilendiren sanatçılardı. Batı şiirini, onların dizeleri arasından görüyor; klâsik Türk şiirini de hemen hemen hiç tanımıyordu. Kendisini en çok etkileyen şair ise Tevfik Fikret’ti.
Yahya Kemal, anılarını anlattığı “Siyasî ve Edebî Portreler” adlı kitabında bakınız Tevfik Fikret için ne diyor: “Kendi neslimin bütün çocukları üzerinde olduğu gibi, ruhumda, ahlakımda, zevkimde, dilimde, sanatımda en büyük etkiyi Fikret yapmıştı. Doğu dünyasından kafamı o çıkarmıştı.”
Ancak ilerleyen yıllarda Yahya Kemal edebiyatımızdaki şu gerçeği dile getirir. O’na göre Divan şiiri, İran Edebiyatı’nı, Servet-i Fünûn şiiri ise, Fransız Edebiyatı’nı taklit ederek mukallid (taklitçi) durumunda kalırlar. Bu nedenle Türk şiiri, bir yandan taklitçilikten kurtulup kendi kaynaklarına dönerek millileşecek, diğer yandan da modern şiirin bütün özelliklerine sahip olacaktı. Şüphesiz gerçek şiir de, sanat da buydu. Kendi öz çevresinden kopmuş bir sanat eseri düşünülemeyeceği gibi, modern anlayıştan ve özelliklerden uzak kalmış bir sanat eseri de diğerlerinden çok şey kaybederdi. Artık bütün düşüncesini ve zamanını Türk şiirini modern ve gerçek değerlere kavuşturmanın yollarını aramaya yönlendirmiş olan genç şair, bir milletin sanat eserlerindeki ilk ve zorunlu koşul hakkında vardığı bu kesin düşüncenin uygulamasını ve ilk kişisel denemelerini de yapmakta çok gecikmedi. Kendi anlattığına göre, 1906 yılında yaptığı seyahat sırasında, bu ilk denemelerine Londra’da başladı. Osmanlı tarihinin kuruluş ve yükseliş dönemlerindeki görkemli zaferlerini, bir “milli destan” halinde canlandırmak istiyordu. Şairi uzun yıllar uğraştıran ve bu projeyi bitirmeyi başaramayan Yahya Kemal’in bu milli destanın bazı parçaları (Akıncı, Mohaç Türküsü, Açık Deniz) sonradan yayımlanmıştır.
Bir yandan eski alışkanlıklardan kurtulmaya çalışırken bir yandan da yeni bir tarza alışmakta kendini gösteren güçlük, Yahya Kemal’i şiir yazarken aşırı bir titizliğe sürükledi. Yakın arkadaşları, bu titizliği nedeniyle bazı şiirlerinin bir yılda yazılıp bitirildiğini söylüyorlardı. Böylelikle kendi deyimi ile: “ Ben artık geç ve güç söyler oldum.” diyordu.
Yahya Kemal, sanatta taklitçilikten kurtulup millî bir çığır açabilmek için, geçmişimizin bizi şerefli bir kütle halinde asırlarca yaşatan özellikleri ile yeniden bağlantı sağlamanın, şimdiki zaman ile geçmiş zamanı, birbirinden kesin çizgilerle ayrılan parçalar halinde değil, özellikle etle tırnak gibi birbirinden ayrılması olanaksız bir bütün olarak kabul etmemizi öneriyordu. Bu nedenle şair, 1910’da yazmaya başladığı “Açık Deniz” şiirinden sonra yazdığı “Akıncı”, “Mohaç Türküsü”, “Ok”, “İstanbul’u Alan Yeniçeriye Gazel” ve “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” gibi şiirlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve askeri zaferlerini anlattı. “Sene 1140”, “Şeref-i âbâd”, “Bir Sâki”, “Mahûrdan Gazel”, “Tanburî Cemil’in Ruhuna Gazel” ve “İtrî” gibi şiirlerinde ise millî kültürümüzün parlak dönemlerini yaşattı.
Ahenk bakımından çok daha mükemmel bulduğu aruz ölçüsünü hece ölçüsüne tercih eden Yahya Kemal, bazı divan şairlerinin isterlerse hece ölçüsü ile de şiir yazabileceklerini göstermek için “Ok” isimli şiirini 11’li hece ölçüsü ile yazmıştır. Şiirin ilk üç dörtlüğü şöyle:
Ok
Yavuz Sultan Selim Han’ın önünde / Ok atan ihtiyar Bektaş subaşı,
Bu yüksek tepeye dikti bu taşı: / O gâzi hünkârın mutlu gününde.
Vezir, molla, ağa, bey takım takım, / Güneşli bir nisan günü ok attı.
Kimi yayı öptü, kimi fırlattı. / En er keman-keşe yetti üç atım.
En son Bektaş Ağa, çöktü diz üstü; / Titrek elleriyle gererken yayı,
Her yandan bir merak sardı alayı; / Ok uçtu, hedefin kalbine düştü!
Şairin aruz ölçüsüne verdiği değer, bir bakıma, onun genellikle ahenge verdiği değerin de ifadesidir. Şiirlerindeki ahengin ne denli dikkat çekici olduğunu görmek için ünlü “Sessiz Gemi” adlı şiirinden ilk üç beyite göz atalım:
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Yahya Kemal, Türk milletinin Anadolu ve Rumeli coğrafyasında tarihin en kritik, en badireli günlerini yaşadığı bir dönemde hayat sürmüştür. Sosyal ve siyasal çalkantılardan etkilenmemesi beklenemezdi. Fakat o, hiçbir zaman Türk milletinin fikir ve sanat alanında olması gereken çizgisinden sapmamıştır. Akıntılara modalara kendini kaptırmamıştır. Bugün bu daha iyi anlaşılmaktadır. Ahmet Haşim bile bir makalesinde Yahya Kemal için şunları söylüyor: “Türkçülüğün en güzel nazariyesini Yahya Kemal getirdi. Onun tasvir ettiği Türkçede terkip ne kadar yoksa, o kadar da fazla yabancı sözcük yoktur. Türk şiirini, millî tarihe ve millî kültüre yöneltmek suretiyle doğal akışına oturtmak için yaptığı bu ciddi çalışmalar sırasında, şair, Türkçe’nin ifade özelliklerini taşıyan yeni bir söyleyişe de ulaşmıştır.”
Yahya Kemal’in eserleri
Yahya Kemal’in sağlığında hiçbir kitabı yayımlanmamıştır. Bunun şairin, şiirlerine son şekli verme konusundaki titizliğinden kaynaklandığını tahmin edebiliriz. Tanpınar, Yahya Kemal’in şiir kitaplarının şekli ve şiirlerin sırası konusunda defalarca konuştuklarını; ancak şairin titizliği nedeniyle bir türlü karar veremediklerini söyler. Yahya Kemal’in ölümünden sonra, şairle sağlığında kitapları, şiirlerinin sırası ve adı hakkında konuşup anlaştıklarını söyleyen Nihat Sami Banarlı tarafından, Yahya Kemal’in kitapları teker teker yayımlanır. Ayrıca süreli yayınlardaki çeşitli yazıları ve el yazısı notları kitaplaştırılır.
Bugün, Yahya Kemal’in bitmemiş şiirleriyle beraber dördü şiir, sekizi nesir olmak üzere 12 kitaplık bir külliyatı bulunmaktadır.
Şiir kitapları
1-Kendi Gök Kubbemiz: İlk baskısı 1961’de yapılır. Bugüne kadar 30 civarında baskı yapmıştır. Üç bölümden oluşur. Birinci, Kendi Gök Kubbemiz bölümünde, 33 şiiri vardır. Bu şiirler genellikle kültür ve medeniyetimizi konu edinen, tarih duygusunun ağır bastığı, İstanbul’un ve insanımızın anlatıldığı şiirlerdir. İkinci bölümü, Yol Düşüncesi başlığını taşır. Bu bölümde ihtiyarladığını fark eden şairin ölüm ile ilgili duyguları anlatılır. Üçüncü bölümünün adı ise Vuslat’tır. Bu son bölümde şair, aşk duygularını dile getirir.
2-Eski Şiirin Rüzgârıyle: İlk baskısı 1962’dir. Bu kitap, klasik tarzın rüzgârını estiren, sözcük kadrosu, nazım şekli bakımından eskiden esintiler taşıyan ve hayal dünyası bakımından eskiyi kısmen andıran şiirlerden oluşur.
3-Rubâîler: 1963’te yayımlanır. İki bölümden oluşur. İlk bölümde şairimizin 41 rubâîsi yer alır. İkinci bölüm ise “HayyamRubâîlerini Türkçe Söyleyiş” başlığı altında Hayyam’ın 54 rubâîsi Türkçe söyleyişle ifade edilmiştir.
4-Bitmemiş Şiirler: 1976’da Nermin Suner Pekin tarafından hazırlanıp yayımlanmıştır. Bu şiir kitabı, şairimizin tamamlayamadığı şiirleri ile Paris’e gitmeden önce Üsküp, Selânik ve İstanbul’da yazdığı şiirlerden oluşur.
Nesir kitapları
Bu çalışmamızda Yahya Kemal’in şiir sanatı üzerinde durduğumuz için, onun nesir kitapları hakkında detaylı bilgi vermeden, sadece kitapların adlarını ve basım tarihlerini vermekle yetineceğiz. Nesir kitapları da ölümünden sonra yayımlanmıştır.
1.Aziz İstanbul (1964)
2.Eğil Dağlar (1966)
3.Sıyasi Hikâyeler (1968)
4.Siyasi ve Edebî Portreler (1968)
5.Edebiyata Dair (1971)
6.Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebî Hatıralarım (1972)
7.Tarih Sohbetleri (1975)
8.Mektuplar – Makaleler (1977)
Yazı kaynağı : www.kibrisgazetesi.com
Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.
Transkript
1 BEŞ HECECİLER
2 Milli edebiyattan etkilenen Beş Hececiler, milli kaynaklara dönmeyi ilke edinmişlerdir. Şiire I. Dünya Savaşı Milli Mücadele yıllarında başlayıp Mütareke yıllarında şöhret kazanan edebi topluluktur. Hecenin Beş Şairi olarak da anılmışlardır. H E Y O F Halit Fahri Ozansoy Enis Behiç Koryürek Yusuf Ziya Ortaç Orhan Seyfi Orhan Faruk Nafiz Çamlıbel
3 ÖZELLİKLERİ Milli Edebiyat Dönemi nden Cumhuriyet Dönemine geçişte köprü görevi üstlenmişlerdir. Cumhuriyet Dönemi nde de Milli Edebiyat ilkelerine bağlı kalarak şiir yazmaya devam etmişlerdir. Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır. Daha çok hecenin 11 li ve 14 lü kalıplarını kullammışlardır. Halk edebiyatı nazım biçimlerini kullanmışlardır. Şiirleri, memleket sevgisi ve memleket sorunları üzerine kuruludur. Yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik gibi konuları işlemişlerdir.
4 Hece ölçüsüyle serbest müstezat yazmışlardır. Batı kaynaklı nazım biçimlerini de kullanmışlardır. Süsten uzak, sade bir dil kullanmışlardır. Halkın konuşma dilini şiire aktararak yazı dili ile konuşma dili arasındaki ayrımın ortadan kaldırılmasında katkıda bulunmuşlardır. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını, Anadolu nun yaşayışını coşkulu bir dille işleyerek şiirimizin Anadolu ya açılmasını sağladılar.
5 FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL ( ) Beş Hececiler in en etkili şairi ve memleket edebiyatı nın öncüsüdür. Şiire I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış, daha sonra hece ölçüsüyle yazmaya başlamıştır. Şiirlerinde aşk, tabiat, kahramanlık, ölüm, yiğitlik, ihtiras, Anadolu ve memleket sevgisini işlemiştir. Şiiri Batı etkisine ve toplumsal sorunlara kapalıdır. Akbaba dergisinde Çamdeviren ve Deli Ozan takma adlarıyla mizahi şiirler de yazmıştır. Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılı nedeniye Onuncu Yıl Marşı nı yazmıştır. Sanat adlı şiiri memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisidir.
6 ESERLERİ Şiir: Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Bir Ömür Böyle Geçti, Suda Halkaları, Han Duvarları, Zindan Duvarları, Tatlı Sert (mizhi), Elimle Seçtiklerim, Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükûn, Akar Su Tiyatro: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı Roman: Yıldız Yağmuru
7 YUSUF ZİYA ORTAÇ ( ) Şiire aruzla başlamış, daha sonra Ziya Gökalp in etkisiyle hece ölçüsüyle yazmaya başlamıştır. Aşk, ayrılık, ölüm, tabiat, millet, kahramanlık, deniz, mehtaplar şiirlerindeki başlıca temalardır. Sade ve akıcı bir dil; ince, nükteli, iğneli bir üslup kulanmıştır. Akbaba dergisinde akıcı ve yalın bir dille yazdığı fıkralarında siyasal mizahın örneklerini vermiştir. Mizah konulu şiir ve yazılarını Çimdik imzasıyla yayımlamıştır. Binnaz adlı oyunu edebiyatımızda hece ölçüsüyle yazılmış ilk başarılı manzum piyes kabul edilir.
8 ESERLERİ Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Kuş Cıvıltıları, Âşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Selvi Gölgesi Tiyatro: Binnaz, Kördüğüm, Nikahta Keramet Anı: Portreler (edebiyat/basın yayın anıları), Bizim Yokuş (gazetecilik anıları) Fıkra: Beşik, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Gün Doğmadan
9 HALİT FAHRİ OZANSOY ( ) Edebiyat yaşamının ilk yıllarında Nayiler hareketi içinde yer almıştır. Aruza Veda adlı şiiriyle aruz ölçüsünü bırakıp heceye girmiştir. Şiirlerinde egzotik sahneler, hüzün ve melankoli gibi bireysel duygulara, aşk, kadın ve ölüm temalarına sıkça yer vermiştir. ESERLERİ Şiir: Sonsuz Gecelerin Ötesinde, Sulara Dalan Gözler, Gülistanlar ve Harabeler, Bulutlara Yakın, Balkonda Saatler, Hep Onun İçin, Rüya, Paravan, Efsaneler, Cenk Duyguları, Zakkum Roman: Sulara Giden Köprü, Âşıklar Yolunun Yolcuları Tiyatro: Baykuş (aruzla), İlk Şair (aruzla), Sönen Kandiller (heceyle), Nedim (heceyle), On Yılın Destanı, Hayalet, Bir Dolap Dönüyor Anı: Edebiyatçılar Geçiyor, Eski İstanbul Ramazanları, Darülbedayi Devrinin Eski Günlerinde, Edebiyatçılar Çevremde
10 ENİS BEHİÇ KORYÜREK ( ) İlk şirlerini aruzla yazmış, daha sonra hece ölçüsünü, sade dil anlayışını benimsemiştir. Aynı şiirde çeşitli hece kalıplarını kalıplarını kullanmıştır. Hece ölçüsündeki kalıpların yapısında değişiklikler yaparak serbest ölçüye geçiş denemeleri yapmıştır. Türk denizciliğini destanlaştıran şair olarak da tanınmıştır. En ünlü şiirleri, epik şiirleridir dan sonra tasavvufi şiirler yazmış, mistik konulara yönelmiştir. Şiir: Miras, Varidat-ı Süleyman, Güneşin Ölümü
11 ORHAN SEYFİ ORHON ( ) İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış, Milli edebiyat akımının etkisiyle hece ölçüsünü kullanmaya başlamıştır. Divan şiiri kalıplarını hece ölçüsüne uyarlayarak gazel benzeri şiirler yazmıştır. Milli duyguları da işlemiş ancak daha çok bireysel temalara yönelmiştir. Aşk, deniz, sevgi konularını işlemiştir. Birçok şiiri bestelenmiştir.
12 ESERLERİ Şiir: Fırtına ve Kar, Gönülden Sesler, Kervan, O Beyaz Bir Kuştu, İşte Sevdiğim Dünya, Peri Kızı ile Çoban Hikayesi Roman: Çocuk adam Makale: Dün Bugün Yarın Fıkra: Kulaktan Kulağa Mizah Hiciv Hikayeleri: Asri Kerem, Düğün Gecesi
Yazı kaynağı : docplayer.biz.tr
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.