Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    cumhuriyet dönemi resim alanındaki sanatsal gelişmeleri

    1 ziyaretçi

    cumhuriyet dönemi resim alanındaki sanatsal gelişmeleri Ne90'dan bulabilirsiniz

    Cumhuriyet Döneminde Resim Alanındaki Gelişmeler

    Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı

    Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı

    Cumhuriyetimiz, geçmişindeki altı asırlık bir devletin maddî ve manevî deneyimlerinden yararlanarak çok sağlam temellere oturtulmuştur. Bu durum, devletin kuruluşundan günümüze birlik ve beraberliğe verdiği önemden, çağdaş uygarlıklar düzeyi ve ötesi hedeflere odaklanmasından, tüm insanların barış ve refahı adına seçmiş olduğu tam demokrasi yolundan ve diğer ülkelerle barış üzerine temellendirdiği ilkelerden de anlaşılmaktadır. Çağdaş dünyada sanat eğitimi, artık hükümetlerden öte devletin bir politikası olarak desteklenmektedir. Çünkü sanat eğitimi, genel eğitim içinde önemli bir yere sahiptir.

    Milletlerin tarihine bakıldığında da yine bu gerçek fark edilecektir. Bu nedenle günümüz insanının “ömür boyu” eğitime gereksinimini belirtirken, sanat eğitimini bu eğitimin odağında düşünmek durumundayız. Aksi takdirde hayat damarlarından biri kopmuş olan bir milletin ne denli yaşayabileceği kuşkuludur. Konuya ilişkin gerçekleştirilen literatür incelemesinde, Türkiye’deki sanat eğitimi uygulamalarının, uluslar arası standartlara çok yakın olmadığı anlaşılmıştır. Ancak, dünden bugüne gelinen noktanın da küçümsenmemesi ve gelişim seyrinin bilinmesiyle bu ivmenin daha da yükseleceği gerçeğine de inanılmaktadır.

    Osmanlıda resim sanatının kendini hissettirmesinden önce sanat alanındaki hareketler süslemecilik ile sınırlıydı. Bu dönemde süslemecilik o kadar ileri gitmişti ki 3. Ahmet zamanında Sebi isimli sanatçı çekmeceleri lakeli manzaralarla bezemişti. Çeşitli dönemlerde sanatçılar en küçük objeyi bile resim yaparak süsleme yoluna gitmiştir. Süslemecilik ve duvar resimlerinin daha sonra tuval resimlerine bırakması çok da kolay olmamıştır. Resmin temelini oluşturan minyatür resmi zamanını doldurmuş ama Osmanlı resmi için önemini devam ettirmiştir. Ve zamanla yerini modern resme bırakmaya başlamıştır.

    Resim sanatımızdaki ilk primitiflerle birlikte pentür, yağlı boya ressamları da sanat tarihimizdeki yerini alarak şimdiki modern Türk resim sanatının temelini atmışlardır. 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, İtalyan sanatçı Gentile Bellini’yi bugün Londra National Gallery’de sergilenen kendi portresini yaptırtmak üzere çağırmasına rağmen Batı tarzı resim, Osmanlı İmparatorluğu’nda benimsenmemiş bunun yerini genelde minyatür sanatı almıştır.




    Geçen süre zarfında Osmanlı İmparatorluğu’na gelerek çalışmalarda bulunan Batılı bazı sanatçıların olduğu bilinse de bu sanatçıların saray ve çevresinden büyük destek gördükleri dönem, Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkilerini arttırdığı Batılılaşma dönemi olmuştur. Ayrıca Osmanlı minyatür sanatının geleneksel çizgisinden ayrılmaya başlaması da yine aynı döneme rastlamaktadır. 18. yüzyıl, Osmanlı sanatı açısından bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Bu yüzyılda ülkemizde yabancı sanatçıların resim ve mimari alanında etkinlikleri sürerken III. Selim(1789-1807) dönemi ıslahatları arasında Batı yöntemlerine uygun eğitim yapan askeri okulların kurulması kararlaştırılmıştır.

    Bunlardan 1794 yılında eğitime başlayan Mühendishane-i Berîi Hümayun adını taşıyan askeri okulda askeri amaçlı ilk resim dersleri verilmeye başlanmış, fakat bu dersler içinde perspektif, ışık-gölge gibi kurallar da yer almıştır. III. Selim’in başlattığı ıslahata II. Mahmud (1808-1839) devam etmiş ve yine çağdaş anlamda eğitim veren Harbiye, Tıbbiye, Bahriye gibi askeri okullar açılmıştır. II. Mahmud, aynı zamanda kendi resmini çoğaltarak devlet dairelerine astırarak yeni bir geleneğin başlatıcısı da olmuştur. Askeri okullarda eğitim gören ve resim yapmaya ilgi duymuş olan sanatçılarımız çağdaş Türk resim sanatının bir bakıma öncülüğünü yapmışlardır.

    Genel olarak Asker Ressamlar Kuşağı olarak adlandırılan bu dönem ressamları arasında en etkin olanları Kolağası Hüsnü Yusuf Bey, Ferik Tevfik Paşa, Osman Nuri Paşa, Ferik İbrahim Paşa, Hüseyin Zekâi Paşa, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa’dır. Resimlerinde genel olarak peyzaj, natürmort gibi konulara ağırlık veren asker ressamlardan Şeker Ahmet Paşa’nın kendini paleti ve fırçasıyla resmetmiş olduğu Kendi Portresi ise bu dönem için figür alanında yapılmış en önemli çalışmadır. Bu arada İstanbul’da gerçek anlamda ilk resim sergisi Şeker Ahmet Paşa’nın çabalarıyla 27 Nisan 1873 tarihinde açılmıştır.

    Atatürk bir Ortaçağ imparatorluğundan, çağdaş bir ulusal devlet yaratma çabasını simgelemiştir. Atatürk’ün tarih, dil ve güzel sanatlara önem vermesinin sebebi de bunun içine girer. Bu toplumunda kültürünü oluşturan temel öğeler ise ulusal beraberliği sağlayan dili, tarihi ve sanatıdır. Sanat bir toplumun kültürünün ürünüdür. Kültür kelimesi “Bir toplumun yaşam düzeyini oluşturan bilgi, duygu, düşünce, dil, sanat ve yaşayış biçimlerinin tümü”dür.

    Kısacası tek sözcükle “Uygarlık”tır. Atatürk düşünce sistemi Cumhuriyet ile birlikte yeni kültür döneminin başlamasıdır. Atatürk Türk toplumunun Batı dünyasınca kabul edilmiş kültürel değerlere kavuşmasını istiyordu. Kültürleşme süresince güzel sanatlara önem veren Atatürk, 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilişinden 1938 tarihine kadar son nefesini verinceye dek, 15 yıl Türkiye Cumhuriyeti’ni ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda her yönü ile çağdaş bir devlet olması için çabalamıştır. 1924’de resim konusunda yetiştirilmek üzere, Güzel Sanatlar Akademisinden Avrupa sınavını kazanan beş ressam Paris’e gönderilmiştir. Bunlar Cevat Dereli (1900-1989), Mahmut Cuda (1904-1988), Refik Ekipman (1902-1974), Muhittin Sebati (1991-1935) ve Şeref Akdik (1898-1972)’dir. Akademiden ayrılıp Münih’e gidenler 1922’de Mahmut Cuda ve Ali Çelebi (1904) olmuştur. 1923’de Zeki Kocamemi (1900-1959) Türk Ocağı tarafından Münih’e gönderilmiştir. 1925’de Hale Asaf (1902-1938) izlemiştir. 1924’den itibaren, her yıl Akademi Resim ve Heykel bölümü mezunlarından Avrupa sınavını kazananlar, Avrupa sanat merkezlerine gönderilmişti. İlk grup sanatçılar, 1927-1928’de Türkiye’ye döndüler.

    Modern Sanat Eğilimleri : Bugüne kadar olan kısa zaman diliminde Türk resminin modern devresi, hareket ve mana itibari ile dikkate değerleri göstermekte ve resim tarihimizin en zengin bir kısmını teşkil eder. Bunun Niçin böyle olduğunu anlamak için resim sanatının sosyal yapımız içinde yüzyılına yakın bir zamanda göz önünde bulundurmak gerekir. Türk resminde en önemli gelişme, 1928 kuşağı sanatçılarının uyguladıkları Kübizm ve Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) sanat akımlarıyla meydana gelmiştir. Türk resminde 1927’den sonra görülebilmiştir. Münih’ten dönen Zeki Kocamemi ve Ali Çelebi, Avrupa modern sanat akımlarını getiren iki öncü sanatçı olmuşlardır.




    Resim sanatımızda ilk düşünsel eğilim onlarla başlamıştır. Çalışmalarında görülen desen (sert, neşeli ve eğri çizgilerle geometrik kuruluş, biçim ve planların değerlendirilişi ile ortaya çıkan konstrüksiyon, Türk resmine katkıda bulunmuştur. Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu (1899-1964), Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha iler ki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır.

    Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu (1899-1964), Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha iler ki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır. a- Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği (1929) : Çağdaş Türk resim sanatının gelişmesinde sanatçı gruplarının, birlik ve desteklerinin çok önemli rolü vardır.

    Bu dönem, resim sanatında önemli hareketlere tanık olagelmektedir. Avrupa sanatının çağdaş akımlarına paralel eğilimler, D grubu adı altında toplanan ressamların karma ve tek sergilerinde göze çarpmaya başlar. Ama dikkat edilirse, Cumhuriyet dönemi ressamlarında idealist bir şekilde de olsa, Anadolu halkına ve rengine bir yaklaşma görülür. Birçoklarını, folklor sorunlarıyla atbaşı giden bir nakış ilgisi sarar. 1950lere kadar Cumhuriyet döneminin önemli ressamları Turgut Zaim,(1906-1974), Zeki Kocamemi (1901-1959), Cemal Tollu (1899-1968), Nurullah Berk (1906-1982), Bedri Rahmi Eyüboğlu (1913-1975), Sabri Berkel (1909), Cevat Dereli (1901-1989), Ali Avni Çelebi (1904), Eşref Üren (1897-1984), Muhittin Sebati (1901-1935), Hale Asaf (1905-1938) ve Zeki Faik Izer (1905-1989)dir. Bu sanatçılar arasında Batı resminin etkilerini yerel bir duyuşla karşılaması ve Anadolu temalarındaki başarısıyla Turgut Zaim, kazandığı ünü hak etmiştir.

    Resimde folklorcu eğilimleri aşırı ölçüde gerçekleştiren Bedri Rahmi Eyüboğlu ise gücü artan değil eksilen bir gelişme gösterir. Bu dönem süresince Avrupada kalıp o hava içinde çalışmakta direnen sanatçılar arasında yalnız bir tanesi,. Fikret Muallâ (1903-1967) büyük basarı göstermiş ve hayatı memleketinden uzak bir acıyla sona ermiştir. Fikret Muallâ çağdaş dünya resmini Türk görsel duyarlığının katkısıyla yorumlamıştır. 1950den sonrası, yeni eğilimleri gerçekleştiren resim sanatçılarının dönemidir. Nuri İyem (1915), Neşet Günal (1923) gibi toplumcu eğilimde görülen sanatçıların yanı sıra Orhan Peker (1927-1978), Nedim Günsür (1924), Adnan Çöker (1928) kişisel üsluplarını başarıyla ortaya koyan sanatçılardır. Bu sanatçılara Eren Eyüboglu (1913-1989), Aliye Berger (1906-1974), İhsan Cemal Karaburçak (1897-1969), Leyla Gamsız (1921) gibi, resim ilgilerini özgün biçimlerde geliştiren ressamları da kuşak farkına rağmen katmak gereklidir. Ama kuşkusuz, 1959den sonraki Türk resim sanatında özgün kişilikleriyle değer kazanan birkaç sanatçıyı unutmamak, hatta bu resim yükünün pek çoğunu onların omuzlarında görmek de kaçınılmazdır.

    Cihat Burak (1915), Yüksel Arslan (1933), Ömer Uluç (1931), yerel bir resim anlayışını başarıyla ortaya koyan kişiliklerdir.(Resim Sanatının Tarihi, Sezer Tansağ, sy; 161,162,163) Resimde yeni üslup arayışı; 1975 yılından bu yana, XX. yüzyılın son çeyreğindeki ana eğilimler, yansıtan çabalar, resim sanatı alanında ürün veren gençlerle temsil olunmaktadır. Daha önce ana çizgileri belirlenmeye çalışılan figür ve soyut resim yaklaşımları, kavramsal sanata dönük biçim araştırmaları bir yana bırakılırsa, karşılıklı ilintileri çokça sürdüren bir oluşum içinde bulunmaktadırlar.

    Ahmet Öktem, Serhat Kiraz, Alpaslan Baloğlu gibi genç sanatçılar kavramsal düzenlemelerinde fotoğraf, resim ve diğer objelerin yer aldıklar, yerleştirildikleri ya da “installé” edildikleri, mekanı, da değerlendiren bir özellik taşımasına özen göstermektedirler. Çevrenin sanatsal bir yönde düzenlenmesi, sorununa, ancak geçici bir katkı, olma özelliği taşıyan bu çalışmaların kendilerini,zihinsel bir içerik bağlamında temellendirme istekleri de görülmektedir. Serhat Kirazın 1984 başında düzenlediği bir sergide kavramsal ilişkilere sokulan yüzey ve nesne biçimlerinin açıklanabilmesi için şu türden kaynak metinlere de başvuruluyordu.




    “Kendisini algılayan biri bulunduğu sürece, devingen bir ufuktur dünyamız; bizim algıladığımız ya da tasarladığımız dünyadır, nesnel ve değişmez bir dünya değil: belli bir anda, belli birinin dünyası olmayan dünya yoktur. Bunun sonucu olarak, dünya konusunda her türlü bilginin en azından üç etkenin işlevi olduğu söylenebilir: dünyanın kendisi (uzam), onu ele alan özne (belli biri) ve her ikisinin de yer aldığı zaman (Belli bir an). Bu üç öğeden birinde en ufak bir değişiklik olmuşsa, dünya aynı dünya değildir artık. İster bizi çevreleyen gerçek evren söz konusu olsun, ister betimlenmiş ya da düşlenmiş öyküsel bir evren, üç öğeden biri için doğru olan, öbür ikisi için de doğrudur: yerlerin evrensel tarihe ya da bireyin özgeçmişine göre her zaman bir tarihselliği olduğundan, uzam içindeki her yer, değiştirme, zamansal yapının yeniden düzenlenmesini gerektirecek aynı biçimde, zaman içinde her yer değiştirme de uzamsal ve bireysel yapıların yeniden düzenlenmesini zorunlu kıldı.

    Yazı kaynağı : www.kozanbilgi.net

    Cumhuriyet Tarihinde Resim ve Ressamlar | blog.delphin

    Cumhuriyet Tarihinde Resim ve Ressamlar | blog.delphin

    Türklerde resim sanatının doğuşu, bozkır kültürünün başlangıcına kadar gider. Erken devirlerde resimler mağara duvarlarına ve kaya yüzeylerine yapılmıştır. Ve bu resimlerde daha çok, dini inançlar, günlük hayata ait sahneler ve hayvan motiflerine rastlanır.  Eski Türk resim sanatının asıl temsilcileri Uygur Türkleridir. Uygur resim sanatında kompozisyonlar, tapınakların duvarlarına, ipek kumaşlara, ahşap ve kağıt üzerine yapılmıştır. Bu resimlerde çeşitli destan ve efsaneler, önemli kişiler yer alsa da daha çok dini konular ve özellikle Budha’nın yaşantısının anlatıldığı görülür. Bu resimlerin bir bölümünde portre anlayışının yer alması Türk sanat tarihi bakımından oldukça önemlidir. Selçuklu, İlhanlı, Safavi, Özbek, Babür, Akkoyunlu, Karakoyunlu dönemlerinde yazılan pek çok kitapta resim sanatını minyatürler olarak görmekteyiz. Türklerin İslamiyeti kabulü Türk resim sanatını n yönünü değiştirir. 12. yy öncesi gravür ve resimlerde çizilen insan ve hayvan şekillerindeki detaylar zamanla azalarak yerlerini bitkisel ve geometrik şekillere bırakmıştır.  Bunun sonucu olarak , Türk resim sanatı o yıllardaki Batı resim sanatının akımlarından yarattığı ekollerden geri kalmıştır.  Öte yandan Rönesans resminin öncüsü İtalyan ressam Giotto di Bondone’nin insan figürlerine karakter verme çalışmalarından, çağımıza kadar yüzyıllar boyu ışık, gölge, renk kavramlarına dayanan Avrupalı sanatçıların fırçaları kimlikli kültürel mirasa sahiptir. Üstelik Avrupa’da din faktörü, bizdeki anlayışın tam tersine, tasvirli resim anlatımını desteklemiştir. 

    Tanzimat ve sonrası dönemde, sanatta aranılan yenilenme modelinin ibresinin Batıya dönmesiyle birlikte, Cumhuriyet öncesi modern Türk resmi arayışları, Batı’daki 1800’lü yılların başlarındaki izlenimciliğin( empresyonizm) resim sanatını belirleyen ekol olması yıllarına rastlar. İlk Türk ressamlarımız, saray kökenli paşa ve üst düzey erkânı veya çocuklarının devlet ya da kendi imkânlarıyla Avrupa’ya giderek sosyal yaşam, sanat ve elitizmin farklı boyutlarını tanıma fırsatını yakalayan ilk modern Türk sanatçısı kitlesi olarak tanımlanan grup olur. Ve geleneksel Türk tasvir sanatının birikimiyle Batı’dan alınan teknik ve kavramlar, Çağdaş Türk resminin uyumunu kolaylaştırır. Çağdaş Türk Resim sanatı, Ferik İbrahim Paşa, Tevfik Paşa ve daha sonra, Süleyman Seyyid ile Şeker Ahmet Paşa’nın gönderilmesi ile başlar. Osman Hamdi Bey ise, babası tarafından 1857de Paris’e hukuk öğrenimi amacıyla gönderilmiş olmasına rağmen, aynı zamanda Boulanger ve Jean-Leon Géromeın atölyelerinde çalışarak resim dersleri alır.

    Erken Cumhuriyet Dönemi Sanat Politikası

    Bu süreçten sonra bağımsızlığını ilan eden Türkiye Cumhuriyet Devleti, siyasi, askeri ve mali zorlukların, imkânsızlıkların en ağır olduğu dönemde 29 Ekim 1923’de kurulur.Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumları, hayatın her alanında yenilenme çalışmalarına başlayarak, toplumun çağdaşlaşma yapısında önemli adımlar atar. Bu dönemde oluşan millî sanat modeli düşüncesi, Türkçülüğü esas alır. Bu modelde ülke ve toplumun yaşadığı sorunları ön plana çıkaran sanat anlayışı benimsenir. Savaş yıllarından önce Avrupa kültürü ile yetişmiş, bu kültürün değerlerine karşı saygılı ve hayran, “sanat için sanat” kavramı ile yetişen sanatçı, dönemin koşullarıyla birlikte  “toplum için sanat” anlayışına yönelir. Artık tuvallere Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşunu sağlayan ve binlerce insanın göz kırpmadan canını feda ettiği Ulusal Kurtuluş Savaşı, inkılâplar, okuma yazma seferberliği, göçler, depremler, grevler, yoksulluk, toplumsal yozlaşma gibi birçok olay yansımaya başlar.  Her biri Cumhuriyet'in coşkusunu taşıyan ve ülkelerine döndüklerinde, yurtdışında edindikleri birikimleri, bu coşku havası içerisinde değerlendirmeye hazır olan genç sanatçılar, Türk Resminin gelişimi için çaba gösterir ve yurtdışında edindikleri birikimleri Türkiye'deki öğrencilere ve sanatçılara çeşitli vesilelerle aktarmaya başlar.  Cumhuriyet'in ilk kuşak sanatçıları arasında önemli bir yer edinen bu kuşak, yurtdışında edindikleri bilgi ve birikimleri gerek çalıştıkları eğitim kurumlarında, gerekse kurucusu oldukları sanatsal topluluklarda öğrencilere ve sanatseverlere aktarırlar. Ancak buna rağmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında, devlet desteğiyle ayakta duran kısıtlı bir sanat ortamı vardır. Sanatçı sayısı az olmakla birlikte, boya, fırça ve tuval gibi resim malzemeleri bile kısıtlıdır. Üstelik yapılan eserleri sergileyecek mekân sıkıntısı ayrı bir sorundur. Bu kısıtlı ortamda sanatçılar grup halinde ortak sergiler açarlar.

     Cumhuriyetten önce kurulan ve 1914 kuşağı sanatçılarının ağırlıkta olduğu Güzel Sanatlar Birliği, geleneksel Galatasaray sergilerine devam ederken, 1924 yılından itibaren Ankara’da resim sergileri düzenlenmeye başlanır. Galatasaray sergilerinden başka sergi açma isteğiyle 1924 yılında Mahmut Cuda, Refik Epikman, Muhittin Sebati, Cevat Dereli, Ali Karsan gibi bazı genç sanatçılar, Yeni Resim Cemiyeti’ni kurarlar. Yeni bir sanat anlayışı getiremeyen bu cemiyet, tek serginin ardından, üyelerinin çoğunun bursla yurtdışına gitmesiyle dağılır. Yurtdışındaki eğitimlerinden sonra yeni bir sanat anlayışıyla dönen bazı genç sanatçılar, Ankara Etnografya Müzesi’nde açtıkları I. Genç Ressamlar Sergisi’nin ardından Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği adı altında etkinliklerini sürdürürler. 1933 yılında Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin üyelerinin etkinlikleri sürerken bu gruptan ayrılan Nurullah Berk, Abidin Dino ile birlikte Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu ve heykeltıraş Zühtü Müridoğlu Türk resim tarihi içinde kurulan dördüncü birlik olmalarından dolayı “D Grubu” adını verdikleri yeni bir sanatçı birliği oluşturmuşlardır. Modern sanatı tanıtmayı da görev edinen D grubu üyeleri, bu nedenle açmış oldukları sergilerde, modern sanatı tanıtan konuşmalara ve tartışmalara da yer vermişlerdir. Çağdaş Türk resminin modernleşme sürecini hızlandıran bu sanatçılar, kübizm akımının etkisinde teknik yönü güçlü eserler üzerinde yoğunlaşmışlardır. D grubunun sanatsal faaliyetleri ve yarattığı tartışma ortamı sürerken bu gruptan ayrılan, Abidin Dino, Turgut Atalay, Mümtaz Yener, Haşmet Akal, Faruk Morel, Avni Arbaş, Selim Turan tarafından 1941 yılında kurulmuş olan Yeniler Grubu üyeleri, D grubunun biçimciliğine karşı toplumsal içerikli eserlerle karşımıza çıkar. Fakat bu grubun bazı üyeleri baştaki çizgilerinden zamanla ayrılır.

    Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinde yetişen Orhan Peker, Nedim Günsür, Turan Erol, Nevin Çokay, Mehmet Pesen, Mustafa Esirkuş, Leyla Gamsız’ın aralarında bulunduğu sanatçılarca 1946 yılında kurulan Onlar Grubu üyeleri ise Batı resmindeki soyut akımlarla geleneksel motiflerimizi sentezleme çabası içine girmişlerdir. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde, devletin bir politikası da topluma sanatı öğretmek ve sevdirmektir. Bu amaçla resim ve heykel çalışmalarının sergilerle halka gösterilmesi, tanıtılması ve böylece toplumunun sanata bakış açısını değiştirilmesi planlanır. Mustafa Kemal Atatğrk’ün liderliğinde eğitim kurumlarında zorunlu resim dersleri, öğretmen okullarında resim öğretmenliği bölümü, Güzel Sanatlar Akademisi’nde yüksek sanat eğitimi programları açılır. Halkevleri şubelerinde resim ve heykel atölyelerinin kurulması ve üretilen eserlerin sergilenmesi, Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin açılması, 1926’da eğitime başlayan Gazi Eğitim Enstitüsü’nün resim bölümünü bitirenlerin, ilk ve orta öğretim okullarında resim öğretmeni olarak atanması, 1927’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nin, Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüştürülmesi, yabancı sanatçı ve eğitimcilerin akademide görevlendirilmesi, Halkevi Resim Sergileri ile Devlet Resim ve Heykel Sergileri’nin açılması, devletin sanata verdiği desteğin göstergesidir.

    1950’ler ve sonrasında Türk Resim Sanatında Görülen Ekoller

    Devletin bu sanat politikaları içinde çağdaş Türk resmi bir yandan yenilenme çabası diğer yandan kökeni geçmiş yüzyıllara kadar dayanan gelenek arasında bir süreç yaşar. Batı paralelinde çağdaş olma isteği ile hareket eden Türk Resmi, sadece estetik açıdan değil, yeni resim tekniklerini de öğrenmek zorundadır. Çağdaş Türk resmi, kısa geçmişine rağmen özgünlük arayışlarının yoğun olduğu bir süreç içindedir. Bir yandan resmin içeriği toplum sorunlarına yönelirken öte yandan Batılı tarzda resim yapma yönelimi de devam eder. 1950’lere doğru ulusal ve yöresel betimlemeli tablolarla daha Anadolu merkezli eğilimler Türk resim sanatında belirginleşir. Bir yandan geleneksel ile batılı tartışması sürerken, içten içe gerçek Türk üslubu arayışı yeni nesil sanatçılarda yüzeye çıkmaya başlamıştır.

    1950’li yıllardan sonra  soyut  resim, Türk resminde etkin olmaya başlar. Bunu takip eden yıllarda Türk resim sanatı içinde toplumsal gerçekleri yansıtan natüralist eserlerle birlikte soyut tarzda resim yapan pek çok ressam yer alır. Yine 1970’li yıllardan sonra resim sanatçılarının bu iki alanda yoğunlaştıkları görülür. Cihat Burak, Neşet Günal, Nedim Günsür, Orhan Peker, Yüksel Aslan gibi figüratif alana yönelmiş sanatçıların yanında Adnan Çoker, Sabri Berkel, Ömer Uluç, Ferruh Başağa, Nejat Devrim soyut alanda başarılı eserler meydana getirmişlerdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da bir devlet politikası olarak sanatçıların yurt dışına gönderilmesiyle  oraya giden bazı sanatçılarımız sanat yaşamına  yurt dışında devam etmişlerdir. Fikret Mualla, Abidin Dino, Avni Arbaş, Hakkı Anlı, Selim Turan, Burhan Doğançay ve Erol Akyavaş  gibi sanatçılar fiziken Türkiye olmasalar bile eserleriyle,  isimleri ülkemizde de en çok bilinen ve saygı gören sanatçılar olmuşlardır.

    Yazı kaynağı : blog.delphinhotel.com

    Halkbank Kültür ve Yaşam

    Abdullah Işık Kişisel Blog Sayfası

    CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK RESİM SANATI

    Cumhuriyet Döneminde Resim Sanatı

    15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, İtalyan sanatçı Gentile Bellini’yi bugün Londra National Gallery’de sergilenen kendi portresini yaptırtmak üzere çağırmasına rağmen Batı tarzı resim, Osmanlı İmparatorluğu’nda benimsenmemiş bunun yerini genelde minyatür sanatı almıştır.

    Geçen süre zarfında Osmanlı İmparatorluğu’na gelerek çalışmalarda bulunan Batılı bazı sanatçıların olduğu bilinse de bu sanatçıların saray ve çevresinden büyük destek gördükleri dönem, Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkilerini arttırdığı Batılılaşma dönemi olmuştur.

    Ayrıca Osmanlı minyatür sanatının geleneksel çizgisinden ayrılmaya başlaması da yine aynı döneme rastlamaktadır.

    18. yüzyıl, Osmanlı sanatı açısından bir dönüm noktasını ifade etmektedir.

    Bu yüzyılda ülkemizde yabancı sanatçıların resim ve mimari alanında etkinlikleri sürerken III. Selim (1789-1807) dönemi ıslahatları arasında Batı yöntemlerine uygun eğitim yapan askeri okulların kurulması kararlaştırılmıştır.

    Bunlardan 1794 yılında eğitime başlayan Mühendishanei Berîi Hümayun adını taşıyan askeri okulda askeri amaçlı ilk resim dersleri verilmeye başlanmış, fakat bu dersler içinde perspektif, ışık-gölge gibi kurallar da yer almıştır.
    III. Selim’in başlattığı ıslahata II. Mahmut (1808-1839) devam etmiş ve yine çağdaş anlamda eğitim veren Harbiye, Tıbbiye, Bahriye gibi askeri okullar açılmıştır.
    II. Mahmut, aynı zamanda kendi resmini çoğaltarak devlet dairelerine astırarak yeni bir geleneğin başlatıcısı da olmuştur.

    Askeri okullarda eğitim gören ve resim yapmaya ilgi duymuş olan sanatçılarımız çağdaş Türk resim sanatının bir bakıma öncülüğünü yapmışlardır.

    Genel olarak Asker Ressamlar Kuşağı olarak adlandırılan bu dönem ressamları arasında en etkin olanları Kolağası Hüsnü Yusuf Bey, Ferik Tevfik Paşa, Osman Nuri Paşa, Ferik İbrahim Paşa, Hüseyin Zekâi Paşa, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyit Bey, Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa‘dır.

    Resimlerinde genel olarak peyzaj, natürmort gibi konulara ağırlık veren asker ressamlardan Şeker Ahmet Paşa’nın kendini paleti ve fırçasıyla resmetmiş olduğu Kendi Portresi ise bu dönem için figür alanında yapılmış en önemli çalışmadır.


    Bu arada İstanbul’da gerçek anlamda ilk resim sergisi Şeker Ahmet Paşa’nın çabalarıyla 27 Nisan 1873 tarihinde açılmıştır.
    Etkinlikleri 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar sürmüş alan asker ressamların çağdaş Türk resim sanatına bir diğer katkıları da Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanlarıyla ortaya çıkan bilim ve sanat alanındaki gelişmeler doğrultusunda müfredata alınan resim derslerini de vermiş olmalarıdır.

    Asker ressamların etkinliklerini sürdürdüğü yıllarda bir grup ressamın yapmış olduğu ve aynı fırçadan çıkmış izlenimi veren manzara resimleriyle karşılaşmaktayız.

    Türk resim sanatı içinde Primitifler olarak da adlandırılan, bir kısmı askeri okul kökenli veya Darüşşafaka gibi sivil okullarda eğitim görmüş Necip, Kasımpaşalı Hilmi, Şefik, Salih Molla Aşkî, Şevki, Lofçalı Ahmet, Ahmet Ragıp, Giritli Hüseyin, Fahri Kaptan, Selâhattin, Cemal, Ahmet Şekür, İbrahim adlı sanatçıların imzalarına rastladığımız bu resimlerde, Yıldız Sarayı, Yıldız Camii, Kağıthane, Ihlamur Kasrı ve benzeri yapıların çeşitli görünümleri sıkça işlenen konulardır.
    Bu arada 19. yüzyılın ilk yarısında icat edilen fotoğraf makinesi, icadından kısa bir süre sonra ülkemize girmiş ve özellikle İstanbul’da çok sayıda fotoğraf atölyesi açılmıştır.

    Ortak manzara geleneğine dahil tabloların, halen İstanbul Üniversitesi Kitaplığı’nda bulunan Yıldız Fotoğraf Albümleri’nde fotoğrafları saptanmış ve bunların mevcut fotoğraflarından yararlanılarak yapıldıkları belgelenmiştir.

    Cumhuriyet’in ilanından önce güzel sanatlar alanında yaşanan en önemli gelişme 3 Mart 1883 tarihinde Sanayii Nefise Mektebi’nin eğitime başlamasıdır.


    Askeri okullar dışında akademik anlamda ilk resim derslerinin verildiği bu okul, ressam, arkeolog ve aynı zamanda ilk Türk müzecisi olan Osman Hamdi Bey (1842-1910) tarafından kurulmuştur.

    osman hamdi bey ile ilgili görsel sonucu

    Osman Hamdi Bey, 1860 yılında Paris’e hukuk eğitimi için gitmiş olmasına rağmen burada hukuk eğitimini bırakarak dönemin ünlü ressamlarının atölyelerinde çalışmıştır.

    1869 yılında yurda dönüşünden sonra çeşitli alanlarda önemli görevler üstlendiği de görülen Osman Hamdi Bey’in günümüze ulaşan çok sayıda tablosu bulunmaktadır.

    Eserlerinde özellikle büyük boy figür kullanımı açısından başarılı olduğu gözlemlenen sanatçının üslubunun Oryantalizm’e yakın olduğunu söyleyebiliriz.

    1908 yılında II. Meşrutiyet’ in ilan edilmesinin ardından tüm kurumlarda oluşan özgürlük ortamı sanatta da kendini hissettirmiştir.
    1909 yılında büyük bölümü Sanayii Nefise Mektebi mezunu sanatçılarca kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti bu ortamdan etkilenerek oluşturulmuş bir birliktir.

    sanayi nefise mektebi ile ilgili görsel sonucu

    Yarı resmi niteliğe sahip birlik üyeleri, ülkemizde resim sanatının gelişiminde önemli rolü bulunan Galatasaray Sergileri’nin 1916-1952 yılları arasında düzenli olarak açılmasını sağlamışlardır.

    Bunun yanında bu birlikçe yayınlanmaya başlayan fakat yalnızca on sekiz sayısı basılabilmiş olan “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi” ülkemizdeki ilk düzenli sanat dergisi olması açısından önem taşımaktadır.

    Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1921 yılında “Türk Ressamlar Cemiyeti”, 1926 yılında “Türk Sanayii Nefise Birliği” daha sonra ise “Güzel Sanatlar Birliği” adı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.


    Aynı yıllarda Sanayii Nefise Mektebi’nde eğitim gören bir kısım sanatçı, bu okulun sınavını kazanarak veya kendi imkanlarıyla Paris’e resim öğrenimi için gitmiştir.

    1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte yurda dönen ve Türk resim sanatına çağdaş akımları getiren bu sanatçılar 14 Kuşağı veya Çallı Kuşağı olarak adlandırılmaktadır.

    Grubun ilk akla gelen isimleri arasında İbrahim Çallı,

    Avni Lifij,

    Nazmi Ziya Güran,

    nazmi ziya ile ilgili görsel sonucu

    Namık İsmail,

    namık ismail ile ilgili görsel sonucu

    Feyhaman Duran,

    Hikmet Onat,

    Mehmet Ruhi Arel,

    Ali Sami Yetik,

    Ali Sami Boyar

    bulunmaktadır.

    Genel olarak figürlü kompozisyon ve portre alanında izlenimci tarzda eserler meydana getirdikleri gözlenen bu sanatçılar arasında büyük ölçüde portre ressamlığına yönelmiş olan sanatçımız ise Feyhaman Duran (1886-1970) olmuştur.


    Feyhaman Duran’ın İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamış olduğu Beyazıt’taki evinin 2001 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından restorasyonu tamamlanmış ve içindeki eşyalar aslına uygun biçimde düzenlenerek “Feyhaman Duran Kültür ve Sanat Evi” olarak hizmete açılmıştır.

    1914 yılında güzel sanatlar alanında yaşanan bir başka önemli gelişme ise kız öğrencilere güzel sanatlar alanında eğitim olanağı sağlamak üzere Beyazıt’taki Zeynep Hanım Konağı’nın bir bölümünde (Bugün İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakülteleri’nin bulunduğu yer) İnas/Kız Sanayii Nefise Mektebi açılmasıdır.

    Cumhuriyet döneminde sanatın halk arasında yaygınlaşmasında ve sanatçının devlet tarafından desteklenmesinde devlet tarafından açılan sergilerin katkısı büyük olmuştur.

    Özellikle 1939 yılından itibaren düzenli hale getirilen Ankara Devlet Resim ve Heykel Sergileri’ne katılan sanatçıların kurulan jürilerce yapıtları ödüllendirilmiş ve eserleri devlet tarafından satın alınmıştır.

    Cumhuriyet’in 10. yılı etkinlikleri kapsamında Ankara Halkevi’nde pek çok sanatçımızın Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet Devrimleri’ni konu alan resimleriyle katıldıkları İnkılap Sergisi ise 1937 yılına kadar aynı adla açılmaya devam etmiştir.

    Bu ve benzeri diğer sergilerin yanı sıra ülkemizin ilk güzel sanatlar müzesi olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi de yine Atatürk’ün emriyle 1937 yılında Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’nde açılmıştır.

    1937-1944 yılları arasında Cumhuriyetin Halkçılık ilkesi doğrultusunda sanatın geniş kitlelere yaygınlaştırılması amaçlanmış ve Türkiye’nin 63 iline 58 ressam gönderilerek, ülke gerçeklerini, genel ve kültürel özellikleri yansıtan 675 tuvalden oluşan bir koleksiyon elde edilmiştir.

    Dönemin Güzel Sanatlar Akademisi müdürü olan Namık İsmail’in Cumhuriyetin 10. yılı münasebetiyle 1933 yılında ilgili bakanlığa hazırlamış olduğu, sanat yaşamındaki eksiklerin ve sanatın yaygınlaştırılması için yapılması gerekenleri içeren raporu dönemi açısından büyük önem taşımaktadır.
    Cumhuriyet döneminde yurt dışına sanat eğitimi için öğrenciler gönderilmesinin yanı sıra ülkemizde güzel sanatlar eğitiminin yaygın hale gelmesine de çalışılmıştır.

    Cumhuriyet’in ilanından önce açılmış olan ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin adı 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi, 1964 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiş, 1969 yılında ise “Devlet Güzel Sanatlar Akademileri” kanunu ile bilimsel özerkliğe kavuşturulmuştur.

    gazi eğitim enstitüsü ile ilgili görsel sonucu

    1930 yılında Atatürk’ün teşvikiyle Ankara’da açılan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-iş Bölümü, resim eğitimini yaygınlaştıran ve özellikle orta dereceli okullara resim öğretmeni yetiştiren önemli bir kurum olmuştur.
    Daha geç bir tarihte İstanbul’da 1957 yılında eğitime başlayan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu güzel sanatlar eğitimi alanındaki boşluğu dolduran bir diğer okuldur.

    Cumhuriyet dönemi resim çalışmalarına bakacak olursak Cumhuriyet’in ilanından önce kurulmaya başlayan resim birliklerinin Cumhuriyet döneminde de kurulmaya devam ettiğini görürüz.

    Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı topluluğu 1929 yılında kurulan Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’dir.
    Kurucularının bir kısmı devlet tarafından yurt dışına gönderilmiş Refik Ekipman, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cuda, Nurullah Berk, Hale Asaf, Ali Avni Çelebi, Ziya Kocamemi, Muhittin Sebati, heykeltıraş Ratip Aşır Acudoğlu ve Dekoratör Fahrettin olan bu birliğin üyeleri İzlenimci tarzdan uzak durmuşlar, bunun yerine geometrik desen kuruluşlu (kübist) eserler yapmışlardır.


    1933 yılında Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin üyelerinin etkinlikleri sürerken bu gruptan ayrılan,

    Nurullah Berk,

    nurullah berk ile ilgili görsel sonucu

    Abidin Dino

    ile birlikte Zeki Faik İzer,

    Elif Naci,

    elif naci ile ilgili görsel sonucu

    Cemal Tolluve heykeltıraş Zühtü Müritoğlu

    –Türk resim tarihi içinde kurulan dördüncü birlik olmalarından dolayı D Grubu adını verdikleri yeni bir sanatçı birliği oluşturmuşlardır.
    Modern sanatı tanıtmayı da görev edinen D grubu üyeleri, bu nedenle açmış oldukları sergilerde, modern sanatı tanıtan konuşmalara ve tartışmalara da yer vermişlerdir.

    Çağdaş Türk resminin modernleşme sürecini hızlandıran sanatçılar, temelinde kübizm olan teknik yönü kuvvetli eserler üzerinde yoğunlaşmışlardır.

    1935 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi müdürü olan Burhan Toprak

    devlet tatbiki güzel sanatlar yüksek okulu ile ilgili görsel sonucu

    CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK RESİM SANATI

    Cumhuriyetimiz, geçmişindeki altı asırlık bir devletin maddî ve manevî deneyimlerinden yararlanarak çok sağlam temellere oturtulmuştur.

    Bu durum, devletin kuruluşundan günümüze birlik ve beraberliğe verdiği önemden, çağdaş uygarlıklar düzeyi ve ötesi hedeflere odaklanmasından, tüm insanların barış ve refahı adına seçmiş olduğu tam demokrasi yolundan ve diğer ülkelerle barış üzerine temellendirdiği ilkelerden de anlaşılmaktadır.

    Çağdaş dünyada sanat eğitimi, artık hükümetlerden öte devletin bir politikası olarak desteklenmektedir.

    Çünkü sanat eğitimi, genel eğitim içinde önemli bir yere sahiptir.

    Milletlerin tarihine bakıldığında da yine bu gerçek fark edilecektir.

    Bu nedenle günümüz insanının “ömür boyu” eğitime gereksinimini belirtirken, sanat eğitimini bu eğitimin odağında düşünmek durumundayız.

    Aksi takdirde hayat damarlarından biri kopmuş olan bir milletin ne denli yaşayabileceği kuşkuludur.

    Konuya ilişkin gerçekleştirilen literatür incelemesinde, Türkiye’deki sanat eğitimi uygulamalarının, uluslar arası standartlara çok yakın olmadığı anlaşılmıştır.

    Ancak, dünden bugüne gelinen noktanın da küçümsenmemesi ve gelişim seyrinin bilinmesiyle bu ivmenin daha da yükseleceği gerçeğine de inanılmaktadır.
    Osmanlıda resim sanatının kendini hissettirmesinden önce sanat alanındaki hareketler süslemecilik ile sınırlıydı.

    Bu dönemde süslemecilik o kadar ileri gitmişti ki 3. Ahmet zamanında Sebi isimli sanatçı çekmeceleri lakeli manzaralarla bezemişti.

    Çeşitli dönemlerde sanatçılar en küçük objeyi bile resim yaparak süsleme yoluna gitmiştir.

    Süslemecilik ve duvar resimlerinin daha sonra tuval resimlerine bırakması çok da kolay olmamıştır.

    Resmin temelini oluşturan minyatür resmi zamanını doldurmuş ama Osmanlı resmi için önemini devam ettirmiştir.

    Ve zamanla yerini modern resme bırakmaya başlamıştır.

    Resim sanatımızdaki ilk primitiflerle birlikte pentür, yağlı boya ressamları da sanat tarihimizdeki yerini alarak şimdiki modern Türk resim sanatının temelini atmışlardır.

    15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, İtalyan sanatçı Gentile Bellini’yi bugün Londra National Gallery’de sergilenen kendi portresini yaptırtmak üzere çağırmasına rağmen Batı tarzı resim, Osmanlı İmparatorluğu’nda benimsenmemiş bunun yerini genelde minyatür sanatı almıştır.

    gentile bellini fatih sultan mehmet ile ilgili görsel sonucu

    Geçen süre zarfında Osmanlı İmparatorluğu’na gelerek çalışmalarda bulunan Batılı bazı sanatçıların olduğu bilinse de bu sanatçıların saray ve çevresinden büyük destek gördükleri dönem, Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkilerini arttırdığı Batılılaşma dönemi olmuştur.

    Ayrıca Osmanlı minyatür sanatının geleneksel çizgisinden ayrılmaya başlaması da yine aynı döneme rastlamaktadır. 18. yüzyıl, Osmanlı sanatı açısından bir dönüm noktasını ifade etmektedir.

    Bu yüzyılda ülkemizde yabancı sanatçıların resim ve mimari alanında etkinlikleri sürerken III. Selim (1789-1807) dönemi ıslahatları arasında Batı yöntemlerine uygun eğitim yapan askeri okulların kurulması kararlaştırılmıştır.

    Bunlardan 1794 yılında eğitime başlayan Mühendishanei Berîi Hümayun adını taşıyan askeri okulda askeri amaçlı ilk resim dersleri verilmeye başlanmış, fakat bu dersler içinde perspektif, ışık-gölge gibi kurallar da yer almıştır.

    III. Selim’in başlattığı ıslahata II. Mahmut (1808-1839) devam etmiş ve yine çağdaş anlamda eğitim veren Harbiye, Tıbbiye, Bahriye gibi askeri okullar açılmıştır.

    II. Mahmud, aynı zamanda kendi resmini çoğaltarak devlet dairelerine astırarak yeni bir geleneğin başlatıcısı da olmuştur.

    Askeri okullarda eğitim gören ve resim yapmaya ilgi duymuş olan sanatçılarımız çağdaş Türk resim sanatının bir bakıma öncülüğünü yapmışlardır.

    cumhuriyet dönemi türk resim sanatı ile ilgili görsel sonucu

    Genel olarak Asker Ressamlar Kuşağı olarak adlandırılan bu dönem ressamları arasında en etkin olanları Kolağası Hüsnü Yusuf Bey, Ferik Tevfik Paşa, Osman Nuri Paşa, Ferik İbrahim Paşa, Hüseyin Zekâi Paşa, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyit Bey, Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa’dır.

    Resimlerinde genel olarak peyzaj, natürmort gibi konulara ağırlık veren asker ressamlardan Şeker Ahmet Paşa’nın kendini paleti ve fırçasıyla resmetmiş olduğu Kendi Portresi ise bu dönem için figür alanında yapılmış en önemli çalışmadır.

    Bu arada İstanbul’da gerçek anlamda ilk resim sergisi Şeker Ahmet Paşa’nın çabalarıyla 27 Nisan 1873 tarihinde açılmıştır.


    CUMHURİYET bir Ortaçağ imparatorluğundan, çağdaş bir ulusal devlet yaratma çabasını simgelemiştir.

    CUMHURİYET’in tarih, dil ve güzel sanatlara önem vermesinin sebebi de bunun içine girer.

    Bu toplumunda kültürünü oluşturan temel öğeler ise ulusal beraberliği sağlayan dili, tarihi ve sanatıdır.

    Sanat bir toplumun kültürünün ürünüdür.

    Kültür kelimesi “Bir toplumun yaşam düzeyini oluşturan bilgi, duygu, düşünce, dil, sanat ve yaşayış biçimlerinin tümü”dür.

    Kısacası tek sözcükle “Uygarlık”tır.

    CUMHURİYET düşünce sistemi  ile birlikte yeni kültür döneminin başlamasıdır.

    CUMHURİYET Türk toplumunun Batı dünyasınca kabul edilmiş kültürel değerlere kavuşmasını istiyordu.

    Kültürleşme süresince güzel sanatlara önem veren ATATÜRK, 1923 yılında  ilan edilişinden 1938 tarihine kadar son nefesini verinceye dek, 15 yıl Türkiye Cumhuriyeti’ni ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda her yönü ile çağdaş bir devlet olması için çabalamıştır.

    1924’de resim konusunda yetiştirilmek üzere, Güzel Sanatlar Akademisinden Avrupa sınavını kazanan beş ressam Paris’e gönderilmiştir.

    Bunlar Cevat Dereli (1900-1989),

    Mahmut Cuda (1904-1988),

    Refik Ekipman (1902-1974),

    refik epikman eserleri ile ilgili görsel sonucu

    Muhittin Sebati (1991-1935)

    muhittin sebati eserleri ile ilgili görsel sonucu

    ve Şeref Akdik (1898-1972)’dir.

    Akademiden ayrılıp Münih’e gidenler 1922’de Mahmut Cuda ve Ali Çelebi (1904) olmuştur.

    1923’de Zeki Kocamemi (1900-1959) Türk Ocağı tarafından Münih’e gönderilmiştir.

    1925’de Hale Asaf (1902-1938) izlemiştir.

    1924’den itibaren, her yıl Akademi Resim ve Heykel bölümü mezunlarından Avrupa sınavını kazananlar, Avrupa sanat merkezlerine gönderilmişti.

    İlk grup sanatçılar, 1927-1928’de Türkiye’ye döndüler.

    çağdaş türk resim sanatı ile ilgili görsel sonucu

    ÇAĞDAŞ TÜRK RESİM TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

    Türk resim sanatı tarihine göz atıldığında, 19. yüzyıla kadar, temeli Türk-İslam geleneğinde yatan minyatür sanatının egemen olduğu görülmektedir.

    18. yüzyıl başlarından itibaren ise köklü bir değişim başlamış ve yoğunlaşan batılılaşma hareketleri resim alanında da etkili olmuştur.

    çağdaş türk resim sanatı ile ilgili görsel sonucu

    Osmanlı Türkiyesi 8217;nde ekonomik, siyasal, toplumsal ve askeri alanlarda yaşanan bu gelişmelere paralel olarak yoğunlaşan batılı tarzda yaşama isteği, doğal olarak resim sanatında da yankısını bulmuştur.

    19. yüzyıla kadar Türk resminin genelini, geleneksel tekniklerle yapılan, renk, mekan ve perspektif açısından üsluplaşmış betimlemeler olan duvar resimleri ve minyatürler oluşturmaktaydı.

    çağdaş türk resim sanatı ile ilgili görsel sonucu

    19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde ise batılı anlamda tuval resmine geçiş başlamıştır.

    Bu dönemde Avrupa’da eğitim gören Türk ressamları söz konusu gelişmeye öncülük etmişlerdir.
    Askeri alanda yaşanan batılılaşma hareketlerine paralel olarak kurulan Mühendishanei Berri-i Hümayun (1793-94), Harbiye ve Hendesei Mülkiye gibi okullar batılı anlamda ilk resim örneklerini verecek olan asker ressamların yetiştiği yerler olmuştur.

    Bu gelişmenin ardından Galatasaray Mektebi Sultanisi (1869) ve Darüşşafaka Lisesi (1873) gibi orta dereceli okullarda da resim dersleri önem kazanmaya başlamıştır.

    çağdaş türk resim sanatı ile ilgili görsel sonucu

    çağdaş türk resim sanatı ile ilgili görsel sonucu

    Yazı kaynağı : abdullahabdurrahman.wordpress.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap