derviş yunus bu sözü eğri büğrü söyleme seni sîgaya çeken bir molla kasım gelir
derviş yunus bu sözü eğri büğrü söyleme seni sîgaya çeken bir molla kasım gelir Ne90'dan bulabilirsiniz
Sizi de sigaya çeken bir Molla Kasım gelir
Yunus Emre''yle ilgili anlatılan meşhur bir menkîbe vardır.
O menkıbeye göre;
Yunus, üç bin şiir söylemiş,
Yunus''tan sonra gelen Molla Kasım isimli şeriat (İslam hukuku) âlimi bir su kenarında bu şiirleri okumaya başlamıştır.
Molla Kasım Yunus''un şiirlerinden binini okur ve şeriata aykırı bularak yakar. Kalan bin tanesini de aynı sebeple suya atar. Üçüncü bine başlayınca şu beyitle karşılaşır:
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir...
Bu beyti okur okumaz, Molla Kasım''ın içini bir ateş sarar ve hatasını anlar. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmıştır...
Denir ki, Molla Kasım zahiri bilgileri edinmiş; fakat hakikat bilgisinden yoksun bir din bilginidir. Bu yüzden eremez sırrına Yunus''un...
''Marifet, bilmek değil'' der bu menkıbe bize, ''Marifet neyi niçin bildiğini bilmektir'' asıl...
Bu menkıbeyi yorumlayanların bir kısmı ise Molla Kasım da Yunus''durgörüşündedir.
Yani Yunus''dan geçip Yunus olmaktır hüner.
Peki Yunus''tan geçmek için ne gerekir? Bu soruya söz büyüklerinin cevabı şöyledir:
Yunus''un şiirlerini ateşe, suya ve insanlara pay eden Molla Kasım''ın adının Mehmet değil de Kasım olması, onun ''kassam''lık yani taksimat görevinin, yani ''adalet''inin delilidir.
Ve derlerki bu menkıbe için; ''Tarikatla şeriatı birbirine sımsıkı bağlar'' Çünkü tarikat dediğimiz bir nevi ''cemaat terbiyesidir, ruhu terbiye eder, olgunlaştırır. Şeriat dediğimiz ise hak ölçülü kanun, kuraldır, adaletin tesis edilmesidir.
Yani Yunus''u ''marifet''e ulaştıran, yanlışlarını ayıklayan ''mutlak ölçü''ye bağlı adaleti''dir. O menkıbe, bize Yunus''un marifet devletine erdiğinde bile ''ölçü''den asla ayrılmadığını söyler.
Bu benim Yunus''um...Şimdi gelelim sizin Yunus''a...
Yard. Doç. Dr. Mustafa Tatcı derki, "Kaynaklarda Yunus mahlasını taşıyan birden çok Yunus olsa da halk nazarında bir tek Yunus vardır. Onun da adı Yunus Emredir, Bizim Yunus''tur."
Mustafa Bey''e göre hepimizin Yunus''u birdir. O, Yunus hem adildir, hem derviş.
Bu yazı aslında ''Bizim Yunus''la değil ''Bizim Yusuf''la ilgiliydi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi''nin çiçeği burnunda dekanı Prof. Dr. Yusuf Devran''la...
Ama bu hafta gündem öyle hızla değişti ki...
Dindar bir nesli kim yetiştirecek diye tartışarak başladık haftaya.Tam ''cemaati cemaatlere, siyaseti siyasetçilere bırakalım, herkes iyi bildiği ve iyi yaptığı işini yapsın, yoksa hepimiz çuvallarız'' diyecektik ki, devamını getiremedik. Gürbüz bir ''fidan'' gündemi orta yerinden bölüverdi. ''Bizim Yusuf''u anlatacaktık, ''Bizim Yunus''u anlattık.
Neyse, madem adaletten bahsediyoruz, adil olalım, ''Bizim Yunus'' ile başladık, ''Bizim Yusuf'' ile bitirelim.
Malumunuz Prof. Dr. Yusuf Devran''ın adı, Ekşi Sözlük''te kendisine ''herif'' diyerek hakaret eden bir öğrenciye bir süre okuldan uzaklaştırma cezası verdirdiği iddiasıyla gündeme gelmişti. Bunun üzerine konu medyaya düştü ve herkes baktığı pencereye göre meselenin üzerine çullandı. Kimi koruma amaçlı, kimi ezme amaçlı...
*Bir taraftan, düne kadar başörtülü kızları, İmam-Hatip Lisesi mezunlarını, Kürtleri iletişim fakültelerinin yanından bile geçirmeyen faşist zihniyeti görmezden gelip, Prof. Dr. Devran''ın Samanyolu TV geçmişi olduğunu öğrenince Devran''ın üzerine çullananlar,
*Diğer taraftan, Prof. Devran''ın Samanyolu TV geçmişi olduğunu öğrenince ''Öğrenciye verilen ceza az bile, okuldan atılmalıydı. Zaten bu olay komünist hocaların komplosu'' diyecek kadar adaletin üzerine çullananlar.
Hem ''Bizim Yunus''ları, hem ''Bizim Yusuf''ları seven bir iletişimci olarak bu meseleler aklıma haberciliğin meşhur bir kuralını, bir ''ölçü''yü getirdi:
5 1 K.
Malumunuz, ''Kim, Ne, Nerede, Nasıl, Ne zaman ve Niçin''den oluşur bu ölçü.
Bir olayda ''Niçin''in ''herhangi bir hak ve adalet ölçüsü''ne uygun bir cevabı yoksa,
''Ne'' sorusu anlamsızlaşır ve olayın kahramanının ''Kim'' olduğunun hiçbir önemi kalmaz.
Ve o dakikadan itibaren ''Nasıl'', ''Ne zaman'', ''Nerede'' cevabına da ihtiyaç yoktur.
Çünkü ''Niçin''e inandırıcı bir cevap veremeyen bir habere kimse inanmaz.
Mesela bu haftaki ''MİT Müsteşarı Fidan ifadeye çağırıldı'' haberinde ''Niçin'' sorusunun cevabını kimse anlamadı. Çünkü ''Niçin''in cevabını verebilmek için elinizde bir ölçü olmak zorundadır.
Ve o ölçü, olaylara, kişilere, duruma göre değişmemelidir.
Velev ki, kişi ''Bizim Yusuf'' , ''Bizim Fidan'' olsun...
Eğer içimizden biri yanlış yaptığında; bizden olduğu için ona sahip çıkarsak, düne kadar şikayetçi olduklarımızdan bir farkımız kalmaz.
Ve o zaman kendimize şu soruyu sormamız gerekir: ''Ölçümüz yoksa biz ''ne''yiz?'' Cevabımız koca bir Hiç''tir.
Bir imam hatipli iletişimci olarak Bizim Yusuf göreve gelince sevinmiştim.
Bizim Yusuflar, bir imam hatip mezununa da, bir Kürt''e de, bir sıkı solcuya da adaletli davranabilirdi. Hatta bunun ilk sinyallerini de vermişti. Aynı fakültede hocalık yaparken doğrucu davut olduğu için emekli edilen Prof. Dr. Atilla Girgin''i, kendinden farklı düşünmesine rağmen tekrar fakülteye kazandırmıştı. Ama..
Eğer ''Bizim Ölçümüz'' olmasaydı, emin olun iletişimci olarak birgün Dekan''a işimin düşme ihtimali nedeniyle bu yazıyı yazmamayı tercih ederdim. Ama yazdım.
Çünkü benim ölçülerim böyle diyor.
Ve biliyorum ki, ölçüsü olmayanın ömrü olmaz...
Nokta!
Yazı kaynağı : www.yenisafak.com
Yunus Emre ve Molla Kasım
Yunus Emre ve Molla Kasım
Yunus Emre ve Molla Kasım; 1230’da doğan Molla Kasım, Şiirlerinden anlaşıldığı üzere birtakım Doğu illerini gezmiştir. Arap ve Fars dillerini öğrendi, bu dillerde de şiir yazdı. 1325’te vefat etti. Azerbaycan Türkçesiyle yazdığı şiirleri hem şekilce hem de manzum olarak halk edebiyatına yakındır.
Kaynaklarda ve şiirlerinde Yunus Emre ile aynı devirde yaşadığı görülmektedir. Molla Kasım Şam, Isfahan, Konya medreselerinde ilim tahsil etmiş, fıkıh ve hadisle meşgul olmuş, zahiri ilimlerde kendini geliştirmiş bir âlimdir.
Konya’ya yaptığı bir seyahat sırasında yolda kendisine rastlayan yarı çıplak, meczup bir derviş eline bir tomar kâğıt tutuşturur. Ertesi gün Sakarya Suyu kenarında bir mola verir. Mola verdiği sırada bu kâğıtlara bir göz atmak aklına gelir.
İlk gözüne çarpan şey, dervişin akşam şiddetli yağmur altında kendisine bu tomar kağıt tutuşturduğu halde kâğıtların bir damla bile ıslanmamış olmasıdır. Hayretle kâğıtları incelemeye başlar. Hepsi de şiirlerden müteşekkil olan bu tomarın başlığında “Hâzâ Divan-ı Derviş Yunus” yazmaktadır.
Bu Derviş Yunus hakkında bilgisi yoktur ancak şiirleri okudukça onları sofi zırvalarına benzetir. Bu derviş de onlardan biridir. Kur’an’la alakası olmayan şeyler zırvalayan, şeriata muhalif davranan tarikat mensuplarından birisi. Bu düşünceler içerisinde şiirleri okur, okudukça öfkesinden kimisini ateşe atar, kimisini suya fırlatır, ancak bir kısmını da biraz beğenip alıkoyar. Nitekim bir müddet sonra o dizelerle karşılaşır;
Molla Kasım kâğıt tomarını elinden atıp secdeye kapanır. O güne kadar tarikat ehline hor baktığı için, bir de o şiirlerin çoğunu ateşe ve ırmağa attığı için tövbe eder, ağlar. İlk pişmanlığından geriye dönebilecektir ancak ikincisini neyle telafi edecektir? İki bin kadar şiiri yok etmiştir. Gün batımına yakın ağlamaktan yorulmuş, halsiz düşmüştür. O sırada uyku ile uyanıklık arasında bir nida işitir:
Senide Sigaya Çeken Bir Molla Kasım Gelir
Yunus Emre ve Molla Kasım ile alakalı daha fazla video için burayı tıklayın
Yazı kaynağı : www.keyiflibilgi.com
Sizi de sigaya çeken bir Molla Kasım gelir....!.
Sizi de sigaya çeken bir Molla Kasım gelir....!
Ne kadar bilirsen bil, ne kadar okursan oku, ister bilim adamı ister alim ol...
Her daim bilgine yaraşır şekilde davran..
İçinden hep " Ben bilmem zikri çek"ki Haddini bilesin...
Yunus Emre''yle ilgili anlatılan meşhur bir menkîbe vardır....
O menkıbeye göre;
Yunus, üç bin şiir söylemiştir..
Yunus''tan sonra gelen Molla Kasım isimli şeriat (İslam hukuku) âlimi bir su kenarında bu şiirleri okumaya başlamıştır....
Molla Kasım Yunus''un şiirlerinden binini okur ve şeriata aykırı bularak yakar....
Kalan bin tanesini de aynı sebeple suya atar. Üçüncü bine başlayınca şu beyitle karşılaşır;
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir... (sorgulamak hizaya çekmek)
Bu beyti okur okumaz, Molla Kasım''ın içini bir ateş sarar ve hatasını anlar. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmıştır...
Denir ki, Molla Kasım zahiri bilgileri edinmiş; fakat hakikat bilgisinden yoksun bir din bilginidir. Bu yüzden eremez sırrına Yunus''un...
''Marifet, bilmek değil'' der bu menkıbe bize, ''Marifet neyi niçin bildiğini bilmektir'' asıl...
Yani Yunus''dan geçip Yunus olmaktır hüner....
Peki Yunus''tan geçmek için ne gerekir?
Bu soruya söz büyüklerinin cevabı şöyledir:
Yunus''un şiirlerini ateşe, suya ve insanlara pay eden Molla Kasım''ın adının Mehmet değil de Kasım olması, onun ''kassam''lık yani taksimat görevinin, yani ''adalet''inin delilidir....
Ve derlerki bu menkıbe için; ''Tarikatla şeriatı birbirine sımsıkı bağlar'' Çünkü tarikat dediğimiz bir nevi ''cemaat terbiyesidir, ruhu terbiye eder, olgunlaştırır....
Şeriat dediğimiz ise hak ölçülü kanun, kuraldır, adaletin tesis edilmesidir....
Yani Yunus''u ''marifet''e ulaştıran, yanlışlarını ayıklayan ''mutlak ölçü''ye bağlı adaleti''dir....
O menkıbe, bize Yunus''un marifet devletine erdiğinde bile ''ölçü''den asla ayrılmadığını söyler....
O yüzden "Adalet haklıyı haksızı değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır"der Tapduk Emre...
Sağlıcakla....
Yazı kaynağı : www.sakaryadanhaber.com
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.