her zorluktan sonra bir kolaylık vardır ayeti
her zorluktan sonra bir kolaylık vardır ayeti Ne90'dan bulabilirsiniz
"Her zorluğun yanında bir kolaylık vardır." (İnşirah, 94/5) âyeti hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Soruda geçen âyetlerin mealleri şöyledir:
Âyetin şüphelenilecek tarafı yoktur. Burada iki kolaylık vardır; biri dünyada, diğeri ise ahirette. Ahiretteki kolaylık, malum sabretmek şartıyla cennettir. Dünyada da zorluğa karşı sabır ve azimle mukabele edildiğinde neticesi kolaylıktır demektir. Yani zorluğun çaresi vardır, çözümsüz değildir. Ancak bu kolaylık sabreden ve zorluğu yenmek için azmedenler içindir. Bunu yapmayanlar için böyle bir şey söz konusu değildir.
İlgili âyetlerin tefsiri şöyledir:
5. Demek ki, "zorlukla beraber bir kolaylık vardır". "Fâ", fasiha olarak kendisinden önceki kısımdan sonraki kısma şahit getirme ve inceleme ile onu dallara ayırma tarzında; yahut sebeb bildiren "fa" olarak öncekini illet olarak göstermek suretiyle ta'diye şeklinde ilerisi için vaaddir. إنّ Bu vaadin gerçek olduğunu bildirir. Vaadin ne olduğu sözün akışından anlaşılmaktadır. العسر 'deki elif-lam, fa'nın fasiha olması durumunda görünüşte "ahd" içinde olmak lazım gelirse de cüzden külle (parçadan bütüne) geçiş ile gerçekte vaadi ifade için istiğraka işarettir. Yllet için olması durumunda ise kübra (büyük önerme) demek olduğu için dorudan doğruya istiğraktır. Demek ki mânâ şu olur: O göğsü açma ve yarma, yükü kaldırma, adını yüceltme madem ki oldu, demek ki o senin çektiğin zorlukla beraber büyük bir kolaylık varmış, o halde daha da vardır. Yahut, çünkü her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Ondan dolayı seni kolaylığa erdirdik, yine de erdiririz.
Meşhur olduğu üzere burada مع "beraber", بعد "sonra" mânâsınadır. Yakınlık, beraber olmaya benzetilerek ifade olunmuştur. Çünkü o göğsü açma ve yükü kaldırma, yükün sırtı ezmesinden sonra olmuştur. Kısacası, bu böyle olduğu gibi ilerisi için de böyledir. "Allah, bir güçlüğün arkasından bir kolaylık yaratacaktır."(Talak, 65/7) Bir iş darlık halinde genişler.
6. مَعَ الْعُسْرِ یُسْرًا "Evet, zorlukla beraber bir kolaylık var". Bu da evvelkini vurgulamakla beraber yeni bir başlangıç ile vaadden vaade genelleme halinde bir vurgudur. Bunda 'in istiğrak için olması gerekir. Fakat önceki istiğrak için olduğuna göre bu ona işaretle ahd için olur ve şöyle demek olur: Evet, o her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Yani o zorluğa göğüs gerilip aşılırsa o kolaylığa erilir. Çünkü kolaylığın var olmasından herkesin de mutlaka ona ermesi lazım gelmez. O kolaylığa inanıp, o zorluğa ehemmiyet vermeyip de Allah'ın izniyle sabır göstererek dayanan ona erer. Nitekim فَأَمَّا مَن أَعْطَی وَاتَّقَی وَصَدَّقَ بالْحُسْنَی فَسَنُیَسِّرُهُ لِلْیُسْرَی "Ve'l-Leyli" Sûresi'nde
buyurulmuştur. Şu halde bundan sonra da bir zorluğa tesadüf edersen onu da başka bir kolaylığın izleyeceğini veya beraberinde bir kolaylık bulunduğunu bil, bu vaadi tasdik et de o zorluktan yılma. Onu da gönül hoşluğuyla karşıla. Burada مَعَ "beraber" بَعْدَ "sonra" mânâsınadır. Zira zorluk ve kolaylyk zıt şeylerden olduğu için bir arada bulunmaları caiz olmaz. Bir yere peşpeşe ve ard arda gelirler. Şu kadar ki bir yere varmaları itibarıyla beraber imi? gibi de düşünülebilirler. Yani bir yönden zor görünen bir şeyde diğer yönden bir kolaylık vardır. O şeyi, bu kolay yönünü bularak yapabilen kolaylığına erer. Her zorluğu bir kolaylığın izleyeceğine inanmak da o zorluğun yalnız sonunda değil, beraberinde de bulunan bir kolaylık yönüdür. Bu itibarla "en güzel"i tasdik eden ve ona göre çalışan müminler için her zorlukta iki kolaylık var demektir ki, bunun birine dünya kolaylığı, diğerine ahiret kolaylığı demek uygun olur.
Rivayet olunmuştur ki, Resulullah (s.a.v) bu âyet inince ferahlık ve neşe içinde gülerek çıkmış, لَنْ یَغْلِبَ الْعُسْرِ یُسْرًا "bir zorluk iki kolaylığı yenemez", إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ یُسْرًا إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ یُسْرًا "Zorlukla beraber bir kolaylık vardır, zorlukla beraber bir kolaylık vardır." diyordu.(Muvatta,Cihad, 6). Bu mânâ çoğunlukla zorluk mânâsına gelen "usr" kelimesinin belirli, kolaylık mânâsına gelen "yüsr" kelimesinin belirsiz olmasıyla izah edilmiştir ki bu izah, ikinci usr kelimesindeki "lâm"ın ahit mânâsında olması düşüncesine dayanır. Bununla beraber bu daha çok bu âyetlerin üstündeki ve altındaki "fâ"larla öncesi ve sonrasıyla olan irtibat ve bağlılıktan anlaşılmaktadır. Ahd ise, önceki "usr" kelimesinde açık veya dolaylı olarak anlaşılan genelliğin ahdi olmalıdır. Her zorlukla beraber kolaylığın bulunabilmesini de açıkladığımız gibi tartışmasız olarak anlamak mümkündür. Yani kolaylığın var olması, onun herkes için meydana gelmesini gerektirmez. Mesela, "Kâfire ölüm ve cehennemde ne kolaylık var?" gibi bir soru sorulamaz. Sorulsa, "cennet vardı ama o iman etmedi" diye cevap verilir.
Yahut şöyle de açıklanabilir: "Evet, gerçekten güçlükle -bu Mekkelilerin Peygamber (sav)'ı Mekke'den çıkarmaları demektir- beraber kolaylık vardır." Bu da onun çanla, şerefle, güç ve kuvvetle onbin kişi ile birlikte Mekke'nin fethi gününde Mekke'ye girmesidir.(İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/192-194)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yazı kaynağı : sorularlaislamiyet.com
Yazı kaynağı : www.kuranmeali.com
Yazı kaynağı : www.kuranmeali.com
İnşirâh Suresi 5. ayeti ve meali | Kuran ve Meali
Her zorlukla beraber elbette bir kolaylık bulunduğu iki kez tekitle vurgulanır. Bu ilâhî müjde, zorluklara göğüs germe, sabretme ve tahammül gösterme açısından mü’min gönülleri teselli, gayret, aşk ve muhabbetle doldurur. Nitekim bu âyetlerin indiği zamanda Allah Resûlü (s.a.s.) ve beraberindeki bir avuç sahabî, müşriklerin bin bir türlü eziyet, işkence ve baskıları altında ıstırap çekiyorlardı. Bu hal hem Efendimiz (s.a.s.)’i hem de müminleri üzüyordu. Yüce Allah bu müjde ile onlara, şimdi pek çok sıkıntılarla ve zorluklarla karşılaşsalar da sonunda İslâm davasının başarıya ulaşacağını, bu zorlukların ardından kolaylıkların geleceğini müjdelemektedir.
Bu sûre nâzil olunca Resûlullah (s.a.s.), her zorluğun yanında mutlaka bir kolaylığın da bulunacağının iki kez zikredilmesinden hareketle, mü’minlere: “Müjdeler olsun! Size kolaylık geldi; artık bir zorluk iki kolaylığa asla galip gelemez!” buyurmuştur. (Muvatta, Cihad 6)
Efendimiz (s.a.s.)’in bu müjdesini şâir şu beyitleriyle ne güzel terennüm eder:
اِذَا ضَاقَ بکض الأمْرُ تَفَکَّرْ ف۪ی اَلَمْ نَشْرَحْ
فَعُسْرُ بَیْنَ یُسْرَیْنِ اِذَا تَفَکَّرْتَ تَفْرَحْ
“Zorlukların ve sıkıntıların içinde boğulduğun zaman İnşirâh sûresi üzerinde derin derin tefekkür et. Çünkü orada «bir zorlukla beraber iki kolaylığın olduğu” müjdelenmektedir. Bunu düşünüp anladığın zaman ferahlarsın.”
Bu mânevî ve ruhî gerçekleri dikkate alıp:
Yazı kaynağı : www.kuranvemeali.com
Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır
İçinde yaşadığı toplumunun kendisine düşman kesildiği bir dönemde Rasûlullah efendimizi teselli etmek üzere inmiş bir sureyle karşı karşıyayız. Kendisine Rabbi tarafından lütfedilen nimetler gündeme getirilerek Allah’ın elçisi sabra ve metanete davet edilmektedir.
Meali: Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. 1. Senin kalbini açıp genişletmedik mi? 2-3. Üzerinden, belini büken yükünü kaldırmadık mı? 4. Seni adım sanım yüceltmedik mi? 5. Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 6. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var. 7. O halde işini bitirince hemen kalk, 8. Ve yalnız rabbine yönel.
‘Nasıl ağır gelmesin?’
Ayet 1: “Senin kalbini açıp genişletmedik mi?” Bu davet için senin göğsünü açmadık mı? Senin göğsünü, günlünü açmadık mı? Sana bir iç genişliği, bir gönül ferahlığı vermedik mi? Senin kederini giderip sıkıntılarını dağıtmadık mı?
Ayet 2-3: “Senin belini büken yükünü üzerinden almadık mı?” O yük senin belini çatır çatır çatırdatmış, bel kemiklerini gevşetmiş, sırtını zayıflatmış ve ezmişti. Nasıl ağır gelmesin ki? Haşr suresinin 21. ayetinde vahyin dağa inmesi halinde dağların toz duman olacağını haber verilir. Yukarıdaki ayet ise, vahyin insana inmesi durumunda insanın belini nasıl bükeceğini söylemiş oluyor.
Ayet 4: “Senin şanını yüceltmedik mi?” Senin şanını yücelttik de diller Allah’ın adını anmak için her kıpırdadığında senin adını Allah’ın adı ile birlikte yan yana getirdik. “La ilahe illallah”ın yanına senin adını da getirerek “Muhammedun Resulallah” diye senin anılmanı sağladık ki bundan daha öte yücelik olamaz. Namazlarında tüm mü’minler Rasûlullah Efendimize salât u selâm getirir. Cuma hutbelerinde tüm dünyada Resul-i Ekrem’in mübarek ismi zikredilir. Yeryüzünde bir karış yer yoktur ki orada Ezan-ı Muhammedî ile Rasûlullah Efendimizin adı ilân edilmesin! Allah bir insanı yüceltirse bir çöl kasabasında kendi halinde yaşayıp gitmesi durumunda kimsenin hatırlayamayacağı bir yetimi alır ve dillere destan eder, alemlere rahmet eder ve 1.400 yıl sonra dahi yüz milyonlarca kadın ve erkeğin gönlünde bir numara olur.
Yüce Allah, sevgili elçisine ince ve nazik davranıyor, onu teselli ediyor, sıkıntısını gideriyor, gönlünü huzur içinde kılıyor ve kendisinden hiçbir zaman ayrılmayacak olan kolaylığı kendisine şöyle haber veriyor.
‘Hayat iniş değildir’
Ayet 5-6: “Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır, gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır”. Bu ayetlerdeki tekrarlar gösteriyor ki, Hz. Peygamber o sıralarda, bu düşünceyi ve bu hatırlatmayı gerektiren bir zorluk, sıkıntı ve meşakkat içinde bulunuyordu. Yani hayat sadece iniş değil, sadece düz değil aynı zamanda yokuş da. Hayat sadece sevinçten müteşekkil değil, hüzün de var. Hayat sadece tatlı değil acı da. Onun için zorluğu görüp de kolaylığı görmeyenler Allah’ın nimetine şükredemezler.
Ayet 7: “Öyleyse bir işi bitirince diğerine giriş.” Zorluktan kurtulduğunda kolaylıktan nasibini gözet, iste. O halde bir işle yorulunca başka bir işle dinlen.
Ayet 8: ”Ümit edeceğini Rabbinden iste.” Dünya işleri ile uğraşmanı bitirdiğin zaman, bütün kalbinle asıl uğrunda yorulman gereken şeye, yani ibadete, Allah’tan ümit etmeye ve O’na yönelmeye bak. Sadece Rabbinden iste, O’na yalvar. Çünkü bu yol için mutlaka azık gereklidir. Azık ise işte buradadır. Ve burada sen her zorlukla bir kolaylık, her kolaylıkla birlikte rahatlık bulacaksın... İşte gideceğin yol bu yoldur. ‘
Hz. Nuh ve Ailesi
Kuran, Hz. Nuh’un anne-babasından bahisle Nuh’un onların bağışlanması için dua ettiğini haber verir. Yine Kuran, Nuh’un karısından ve bir oğlundan bahsetmektedir. Tahrim suresinde Hz. Nuh’un eşinin kocasına karşı bir ihanette bulunduğunu belirtilmekte ve bu sebeple cehennemliklerden olduğu haber verilmektedir. O, bir peygamber eşi olmasına rağmen ona iman etmemiş, inançsızlığını gizlemiş ve bu yüzden Kuran’da hain olarak gösterilmiştir. Onun ihaneti, müminlere olan düşmanlığından ve iman edenlere karşı inkarcılarla işbirliği yapmış olmasından ileri gelebilir.
Hûd suresi 42-46. ayetlerde Hz. Nuh’un bir oğlundan bahsedilmekte fakat isim verilmemektedir. Oğlu Hz. Nuh’un peygamberliğine iman etmemiştir. Müminler gemiye binip tufan başlayınca Hz. Nuh oğluna “Oğulcuğum!” diyerek, şefkat ve merhamet yüklü sözlerle gemiye binmesi ve inkarcılardan olmaması için nasihatte bulunmuş, fakat oğlu bu nasihati reddederek boğulanlardan olmuştur.
Hz. Nuh’un aile hayatından alacağımız mesaj, aynı aile içinde, karı-koca veya baba-evlat olup aynı inancı paylaşamayan kişilerin, bu durumu dünya hayatının imtihanlarından biri olarak değerlendirerek, nasıl davranılması gerektiğini öğrenmeleridir.
İKİ SORU İKİ CEVAP
- Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?
Hz. Peygamber, üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahiplerinden helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap gününde haksızlık yapan kişinin sevaplarının, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verilecektir. Eğer verilecek sevap bulunamazsa o zaman da haksızlığa uğrayan kimsenin günahları hakkı ihlal eden kişiye yüklenecektir (Buhârî, Mezâlim, 10). Kul hakkına girilerek elde edilen haram para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına verilmelidir. Bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir. Gıybet vb. hak ihlallerinde en doğrusu, hak sahibine durumu anlatıp helalleşmektir. Ancak her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da Allah’tan bağışlanma dilemek etmek, dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamayı ihmal etmemelidir.
- Boya, oje ve jöle gibi maddeler abdest ve gusle engel olur mu?
Gusül veya abdest alırken, yıkanması gereken organların kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması gerekir. Aksi hâlde gusül veya abdest geçerli olmaz. Dolayısıyla, gusledecek veya abdest alacak kimsenin bedeninde veya abdest organlarında suyun deriye ulaşmasına engel olacak bir madde bulunmamalıdır. Ancak mesleği gereği tırnaklarına boya yapışan boyacı veya tırnaklarının arasına çamur girip de çıkartamayan çiftçi ve benzeri meslek sahipleri bundan müstesnadır. Bu kimseler için cilde yapışan ve tırnak aralarında kalan hamur, mum, zamk, boya vb. şeyler abdest ve gusle engel olmaz. Fakat isteğe bağlı olarak vücuda sürülen ya da yapıştırılan oje, ruj, geçici dövme ve takma tırnak gibi maddeler bu durumun dışındadır. Bu tür maddeler suyun bedenle temasına engel olursa abdest ve gusle de engel olurlar. Bunların abdest veya gusülden önce giderilmesi gerekir. Saça sürülen jöle ise bir tabaka oluşturmadığından abdest ve gusle engel olmaz.
Cerrah Paşa Camii
III. Mehmed devrinde bir dönem sadrazamlık görevini üstlenen Cerrah Mehmet Paşa tarafından Mimar Davud Ağa’ya 1593 tarihinde yaptırılmıştır. İstanbul’un yedinci tepesine inşa edilmiştir. Marmara’ya hakim bir konumdadır. Davud Ağa, Mimar Sinan’ın kalfalarındadır.
Kendisi bir hekim olması sebebiyle cerrah olarak anılmasına sebep olmuştur. III. Mehmed’in şehzadeliği sırasında kendisini sünnet etmiş, Şehzade tahta geçtiğinde ise sadrazamlığa getirilmiştir. 1694 yılında vefat eden Cerrah Mehmet Paşa, külliye avlusundaki türbesinde yatmaktadır.
Evliya Çelebi’nin “Avret pazarı yakınında sanatlı bir camidir” dediği Cerrahpaşa cami, Aksaray ile Kocamustafapaşa arasındaki semttedir. 16. yüzyıl sadrazamlarından Cerrah Mehmet Paşa tarafından 1593’te külliye olarak yaptırılmıştır.
Mimar Davut Ağa, 1594’te tamamlanan Cerrahpaşa Camii’nde örtü şemasına yaptığı bir ekle, altı dayanaklı şemayı son aşamasına ulaştırmış sayılmaktadır. Böylece sekiz ve altı dayanaklı mekânların tasarımında bir dönüş olmuştur. Mimar Sinan’ın ustabaşı olan Davut Ağa, bu yapıda Edirne Selimiye Camii’ni sanki kopya etmiştir. Tek minareli olan Cerrahpaşa Camii, Marmara kıyılarından görünmektedir.
Yapı, kare planlıdır. Altı fil ayağı üzerine oturan kubbe, kuzeyden ve güneyden iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Ana kubbeyi saran dört yarım kubbe üzerindeki pencereler yapının aydınlık bir ortam sağlamaktadır. Kurşun kubbenin içi, kalem işi süslerle bezelidir. Minber ve dışa çıkıntılı dört köşeli mihrabı mermerdendir. Mihraptaki orijinal İznik çinileri günümüze ulaşamamıştır. Yangın, deprem, yıldırım düşmesi gibi afetlerden ve çevresindeki yapılaşmadan zarar gören yapı, 1892, 1960 ve 1979 yıllarında, son olarak 1999 depreminden sonra olmak üzere birkaç kez onarım görmüş; orijinalliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Yazı kaynağı : www.milliyet.com.tr
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.