Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    imzalayan devlet için yasa gibi bağlayıcı niteliği olan uluslararası belge

    1 ziyaretçi

    imzalayan devlet için yasa gibi bağlayıcı niteliği olan uluslararası belge Ne90'dan bulabilirsiniz

    9. Sınıf Demokrasi ve İnsan Hakları Dersi 1. Dönem 2. Yazılı | Tarih Yolu

    SORULAR

    1-Aşağıdaki ülkelerden hangisinde teokratik yönetim söz konusudur?

    a) Türkiye

    b) Suudi Arabistan

    c) Fransa

    d) İspanya

    e) İngiltere

    2- Aşağıdaki ülkelerden hangisinde doğrudan demokrasi uygulanmaktadır.

    a) İsviçre

    b) ABD

    c) Rusya

    d) Çin

    e) Türkiye

    3-Türkiye’de hükümet yaptığı işlerden kime karşı sorumludur.

    a) Yasalara

    b) Cumhurbaşkanına

    c) Başkabakana

    d) Meclise

    e) Genelkurmay Başkanına

    4-Teokrasi, Demokrasi, Monarşi, Oligarşi vb. kavramlarının ortak özelliği aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru olarak verilmiştir.

    a) Demokratik değerler

    b) Laiklik

    c) Yönetim Biçimleri

    d) Hukukun üstünlüğü

    e) Milliyetçilik

    5-Başkanlık sisteminde, yürütme gücünü sınırlandıran ve zayıflatan ………………. Hükümeti söz konusu değildir.

    Yukarıda boş bırakılan yere hangisi gelmelidir?

    a) Temsil

    b) İktidar

    c) Çoğunluk

    d) Çoğulculuk

    e) Koalisyon

    6-İmzalayan devlet için, yasa gibi bağlayıcı niteliği olan uluslar arası belgelere ne isim verilir?

    a) Bildirge

    b) Kanun Hükmünde Kararname

    c) Tüzük

    d) Genelge

    e) Sözleşme

    7-Aşağıdakilerden hangisi çocuk haklarından birisi değildir?

    a)Milletvekili seçimlerinde oy kullanmak

    b)Oynamak

    c) Özgürce yaşamak

    d) Bir isme sahip olmak

    e) Eğitim görmek

    8-Aşağıdakilerden hangisi insan haklarından birisi değildir?

    a) Bir vatandaşlığa sahip olmak

    b) Pasaportsuz olarak bir ülkeye giriş yapmak

    c) Düşüncelerini ifade etmek

    d) Aile kurmak

    e) Spor faaliyetlerinde bulunmak

    9- Yangın çıkan bir evden eşya çalan biri, yanan evin ateşine atılarak cezalandırılır.

    Karısı, çocuğu ve çocuğu olan bir adam, ikinci bir kadınla evlenemez.

    Yukarıda bazı maddeleri verilen yasa hangisidir?

    a) Veda Hutbesi

    b) Magna Carta

    c) Tanzimat Fermanı

    d) Hammurabi Kanunları

    e) Kanunu Esasi

    10-İngiltere’de papa, kral ve soylular arasında yapılan sözleşmenin adı nedir?

    a) Veda Hutbesi

    b) Tanzimat Fermanı

    c) Magna Carta

    d) Hammurabi Kanunları

    e) Kanunu Esasi

    11-Osmanlı Devletinde 1839 yılında yayımlanan ve herkese can, mal ve namus güvenliği veren belge hangisidir?

    a) Veda Hutbesi

    b) Tanzimat Fermanı

    c) Magna Carta

    d) Hammurabi Kanunları

    e) Kanunu Esasi

    12-Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumuna ne ad verilir?

    a) Kamu otoritesi

    b) Statü

    c) Asayiş

    d) Kamuoyu

    e) Kolluk kuvveti

    13-Bazı durumlarda hak ve özgürlüklere sınırlamalar getirilebilir. Aşağıdakilerden hangisi bu duruma örnek olarak gösterilebilir?

    a) Vatan savunması

    b) Milli çıkarlar

    c) Çevrenin korunması

    d) Çetelerle mücadele

    e) Milletvekillerinin saygınlığının korunması

    14-Aşağıdaki hak ve özgürlüklerden hangisi diğerlerine göre daha önceliklidir?

    a)Düşünce özgürlüğü

    b) Eğitim hakkı

    c) Seyahat hakkı

    d) Vatandaşlık hakkı

    e) Yaşama hakkı

     15-Aşağıdaki ifadelerden hangisi bireyin devlet meselelerine katılımını artıran başlıca unsurlardan biri değildir?

    a) İnsanlarla etkili iletişim kurabilmesi

    b) Toplumsal konulara ilgi duyması

    c) Kendini ifade edebilmesi

    d) Kalıp yargılara sahip olması

    e) Özgüven sahibi olması

    16-Aşağıdakilerden hangisi devletin vatandaşa karşı sorumluluklarından birisi değildir?

    a) Güvenliği sağlamak

    b) Eğitim olanağı sağlamak

    c) Vatandaşların haklarını korumak

    d) Sosyal risklere karşı vatandaşı korumak

    e) Belli yaşa gelen vatandaşları evlendirmek

    17-Aşağıdakilerden hangisi siyasi katılıma örnek teşkil etmez?

    a) Çevre koruma faaliyetlerine katılmak

    b) Seçme hakkını kullanmak

    c) Muhtar adayı olmak

    d) Milletvekili adayı olmak

    e) Belediye başkanı adayı olmak

    18-Bir devlet kurumunda ya da bankada sıra beklerken, dışarıdan birisi gelip gişedeki memura selam verip sıraya girmeden işini hallettirirse sizin tepkiniz ne olur?

    NOT:  Süre 40 dakikadır. 18. Soru 15, diğerleri 5’er puandır.

    BAŞARILAR DİLERİM.

    Ahmet ÖZBAY

    “Zekânın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil” Albert Einstein

    Yasal Uyarı: Yayınlanan yazıların/içeriklerin tüm hakları “tarihyolu.com” aittir. Kaynak gösterilse dahi yazının/içeriğin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya/içeriğe aktif link verilerek kullanılabilir.

    Yazı kaynağı : www.tarihyolu.com

    Özgün Law Firm

    Özgün Law Firm

      1.   ULUSLARARASI ANDLAŞMALARIN YAPILIŞ USULÜ

           1.1.    Genel Olarak

     22 Mayıs 1969 tarihli Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin tarafı olan devletler bu sözleşmeyi uluslararası hukuk kaynağı olarak kabul etmektedirler. Bu sözleşmenin 1. maddesinde sözleşmenin kapsamı ve 2. maddesinde ise sözleşmenin uygulanması bakımından terimlerin tanımı yapılmıştır. Türkiye’nin taraf olmadığı Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi “andlaşma” kavramının tanımını vermekte ve günümüzde örf ve âdet değeri kazanmış olan bu konudaki kurallar belirlenmektedir [1].

    VAHS’nin 2. maddesi uluslararası kanun yapımında klasik bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu düzenleme şekli olduğu kadar maddi amaca da hizmet etmektedir. Maddenin içeriğinde ilk olarak sözleşmenin anlamı ve taraflar arasındaki ortak terimler açıklanmaktadır. Ayrıca sözleşme hükmünde yapılan tanımların sözleşmenin konu bakımından uygulanmasına ilişkin kapsamını da belirlemektedir.

    Uluslararası andlaşmaların yapılış ve yürürlük aşamasında öncelikle bir metnin hazırlanması sonrasında bu metnin onaylanması gerekmektedir. Ayrıca metni onaylayacak kişilerin yetkilisinin araştırılması gerekmektedir. Bilindiği üzere yetkili olmayan kişiler tarafından onaylanan antlaşmalar kural olarak o devleti bağlamamaktadır. Metni onaylayacak kişiler yetkili ise, bu kişiler tarafından verilen onayla ve aranan diğer şartların tamamlanması ile adlaşma yürürlüğe girmiş olmaktadır.

                1.2.      Uluslararası Andlaşmaların Tanımı

     Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere, andlaşma kavramının tanımı VAHS’de yapılmıştır. Buna göre andlaşma, uluslararası hukukun kendilerine bu alanda yetki tanıdığı kişiler arasında, uluslararası hukuka uygun bir şekilde, hak ve yükümlülükler doğuran, bunları değiştiren ya da sona erdiren yazılı irade uyuşması şeklinde tanımlanmaktadır [2].

               1.3.      Uluslararası Andlaşmaların Yapılışı

     Bir metnin uluslararası adlaşma olarak nitelendirilmesi için gerekli unsur andlaşma taraflarının uluslararası hukuk kişisi olması ve andlaşmanın uluslararası düzeyde sonuç doğuracak yeterlilikte olmasıdır [3]. Bu özellikleri ve şartları taşıyan metinler uluslararası andlaşma olarak kabul edilir [4]. Bu sebeple de her adı uluslararası andlaşma olan metnin uluslararası andlaşma olmadığı ancak gerekli ve yeterli şartları taşıması koşulu ile uluslararası andlaşma nitelinde olabileceği açıktır.

    VAHS’nin 2. maddesinde devletlerarasında akdedilen ve uluslararası bağlayıcılığı olan andlaşmalar açısından uygulanacağı belirtilmiştir [5]. VAHS’nin 2. maddesinde yapılan tanımlar sadece bu sözleşmedeki terimlerin tanımlarına ilişkindir. Bu ifadeler genelleme içermemektedir. Ancak diğer uluslararası belgelerde, VAHS’nin 2. maddesi vurgulanan terimlerden bahsettiğinde, örneğin Uluslararası Adalet Divanı Tüzüğü Madde 36 ("anlaşmalar") veya Avrupa Birliği'nin İşleyişine İlişkin Antlaşma Madde 220 ("uluslararası kuruluşlar"), bu terimlerin anlamı sadece o sözleşmenin amacı ve kurallarıyla ilgili olarak bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Bu genel kural, söz konusu enstrümanların taraflarının veya ihtilaf çözüm organlarının, belirli terimlerin mutat şekilde anlaşıldığının belgelendirilmesi için VAHS’nin 2 sayılı maddesini yürürlüğe koymasını engellememektedir [6].

    VAHS’nin 2. maddesinde bahsedilen bu özelliklere haiz bir metnin uluslararası bir andlaşma olması için birtakım aşamaları tamamlaması gerekmektedir. Uygulamada andlaşma taraf devlet sayısında veya andlaşmanın içeriğinde farklılıklar bulunsa da her uluslararası andlaşma bir takım ön görüşme ve hazırlık aşamalarından geçerek son şeklini almaktadır. Bu sebeple de uluslararası hukukta andlaşmanın yapılmasına ilişkin kullanılan terimin en geniş anlamı, andlaşma metninin oluşturulup resmileştirmesi ve andlaşmanın bağlayıcılık kazanması neticesinde etkisini doğurmaya başlaması için gereli tüm işlemlerin yapılmasıdır [7].

              1.3.1. Uluslararası Andlaşma Metninin Kabulü ve Onaylanması

     Uluslararası andlaşma metninin kabulü ve onaylanması için öncellikle metnin oluşumunda ve onaylanmasında devleti temsil eden kişilerin yetkili olması gerekmektir. Bu başlık altında andlaşma yapmaya yetkili kişilerin kim olduğunu ve andlaşma metninin hazırlanması aşaması ile resmilik kazanması aşamasına değineceğim.

              1.3.1.1.  Andlaşma Yapmaya Yetkili Kişiler

    Temsil ettikleri uluslararası hukuk kişisinin bir devlet ya da uluslararası örgüt olmasına göre değişiklik göstermektedir.

    Uluslararası hukukta gerek örf ve âdet hukuk kurallarına göre gerekse VAHS’in 7. maddesinde yetkili devlet temsilcileri görevleri nedeniyle hiçbir özel yetki almaları gerekmeyen kişiler ile bir yetki belgesi ile yetkili kılınan kişiler olmak üzere ikiye ayrılmıştır.

     Hiçbir yetki belgesine gerek kalmayan kişiler hiçbir yetki belgesi göstermeden devleti doğrudan temsil yetkisine sahiptirler. Bu kişiler de kendi içinde genel olarak andlaşma görüşmelerinde ve metnin kabulünde yetkili kişiler ile bu amaçla devletleri adına yalnızca temsilci olarak atandıkları devlet ya da uluslararası örgüt karşısında yetkili kılınmış kişiler olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar. Genel olarak yetkili kılınan kişiler Devlet Başkanı, Hükümet Başkanı ve Dış İşleri Bakanı olmak üzere üçe ayrılmaktadır.

    Sadece devleti temsil etme amacıyla temsilci olarak atandıkları devlet ya da uluslararası örgüt karşısında yetkili kılınmış kişiler ise devlet nezdinde ve uluslararası örgüt nezdinde atanan diplomatik misyon şefidir. Bu devlet yetkilileri dışında ilgili devletlerarasındaki uygulamadan ya da daha başka verilerden herhangi bir yetki belgesine gerek kalmadan andlaşma görüşmeleri yapmaya ve andlaşma görüşmelerine katılıp görüşme yapmaya ve andlaşma metnini kabul ederek onaylamaya yetkili olduğu anlaşılan kişiler de uluslararası hukukta yetkili kabul edilmektedirler [8].

    VAHS’in 8. maddesinde yukarıda sayılan kişiler dışında ya da söz konusu belirtilen koşullara uymayan bir kişinin andlaşmanın görüşülmesi ve kabulü konusunda yapacağı işlemlerinin hiçbir hukuksal değerinin olmadığını yani devleti bağlamayacağı belirtilmektedir. Ancak andlaşmayı kabul eden yetkisiz kişinin işlemini devlet kabul eder ise bu durumda bu kişinin yapmış olduğu işlem de geçerli sayılacaktır. Burada aslında devlet bu kişinin yaptığı işleme sonradan icazet vermektedir [9].  Bu icazet ile işlem ilk yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanmaktadır.

    Bir uluslararası örgüt adına andlaşma yapmaya yetkili kılınan kişiler ise herhangi bir yetki belgesine gerek kalmadan bir uluslararası örgütü temsil ettiği kabul edilen kişiler ile yetki belgesi ile yetkilendirilen kişiler şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Genellikle bir uluslararası örgütün en yüksek dereceli görevlisi olan genel sekreter ve genel sekreter yardımcılarının herhangi bir yetki belgesine gerek kalmadan andlaşma görüşmelerinde örgütleri temsil edebildikleri kabul edilmektedir [10]. Yetki belgesi verilmesi gereken durumlarda ise bu yetkinin de devleti temsil yetkisinde aranan gibi yetkiyi vermeye sahip organ ya da kişilerce verilmesi gerekmektedir.

                  1.3.1.2.   Andlaşmanın Görüşülmesi ve Andlaşma Metninin Hazırlanması

     Uluslararası örf ve âdet hukukunda devletlerarası uygulamaların devletin sadece dış ilişkileri yönetmekle ve yürütmekle görevli ve bu konuda tam yetkili kılınmış organlarının eylemlerinden değil, ancak sınırlı yetkili organının eylemlerinden kaynaklanması mümkündür. Bazen bu durum uluslararası andlaşmalar bakımından da geçerli olmaktadır. Bu kapsamda uluslararası andlaşmaların kabul edilmesinde dış ilişkiler kaynaklı görevleri dolayısıyla doğrudan andlaşma yapma yetkisine sahip olan devlet, hükümet başkanları ve diş işleri bakanlarının yanında yetkileri sınırlı şekilde yetki verilmiş diplomatik ve konsüler temsilciler de rol oynayabilmektedir [11].

    Uluslararası andlaşma metninin ön hazırlık aşaması andlaşmaya taraf devletler arasındaki ikili ve çok taraflı görüşmelerden oluşmaktadır. Bu aşama yukarıda açıkladığımız üzere devletleri temsilen hazır bulunan temsilciler ya da temsil konusunda yetkili kılınan devlet görevlileri arasında yapılan görüşmeler sonucunda tamamlanmaktadır. Çok taraflı ve geniş kapsamlı andlaşmalar bakımından görüşmeler diplomatik kongre veya konferans şeklinde gerçekleşebilir. Eğer çalışmalar ve görüşmeler sonucunda andlaşma hükümlerinin benimsenmesi konusunda olumlu bir çoğunluk görüşü söz konusuysa adlaşma metni kabul edilmekte ve metin resmiyet kazanmaktadır [12]. Ancak bunun için önceden yazılmış olması gerekmektedir. Henüz metin yazılmamış ise öncelikle andlaşmanın konusunun ve amacının belirlenmesine ilişkin ön görüşmelerin yapılması gerekmektedir [13].  Söz konusu bu ön görüşmeler için bir araya gelmeye gerek bulunmamaktadır. Taraflar önceden de birbirlerine danışarak bir metin ortaya getirip elektronik sistem üzerinden metnin içeriği netleştirip bir araya gelebilirler.

                 1.3.1.3.  Andlaşma Metninin Resmilik Kazanması

     Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere andlaşmanın görüşülmesi ve metnin devleti temsile yetkili kişilerce kabul edilmesi, resmileştirilmesi ve bir devletin ilgili andlaşmayla bağlanma rızasının açıklanmasında yetkili kılınan kişilerin olması gerekmektedir. Metnin resmilik kazanması için hangi aşamanın tamamlanıp tamamlanmaması gerektiğini andlaşmanın yapılmasına katılan taraflar belirlemektedirler. Andlaşmayı kabul eden taraflar metnin resmileşmesi için herhangi bir yöntem öngörmemişler ise metnin resmilik kazanması tarafların imzaları ile gerçekleşmektedir. Bir temsilcinin imzasının geçerli olması için imzalama yetkisine de sahip olmalıdır. Örneğin sadece görüşmelere katılma yetkisine sahip kişinin atacağı imza devlet açısından bağlayıcı olmayacaktır [14].

    İki taraflı andlaşmalar açısından andlaşma metninin kabulü ve kesinleşmesi taraf devletlerinin yetkili temsilcilerinin imzası ile olmaktadır. Ancak çok taraflı andlaşmalar genellikle devlet temsilcilerinin katıldığı kongre veya konferanslar sırasında hazırlanan bir andlaşma metninin kabul edilmesi ve akabinde kesinleştirilmesi şeklinde yapılmaktadır. Bu tür konferanslarda devletleri temsilen hazır bulunacak kişilerin yetki belgesini incelemek ve kabul etmekle görevli komitenin oluşturulması önemlidir. Kural olarak çok taraflı adlaşmaların kabulü için tüm tarafların rızası aranmaktadır [15]. Ancak uluslararası konferanslarda oluşturulmuş andlaşma metninin kabulü için VAHS’nin 9/2. maddesinde konferansta hazır bulunan ve oylamaya katılan devletlerin üçte ikisinin olumlu oyu, bir uluslararası andlaşma metninin kabulü için yeterli sayılmıştır.

    Bununla birlikte; maddenin devamında konferansta hazır bulunanların aynı yeter sayısı ile başka bir oy oranı üzerine de anlaşılabilecekleri ifade edilmiştir. Bir diğer usul de oydaşma olarak ifade edilmektedir. Oydaşma usulünde, görüşmeler neticesinde ortaya konulan andlaşma metninin taraflarca bir itirazda bulunulmadığında metnin kabul edildiği varsayılmaktadır. Dolayısı ile bu usulde sessiz kalmak zımni kabul anlamına gelmektedir [16]. Bu nedenle de oydaşma usulünde metnin kabulüne itirazı olan devlet temsilcisinin bu itirazını ilgili kişilere bildirim yükümlülüğü bulunmaktadır [17].

    Ayrıca çok taraflı andlaşmaların kesinleşmesi ise devletler başka bir usul üzerinde mutabık kalmadıkları sürece tarafların kabul edilen metni veya konferans nihai senedinin imzalanması, ad referandum imzalamaları veya paraf etmeleri ile yapılmaktadır [18].

               1.3.2.  Uluslararası Andlaşmanın Bağlayıcılık Kazanmasında Uygulanan Yöntemler

     Bir uluslararası andlaşma metninin yukarıda aktarılan aşamalardan geçerek kabul edilerek onaylanması ve akabinde kesinleştirilerek resmiyet kazanmasının ardından ilgili andlaşmaya bağlayıcılık kazandırılmasına yönelik sürecin yapılması gerekmektedir. 

    Uluslararası andlaşmalara bağlayıcılık kazandırılması için benimsenen bazı yöntemler bulunmaktadır. Bu yöntemler basit usul, onaylama (ratification), kabul (acceptance) veya uygun bulma yöntemi ve katılma (accession) olmak üzere üçe ayırılmaktadır [19]. Bu yöntemleri aşağıda kısaca açıklayacağız.

                 1.3.2.1.  Basit Usul

     Uluslararası hukuk kişisi olarak bir devletin yetkili temsilcilerinin, metni kesinlik kazanan bir uluslararası andlaşmaya ilişkin yalnızca irade açıklamasında bulunmalarıyla ilgili andlaşmanın bağlayıcılık kazanması mümkündür [20]. Öğretide basit usul olarak adlandırılan bu yöntemler; andlaşmaların imzalanması, andlaşmayı oluşturan belgelerin değişimi veya üzerinde mutabık kalınan diğer yöntemler şeklinde olabilir [21].

    Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere bir andlaşmanın yapılış sürecinde imza esasen metne kesinlik kazandıran araçlardan biridir. Ayrıca imza aynı zamanda andlaşmayla bağlanma iradesinin açıklanmasında kullanılan bir işlev olarak da görülebilir. İmzaya bu şekilde, andlaşma metnine kesinlik kazandırmak amacıyla faydalanılan bir işlev yüklenmesinin yanında, andlaşmayla bağlanma niyetini açıklamada başvurulan bir yöntem olarak da başvurulması bir anlam karışıklığına da yol açmaktadır. Bu kapsamda bir andlaşmanın bağlayıcılık kazanması noktasında, imzanın andlaşmayla bağlanma niyetini belirtmesi için ek birtakım nitelikler taşıması gerektiği ileri sürülmüştür [22].

    VAHS’nin 12. maddesinde imzanın andlaşmayla bağlanma rızasını göstermesinin olabileceği durumlar belirtilmiştir [23]. VAHS’nin 12. maddesindeki düzenleme, bu hükmün imzanın tek başına bağlayıcı etki doğurmadığı şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu hükme göre; bu maddede sıralanan durumlardan hiçbiri yoksa, imza bağlayıcılık açısından hukuki bir sonuç doğurmayacak ve sadece andlaşma metninin kesinleştirilmesinin tespitinde kullanılan bir araç sayılacaktır [24].

    VAHS’nin 13. maddesinde bir andlaşma teşkil eden belgelerin değiş tokuşuyla bir uluslararası andlaşmayla bağlanma rızasının açıklanmasının hangi durumlarda mümkün olduğu düzenlenmiştir. Bu hükme göre ilgili andlaşma belgelerinde değiş tokuş edilmenin andlaşmayla bağlanma rızasını açıklama etkisine sahip olduğunun öngörüldüğü veya taraflar açısından belge değiş tokuş edilmesinin andlaşmayla bağlanma rızasının açıklaması anlamına geldiğinin tespit edildiği durumlarda, belge değiş tokuşuyla uluslararası andlaşmanın taraflar açısından bağlayıcı olması sağlanabilir. Dolayısıyla bir uluslararası andlaşma birden fazla belgeden oluşuyor ise, belgelerin değişimi yoluyla bağlayıcı bir andlaşma yapılması mümkün kılınmıştır [25].

    VAHS’nin 12-13. maddeleri arasında yer alan düzenlemeler, modern devlet uygulamalarının çeşitliliği ile bu konuda ortaya çıkan yeni akımları yansıtmakta ve uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine duyulan ihtiyaca binaen andlaşmalara ilişkin bağlanma rızasını açıklamada hızlandırılmış ve basit prosedürlerin geliştirilmesi gerekliliği fikrinden kaynaklanmaktadır [26].

                  1.3.2.2.  Onaylama, Kabul veya Uygun Bulma Usulü

    İmzalanarak kesinleşen bir andlaşmanın bağlayıcılık kazanması için kullanılan diğer bir yöntem ise onaydır. Bir devletin andlaşmalarla bağlanmasında araç olarak imza, geçmiş dönemlerde daha önemli bir rol oynamasına rağmen bugün onaylamaya imzadan daha fazla önem verildiği görülmektedir. Çağdaş uluslararası andlaşmaların çoğu onaylama üzerine yürürlüğe girmelerini sağlayan hükümlere yer vermektedir [27].

    Onay usulüne başvurulma nedeni aslen devlet temsilcinin belirli bir andlaşmanın yapılmasına ilişkin yetki ve talimatlarını aşmasını engelleme amacıdır [28]. Bunun yanı sıra andlaşma yapma yetkisi hükümetin bir fonksiyonu olmasına rağmen bu yetkinin kullanımının anayasal denetime tabi tutulması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede bir andlaşmanın onay, kabul veya katılma yoluyla ilgili taraf bakımından bağlayıcılık kazanması, birtakım ulusal aşamaların tamamlanmasıyla mümkündür [29].

    VAHS’nin 14/1- a ve b hükmünde, bir uluslararası andlaşmada, taraf olmaya ilişkin rızanın onay suretiyle açıklanacağının öngörülmesi durumunda veya taraf devletlerin, imzanın tek başına bağlayıcılık açısından yetersiz olduğu ve bir onay mekanizmasının işletilmesi noktasında hemfikir oldukları tespit edildiği zaman, andlaşma ile bağlanma rızasını açıklamanın onay usulüne tabi olacağı hüküm altına alınmıştır. VAHS’nin 14/1- c ve b hükmünde ise onayın aranacağı diğer durumlar, temsilciler tarafından andlaşmanın onaya tabi olacak şekilde imzalandığı veya yetki belgesinden temsilcinin niyetinin onaya tabi imzalama olduğu ya da görüşmeler sırasında bu niyetin açıklandığı haller şeklinde ifade edilmiştir [30].

    Onay usulünün seçilmesi durumunda andlaşmadan doğan yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesi şeklindeki kuralın (“pacta sunt servanda” prensibi) onay aşamasından sonraki süreç için geçerli olduğu sonucuna ulaşılabilir. Fakat bu sonuç beraberinde andlaşmaların onaylamadan önce herhangi bir yükümlülük doğurmadığı olgusunu getirebilir ve bu durum çeşitli problemlere yol açabilir. Özellikle onaylamanın geciktiği durumlarda, imza ile onay aşaması arasındaki süreçte, müzakere sürecinde sağlanan hassas denge bozulabilir. Çok taraflı andlaşmalarda yaşanan bazı durumlar bu gibi sorunlara örnek gösterilebilir. Büyük uluslararası konferanslarda müzakere edilen bu andlaşmalar genellikle belirli sayıda onay veya katılım belgesinin tevdiini takiben yürürlüğe girer. Böyle bir uluslararası andlaşmanın yürürlüğe girmesi için gereken onay sayısına zamanında ulaşılamadığında, andlaşmaya imza koyan veya bağlanma iradesini açıklayan devletin, diğer devletler onaylayıncaya ve andlaşma yürürlüğe girinceye kadar ilgili andlaşmaya aykırı herhangi bir eylemde bulunmamak şeklinde yasal bir zorunluluk altında olup olmadığı tartışılan bir konudur. Ancak bu sorunun cevabı VAHS 18. maddesinde verilmiştir. Bu hükme göre; bu durumdaki devletlere andlaşmanın konu ve amacını ortadan kaldıracak hareketlerden kaçınma mecburiyeti getirilmiştir [31].

     VAHS’nin 18. maddesinin bir uluslararası örf ve âdet kuralına dayandığı ve bir uluslararası andlaşmaya taraf devletlere, imza/onay-yürürlüğe giriş arası süreçte “pacta sunt servanda” prensibi çerçevesinde birtakım yükümlülükler getirdiği ifade edilmiştir [32]. Bununla birlikte, andlaşmanın yürürlüğe girene dek yasal olarak bağlayıcılığı kabul edilmemektedir [33].

    Andlaşmayla bağlanma rızası onaya benzer şekilde, kabul veya uygun bulma usulüyle de açıklanabilir [34]. Kabul veya uygun bulma usulünün onay konusunda kabul edilen hükümlere atıf yapılarak aktarılması, bu usullerin işlevsellik bakımından onay mahiyetinde olduğunun göstergesidir. Uygulamada ise kabul veya uygun bulma, parlamentolara sunulmasına gerek duyulmayan andlaşmalara ilişkin rızanın açıklanmasında kullanılan basit bir onay usulü şeklinde kullanılmaktadır [35].

                 1.3.2.3.  Katılma Usulü

    Katılma terim olarak devletler tarafından karşılıklı görüşmeler neticesinde imzalanan ve hâlihazırda yürürlükte bulunan bir uluslararası andlaşmaya taraf olma fırsatının diğer devletlere tanınması için kullanılan bir usuldür. Bu sebeple yürürlükte bulunan bir andlaşmaya diğer devletlerin sonradan taraf olmasına olanak sağlayan bu usul, çok taraflı andlaşma uygulamalarının yaygınlaşmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır [36]. Katılımın gerçekleşebileceği şartlar ve ilgili prosedür andlaşmanın hükümlerine bağlıdır. Söz konusu andlaşma diğer tüm devletlerin katılımına imkân tanıyan hükümler içerebileceği gibi sınırlı sayıda veya belirli devletlerin katılımını da öngörebilir [37].

    VAHS’nin 15. maddesinde andlaşmayla bağlanma rızasının katılma yöntemiyle açıklanmasının söz konusu olduğu durumlar sayılmıştır. Buna göre;

                 -Rızanın katılma yoluyla açıklanacağını öngördüğü zaman;

                 -Görüşmeci devletlerin rızanın o devletçe katılma yoluyla açıklanabileceği hususunda mutabık oldukları başka türlü tespit edildiği zaman,

                -Bütün taraflar daha sonra bu rızanın o devlet tarafından katılma yoluyla açıklanabileceği hususunda mutabık kaldığı zaman,

     olarak sayılmıştır [38].

    Katılmanın gerçekleşeceği an ile ilgili VAHS’de bir hüküm öngörülmemiştir. Önceden uygulamada geçerli olan görüş, andlaşmanın asli tarafları arasında yürürlüğe girmediği sürece katılmaya imkân tanımadığı şeklindeydi. Fakat böyle bir kabul, çok taraflı uluslararası andlaşmaların uzun süre yürürlüğe girememesi ya da hiç yürürlük kazanamaması gibi sonuçlara neden oluyordu. Büyük olasılıkla bu gibi durumların oluşmaması adına, VAHS’de andlaşmaların asli tarafları arasında yürürlüğe girmesinden sonra andlaşmaya katılma iradesinin hukuki sonuç doğuracağına ilişkin herhangi bir koşula yer verilmemiştir [39].

               2.     ULUSLARARASI ANDLAŞMALARIN HÜKÜM DOĞURMASI

               2.1.   Genel Olarak

     Bir andlaşma metnine kesinlik kazandırıldıktan sonra andlaşmayla bağlanma rızası yukarıda aktarılan yöntemler aracılığıyla açıklanabilir. Bazı durumlarda andlaşmayla bağlanma rızası imza ile açıklanıp, yine aynı imza üzerine o andlaşmanın yürürlüğe girmesi söz konusu olabilir [40]. Bununla birlikte genellikle bir andlaşmanın yürürlüğe girmesi ve hüküm doğurabilmesi için başka birtakım işlemlerin tamamlanması da gerekli kılınmaktadır [41].

    VAHS’nin 24. maddesine göre bir andlaşma, öngörüldüğü tarihte veya tarafların üzerinde mutabık oldukları tarihte ve üzerinde mutabık kalınan şekilde yürürlüğe girer. Andlaşmada öngörülen bir tarih mevcut değilse veya tarafların üzerinde mutabık kaldıkları bir usul ve tarih yoksa andlaşma, tarafların tümü açısından andlaşmayla bağlanma rızalarının tespit edildiği tarihte yürürlüğe girer [42].

    Dolayısıyla her bir andlaşma için tercih edilen bağlanma yöntemine bağlı olarak, ilgili andlaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli işlemlerin değişiklik göstermesi söz konusu olabilir. Buna göre andlaşmanın imza ile yürürlüğe gireceği kararlaştırılmışsa iki taraflı andlaşmalar açısından andlaşmanın imzalandığı an, çok taraflı andlaşmalarda ise andlaşma metnini içeren konferans nihai senedinin bütün taraflarca imzalandığı an ilgili andlaşma yürürlük kazanacaktır. Belge değişimine tabi bir andlaşmada ise ek bir işleme gerek olmaksızın belge değişim anı yürürlük tarihi olacaktır. Buna mukabil onay veya katılmaya tabi bir andlaşmada yürürlük tarihi, onay veya katılma belgelerinin tamamının depozitere tevdii edildiği veya bildirildiği ya da taraflara iletildiği an olacaktır [43].

    Bir andlaşmanın hüküm doğurabilmesi, yürürlüğe girmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını gerekli kılmaktadır. Ancak Milletler Cemiyeti’nden bu yana bir andlaşmanın hüküm doğurabilmesi için bunların önceleri Milletler Cemiyeti’ne ve günümüzde ise Birleşmiş Milletler’e tescil ettirilmesi zorunluğu bulunmaktadır. Bu sebeple de yürüğe girme işlemini kesin ve geçici olacak şekilde ikiye ayırmak gerekmektedir [44].

                 2.2.  Uluslararası Andlaşmaların Yürürlüğe Girmesi

     Yukarıda da kısaca açıklamış olduğumuz üzere uluslararası bir adlaşmanın yürürlüğe girmesi için devletlerin ya da uluslararası örgütlerin kendi iç hukuk düzenlemeleri kapsamında birtakım işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir. Bu iç hukuk işlemleri tamamlandıktan sonra ise andlaşmaların yürürlüğe girmesinin uluslararası hukuk düzenlemelerinden de geçmesi zorunludur [45]. Bu iç hukuk işlemleri ile uluslararası hukuk işlemlerinin ne olduğuna kısaca değinmek faydalı olacaktır.

                2.2.1.  İç Hukuk İşlemleri

    Onaylanan uluslararası andlaşmanın, onaylayan devletin kendi iç hukukunda yürürlüğe girmesi için de her devletin kendi iç hukuku tarafından öngörülen “resmi duyuru” ve “yayın” gibi işlemleri tamamlamaları gerekmektedir [46].

    Resmi duyuru, bir devletin anayasa ya da kanun hükümleri gereğince yaptığı andlaşmaların resmi yollarla iç hukuk sisteminde duyurulması yani ilan edilmesi anlamına gelmektedir. Resmi duyuru işleminin nasıl yerine getirileceği her devletin iç hukuk sistemine göre değişen bir husustur. Bu yöntemi kabul eden devletlerin yargı organları genellikle, resmi duyuru işlemini bir andlaşmanın iç hukukta uygulanması için yapılması zorunlu bir işlem olarak görmektedir [47].

    Bir andlaşmanın yayınlanmasından anlaşılan ise bir devletin anayasası ya da kanunları gereğince bir andlaşma metninin ve eklerinin ve varsa çekincelerinin o devletin resmî gazete ya da o amaçla kabul edilen başkaca yayınlarında yer almasıdır. Bir andlaşmanın yayını ile remi duyuru arasındaki fark; resmi duyurunun yayınlanma dışında başka yolları ve benzer törensel bildirimleri de kapsamasıdır. Yayın işleminin nasıl olacağını da her devlet kendisi istediği gibi düzenleyebilmektedir [48].

                2.3.  Uluslararası Hukuk İşlemleri

     Uluslararası andlaşmaların uluslararası hukuk bakımından yürüklüğe girmesi için belirlenmiş tek bir yöntem bulunmamaktadır. Gerek VAHS’nin 24. maddesinde gerekse 1986 tarihli Viyana Sözleşmesi’nin 24. maddesinde uluslararası örgütlerin anlaşmalarının ya ilgili andlaşma hükümlerinde belirlenen ya da tarafların anlaşarak belirledikleri ve onayladıkları usullere göre yürürlüğe gireceği öngörülmüştür. [49] Görüldüğü gibi her andlaşmanın uluslararası hukuk bakımından yürürlüğe girmesi andlaşmanın içeriğinde belirlenen yönteme göre esas alınacaktır. Böylece her andlaşmaya göre yürürlüğe girme yöntemi farklılık arz edecektir [50].

    Son olarak yayınlanıp yürürlüğe giren andlaşmaların, Birleşmiş Milletler Sekreterliğine tescil ettirilmesi gerekir. Bundaki amaç, devletlerin “gizli andlaşma” yapmalarını önlemektir (51).

                 2.4.  Uluslararası Andlaşmaların Geçici Uygulanması

     Bir uluslararası andlaşmanın yürürlüğe girene kadar geçici şekilde uygulama bulması mümkündür. Bu uygulama andlaşmanın tamamı açısından olabileceği gibi sadece belli hükümleri açısından da olabilir. Geçici uygulama için uluslararası hukukun aradığı koşul, geçici uygulamanın andlaşmada öngörülmesi ya da görüşmeye katılan taraflar bakımından bu geçici uygulamanın başka şekilde kabul edilmiş olmasıdır [52]. Ancak devletlerin iç hukuk düzenlemeleri andlaşmaların bağlayıcılığı için onaylama ya da resmen kabul gibi hükümler içeriyorsa, geçici uygulanmanın zor olacağını söylemek mümkündür. Ancak bu konuda devletler genellikle kendi iç hukuk düzenlemelerine uyacak şekilde andlaşmaya hükümler eklemekte ya da bağlanmayı sağlayacak gerekli onayı önceden almak bu düzenlemeleri aşma yollarına gitmektedirler [53].

    Geçici şekilde uygulanmaya başlayan andlaşma metni sonradan kabul edilmemiş ise, söz konusu andlaşmanın kabul edilmediği tarih itibariyle geçici uygulama da son bulmaktadır [54].

                 2.5.  Uluslararası Andlaşmaların Tescil Edilmesi

     Yukarıda da kısaca bahsetmiş olduğumuz üzere Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıyla bir uluslararası andlaşmanın Sekretaryaya kaydettirilmesi zorunluğu getirilmiştir. Bunun amacı devletlerin gizli andlaşmalar yapmasını engellemektedir. Bu şart, Milletler Cemiyeti kapatıldıktan sonra Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın 102. maddesinde de tekrarlanmıştır [55].  Bu düzenleme gereğince Birleşmiş Milletler üyesi olan devletlerin imzalamış oldukları uluslararası andlaşmaları tescil ettirmeleri zorunlu tutulmuştur. Bununla birlikte Birleşmiş Milletler’e üye olmayan devletlerin ve Birleşmiş Milletler Örgütü ile Birleşmiş Milletler Uzmanlık Kurumları gibi uluslararası örgütlerin de bu olanaktan zorunlu olmamakla birlikte yararlanabilecekleri kabul edilmektedir [56].

    Andlaşmanın tescil edilme koşulları Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yönetmeliğinde şu şekilde belirlenmiştir;

                -Tescil edilmesi için andlaşmanın her iki devlette de yürürlüğe girmesi gerekmektedir;

                -Tescil işlemi taraflardan birisi tarafından yapılabilir;

                -Andlaşma içeriğinde değişiklik yapılmış ise tasdikli suretinin de bildirime eklenmesi gerekir;

                -Birleşmiş Milletler’in taraf olduğu ya da onun doğrudan kaydedeceği andlaşmaların Sekretarya tarafından kendiliğinden kaydedileceği

    şeklinde karar alınmıştır (57).

                3.   TÜRK HUKUKUNDA ANDLAŞMALARIN YAPILIŞ USULÜ VE YÜRÜRLÜĞE GİRİŞİ

    Anayasa’da [58] uluslararası andlaşmaların onaylanmasının uygun bulunması ile ilgili hükme yasama bölümünde yer alan 90. madde de [59]; onaylamaya ilişkin hükme ise, yürütme bölümünde yer alan 104. maddede değinilmiştir. Buradan da uluslararası andlaşmaları onaylama yetkisinin yasama      ve        yürütme          organları         arasında paylaştırıldığı anlaşılmaktadır [60].

    Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin sayıldığı ve yürütmeye ilişkin görevler arasında sayılan Anayasa’nın 104/b-5 hükmünde, “milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak” görevine yer verildiği görülmektedir [61].

    Uluslararası andlaşmaların onaylanması ile ilgili olarak diğer düzenlemeler ise, 1963 yılında yayımlanan 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun ve 1969 tarihinde yayımlanan 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun’dur [62].

    Anayasa’nın 90. maddesinin birinci fıkrasında uluslararası andlaşmaların onaylanması, TBMM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlanmıştır. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da “uygulama andlaşmalarının” ve “kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan andlaşmaların” bu durumun istisnasını oluşturduğu belirtilmiş ve bu tür andlaşmalarda uygun bulma kanununa gerek olmadığı ifade edilmiştir. Anayasa değişikliğinden önce bu andlaşmalar Bakanlar Kurulu tarafından onanmakta ve yürürlüğe konmaktadır. Anayasa’nın 90. maddesinin üçüncü fıkrasında dolaylı olarak anlatılan bu durum, 244 sayılı kanunun 3. maddesinin üçüncü fıkrasında;

    “2 nci maddenin 2, 3 ve 4 üncü fıkraları gereğince bir milletlerarası andlaşmanın onaylanmasının veya buna katılmanın uygun bulunmasına dair bir kanun çıkarılması zorunluğu yoksa ve bu andlaşmanın onaylanması veya buna katılma bir Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olursa, bu andlaşmanın onaylanmasının veya buna katılmanın uygun bulunması hakkında kanun çıkarılamaz” hükmüne yer verilmek suretiyle açıkça ortaya konulmuştur.

    Yapılan Anayasa değişliği ile bu kanun 2/7/2018 tarihli 703 sayılı KHK’nin 181’inci maddesiyle, “Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun”un adı “Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” şeklinde değiştirilmiştir.  Bu değişiklik ile kanunun 3. maddesi de yürürlükten kaldırılmıştır.

    Andlaşmalarla ilgili bir diğer düzenleme de 90. maddenin ikinci fıkrasına giren andlaşma türleri için, yayımlarından itibaren iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bilgi verilmesi durumudur. 90. maddenin dördüncü fıkrası ile “Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır” hükmüne yer verilerek de bu tür durumlarda TBMM tarafından bir uygun bulma yasasına gerek olacağı ifade edilmek istenmiştir [63].

    90. maddenin uzun, karışık ve tüm sorulara cevap veremeyecek nitelikte olması eleştiri konusu olmuştur. Ayrıca andlaşmaların onaylanması konusunu düzenleyen 244 sayılı kanun hükümleri de ihtiyaca cevap veremeyecek kadar karışık ve yanlış anlamalara açıktır [64].  Bir başka tartışma 90. maddenin ikinci ve üçüncü maddeleri arasındaki farkın kolayca anlaşılamadığıdır. ARMAĞAN’a göre [65]; bu konudaki eksiklik üçüncü fıkranın son cümlesinde; ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendirmeyen andlaşmalar yayınlanmadan da yürürlüğe konulabilir şeklinde bir açıklamayla giderilebilir.

    Yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere Anayasa’nın 90. maddesinin 2. ve 3. fıkralarıyla bazı andlaşmaların uygun bulma yasasına gerek olmadığı 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı kanunun bu görevin Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğinin öngörülmesi nedeniyle uygun bulma yasası getirilmeyen andlaşmalar 14 Haziran 2018 tarihinden önce Bakanlar Kurulunca kabul edilmekte ve Cumhurbaşkanınca onaylanmaktaydı. 2017 referandum kararı ile Bakanlar Kurulu’na verilen yetkinin ortadan kalkması nedeniyle bu yetki Cumhurbaşkanına verilmiştir.

    Bu kapsamda Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 2/1. maddesinde andlaşmaların Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanacağı öngörülmektedir. Aynı Kararnamenin aynı maddesinin 2. ve 3. fıkrasında belirtilen haller dışında kalan andlaşmalar için TBMM’ce uygun bulma yasası gerekeceği düzenlenmiştir [66].  Görüldüğü üzere eskiden Bakanlar Kurulu’nun kabulü ile Cumhurbaşkanınca onaylanan andlaşmaların bundan sonra doğrudan Cumhurbaşkanlığınca onaylanacağı kabul edilmiştir [67].

    TBMM’ce uygun bulma yasası çıkarılmasından ve Cumhurbaşkanının bu andlaşmayı onaylamasından sonra andlaşma Resmî Gazete’de yayımlanır [68].

    Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan onaylanan andlaşmaların yayımlanması zorunlu olanlar Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak iki ay içinde Dışişleri Bakanlığı tarafından TBMM’nin bilgisine sunulur [69].

    Bir andlaşmanın iç hukukumuz bakımından yürürlüğe girebilmesi, bu andlaşmanın Türkiye’yi uluslararası düzeyde bağlaması sonucunu doğurmamaktadır. Türkiye’nin bir andlaşma ile uluslararası düzeyde bağlanabilmesi ve andlaşmanın yürürlüğe girmesi için karşı taraflarca da ulusal hukukun gereği onay işlemlerinin yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Ancak bu karşılıklı işlemler tamamlandıktan sonra onay belgelerinin değişimi sonucunda Türkiye bu andlaşma ile bağlanmış olacak ve anılan andlaşma yürürlüğe girmiş olacaktır [70].

    Av. Gülden Mehmed Altın

    Kaynakça:

    1. PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Ankara, 2020, s. 45.

    2. PAZARCI, s. 45.

    3. AYBAY, Rona/ ORAL, Elif, Kamusal Uluslararası Hukuk, İstanbul, 2016, s. 55.

    4. CLAPHEM, Andrew, Brierly’s Law Nations-An Introduction to the Role of International Law in International Realitions, ABD, Oxford University Press, Seventh Edition, 2012, s. 182.

    5. MALANCZUK, Peter, Akehurst’s Modern Introduction to International Law, New York, Routledge Taylor & Francis Group, Seventh  Revised Edition, 1997, s. 130.

    6. MALANCZUK, s. 131.

    7. MALANCZUK, s. 131.

    8.PAZARCI, s. 53; AYBAY/ORAL, s. 59-60; VAHS’nin 7. Maddesinde;

    “Madde 7 -Yetki belgesi

    1. Bir andlaşma metninin kabulü veya tevsiki amacıyla veya Devletin bir andlaşma ile bağlanma rızasını açıklaması amacıyla bir kişinin bir Devleti temsil ettiği şu hallerde kabul edilir:

    a- uygun bir yetki belgesini gösterdiği zaman; veya

    b- ilgili Devletlerin uygulamasından veya diğer şartlardan niyetlerinin o şahsın bu amaçlar için Devleti temsil ettiğini kabul etmek ve yetki belgesini bertaraf etmek olduğu ortaya çıktığı zaman;

    2. Görevleri gereği ve yetki belgesine başvurmaksızın aşağıdaki kişilerin Devletlerini temsil ettikleri kabul edilir:

    a- Devlet Başkanı, Hükümet Başkanı ve Dışişleri Bakanları, bir andlaşmanın akdi ile ilgili her türlü işlemin yapılması amacıyla;

    b- Diplomatik misyon başkanları, kendilerini akredite eden Devletle akredite oldukları Devlet arasındaki bir andlaşmayı metin olarak kabul etmesi amacıyla;

    c- Devletler tarafından bir milletlerarası konferans veya bir milletlerarası örgüt veya organlarından birine akredite olan temsilciler, o konferansta, örgütte veya organda bir andlaşma metnini kabul etmek amacıyla.”

    9. VAHS’nin 8. Maddesi;

    “Madde 8 - İzinsiz yapılan bir işleme sonradan icazet verilmesi

    Yedinci maddeye göre bir Devleti temsil etmeye mezun kabul edilmeyecek bir kişinin bir andlaşmanın akdedilmesi ile ilgili olarak yaptığı bir işlem, o Devletçe daha sonra teyid edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz”

    10. PAZARCI, s. 54.

    11. CONFORTİ, Benedetto/LABELLA, Angelo, An Introduction to International Law, Martinus Nijhoff Publishers, Boston, 2012, s. 52.

    12. AYBAY/ORAL, s. 59.

    13. PAZARCI, 54.

    14. PAZARCI, 58.

    15. VAHS’nin 9/1 maddesinde;

    “Metnin kabulü (adoption)

    1. Bir andlaşma metninin kabulü, 2. paragraf hükümleri saklı kalmak üzere, andlaşmanın hazırlanmasına katılan bütün Devletlerin rızasıyla olur”

    16. PAZARCI, s. 57.             

    17. CAŞIN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları, İstanbul, 2019, s. 514.

    18. VAHS’nin 10. Maddesinde;

    “Metninin tevsiki (authentication)

    Bir andlaşma metni aşağıdaki hallerde sarih ve kat'i olarak tespit edilir:

    a - metinde öngörülebilecek bir usulle veya andlaşmanın hazırlanmasına katılan Devletlerin üzerinde mutabık kaldıklan bir usulle;

    b - böyle bir usul yoksa, bu Devletlerin temsilcilerinin andlaşma metnini veya metni içine alan bir Konferans Nihai Senedini imzalamaları, ad referandum imzalamaları veya parafe etmeleri ile.”

    19. PAZARCI, s. 60; TOKLU, Vefa, Uluslararası İlişkiler, Ankara, 2004, s. 293.

    20. PAZARCI, 60.

    21. PAZARCI, 60.

    22. KORKMAZ, Fatma Betül, “Uluslararası Andlaşmaların Sona Erdirilmesi ve Yürürlüğün Askıya Alınması”, İstanbul, 2020, s. 24.

    23. VAHS 12. Maddesinde; 

    “Andlaşma metninde imzanın bağlayıcı etkiye sahip olduğu öngörülmüşse;

    Görüşmeci devletlerin imzanın bağlayıcı etkiye sahip olduğu noktasında mutabık kaldıkları tespit edildiğinde;

    Görüşmeler sırasında veya taraf temsilcisinin yetki belgesinden, adına imza konulan devletin imzanın bağlayıclığına ilişkin iradesi anlaşılıyorsa”.

    VAHSm.12/2’de ayrıca, andlaşmanın parafe edilmesinin (initialing) tarafların ortak kararı mevcutsa bağlayıcılık açısından imza ile aynı işlevi gördüğü ve ad referandum imzaya, imzacı devlet tarafından sonradan onay verilmesiyle andlaşmanın bağlayıcı sonuç doğurabilmesinin mümkün olduğu ifade edilmiştir.

    24. AYBAY/ ORAL, s. 65; KAYA, İslam Safa, Uluslararası Hukuk Temel Bilgiler, Ankara, 2017, s.22.

    25.   VAHS m.13’ün amacı, anlaşmaların yapılmasıyla ilgili uluslararası prosedürü basitleştirerek, bir anlaşmayı oluşturan basit bir mektup değişimi aracılığıyla andlaşma ile bağlanma rızasının sonuç doğurmasını mümkün kılmaktır. Belge değişimi uygulamada genellikle, diplomatik veya akredite edilmiş temsilciler arasında mektup değişimi (letters or notes) şeklinde olmaktadır; Olivier Corten, Pierre Klein, The Vienna Convention on The Law of Treaties/ A Commentary, Vol. II, New York, Oxford University Press, 2011, s.248-9. (KORKMAZ, s. 25 Atfen)

    26. Uluslararası andlaşmalara bağlayıcılık kazandırılması açısından iki ardışık eylemin yerine getirilmesini gerektiren (imzanın ardından bir onaylama belgesinin tevdi edilmesi gibi) prosedürler ile tek bir eylem gerektiren daha az resmi veya basitleştirilmiş prosedürler (bir andlaşma teşkil edenbelgelerin teati edilmesi gibi) arasında hiyerarşi kurulmamıştır; Alexandru Bolintineanu, “Expression of Consent to be Bound by a Treaty in the Light of the 1969 Vienna Convention”, American  Journal of International Law, Vol.68, No.4, 1974, s. 673-674 (KORKMAZ, s. 25 Atfen)

    27. ROGOFF, Martin A., The International Legal Obligations of Signatories to An Unratified Treaty, Maine Law Review, Vol.32: 263, 1979, s.266.

    28. KORKMAZ, s. 26.

    29. KAYA, s. 23; pazarcı, s. 62-63.

    30. KORKMAZ, s. 26.

    31. VAHS’nin 18. Maddesinde;

    “Yürürlüğe girmeden önce andlaşmanın konu ve amacını ortadan kaldırmama yükümü:

    Bir Devlet, aşağıdaki hallerde bir andlaşmanın konu ve amacını ortadan kaldıracak hareketlerden kaçınmak mecburiyetindedir:

    a-         onaya, kabule, veya tasvibe bağlı olarak andlaşmayı imzaladığı zaman veya andlaşma teşkil eden belgeleri teati (değiş-tokuş) ettiği zaman, andlaşmaya taraf olmamak niyetini açıklığa kavuşturmuş oluncaya kadar; veya

    b-         andlaşma   yürürlüğe   girinceye   kadar   veya   bu   yürürlüğe   girmenin   gereksiz   yere geciktirilmemesi şartıyla, andlaşmayla bağlanma rızasını açıkladıktan sonra.”

    32. ROGOFF, s. 272.

    33. KORKMAZ, s. 27.

    34. VAHS’nin 14/2 maddesinde,

    “2. Bir Devletin bir andlaşmayla bağlanma rızası onayınkine benzer şartlar altında kabul veya tasviple de açıklanır”

    35. TÜTÜNCÜ, Ayşe Nur/ARIKOĞLU, Enver/ AKÜN, Veda Neslihan/ BAŞKARACAOĞLU, Elif, Toluner Milletlerarası Hukuku, İstanbul, 2017, s. 109.

    36. TÜTÜNCÜ/ARIKOĞLU/ AKÜN/ BAŞKARACAOĞLU, s. 107.

    37. KORKMAZ, s. 28.

    38. VAHS 15. maddesinde andlaşmayla bağlanma rızasının katılma yöntemiyle açıklanmasının söz konusu olduğu durumlar;

    “a-        andlaşma, bu rızanın katılma yoluyla açıklanacağını öngördüğü zaman;

    b-         görüşmeci Devletlerin bu rızanın o Devletçe katılma yoluyla açıklanabileceği hususunda mutabık oldukları başka türlü tespit edildiği zaman; veya

    c-         bütün taraflar daha sonra bu rızanın o Devlet tarafından katılma yoluyla açıklanabileceği hususunda mutabık kaldığı zaman”

    39. TÜTÜNCÜ/ARIKOĞLU/ AKÜN/ BAŞKARACAOĞLU, s. 108.

    40. TREATİES, Jan Klabbers, Conclution and Entry İnto Force, Max Planck Encyclopedia of Public International Law, 2006, s. 102.

    41. PAZARCI, s. 67.

    a.VAHS 24. Maddesinde;

    “Yürürlüğe girme:

    1.         Bir andlaşma, kendisinin öngördüğü veya görüşmeci Devletlerin mutabık kalabilecekleri tarzda ve tarihte yürürlüğe girer.

    2.         Böyle bir hüküm veya mutabakat yoksa, andlaşma bütün görüşmeci Devletler için andlaşma ile bağlanma rızası tespit edilir edilmez yürürlüğe girer.

    3.         Andlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonraki bir tarihte bir Devletin andlaşma ile bağlanma rızasını açıklaması halinde, andlaşma aksini öngörmedikçe, o Devlet bakımından andlaşma o tarihte yürürlüğe girer.

    4.         Bir andlaşma metninin tevsiki, Devletlerin andlaşma ile bağlanma rızasının tespit edilmesi, yürürlüğe giriş tarzı veya tarihi, çekinceler, depoziter makamının işlevleri ve andlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce zorunlu olarak ortaya çıkan diğer meseleleri düzenleyen hükümleri, andlaşma metninin kabulü (adoption) zamanından itibaren uygulanır”.

    43. PAZARCI, s. 71.

    44. PAZARCI, s. 67.

    45. PAZARCI, s. 71.

    46. PAZARCI, s. 67.

    47. PAZARCI, s. 67-68.; GÖZLER, Kemal, “Uluslararası Andlaşmaları Akdetme ve Onaylama Yetkisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 56, No 2, Nisan-Haziran 2001, s.71-101.

    48. PAZARCI, s. 68.

    49. PAZARCI, s. 68.

    50. PAZARCI, s. 69.

    51. PAZARCI, S.68; GÖZLER, S. 100.

    (1) VAHS’nin 25. Maddesinde;

    “ Geçici uygulama

    1. Bir andlaşma veya bir andlaşmanın bir bölümü

    a - Andlaşmanın kendisi öngörürse veya - görüşmeci Devletler başka bir tarzda böyle mutabık kalırlarsa, andlaşma yürürlüğe girinceye kadar geçici olarak uygulanır.

    2. Andlaşma başka türlü öngörmedikçe veya görüşmeci Devletler başka türlü mutabık kalmadıkça, bir andlaşmanın veya bir andlaşmanın bir bölümünün bir Devlet bakımından uygulanmasına, o Devlet, aralarında geçici olarak andlaşmanın uygulandığı diğer Devletleri andlaşmaya taraf olmamak hususundaki niyetinden haberdar ederse, son verilecektir.”

    52. PAZARCI, s. 72.

    53. PAZARCI, s. 72.

    54. PAZARCI, s. 72.

    55. Birleşmiş Milletler Andlaşmasının 102. Maddesinde;

    “1.İşbu   Antlaşmanın   yürürlüğe   girmesinden   sonra, Birleşmiş Milletleríin herhangi bir   üyesi tarafından yapılan her uluslararası sözleşme ya    da anlaşma, mümkün olan   en kısa s ürede   Sekretarlikte tescil edilecek ve Sekretarya tarafından yayımlanacaktır.

    2.İşbu maddenin 1. fıkrası hükümleri uyarınca kütüğe işlenmemiş bir uluslararası sözleşme ya da anlaşmanın taraflarından herhangi biri, söz konusu sözleşme ya da anlaşmayı Birleşmiş Milletlerí’in bir organı önünde ileri süremez.”

    56. PAZARCI, s. 7.

    57. 14.12.1946 tarih ve 97 (1) sayılı; 1.12.1949 tarih ve 364 B (IV) sayılı, 12.12.1950 ve 482 (V) sayılı kararı (PAZARCI, s. 73 Atfen)

    58. 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (RG 09.11.2982 tarihli ve 17863 Sayılı).

    59. Anayasa’nın 90. Maddesinde;

    “D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

    Madde 90 – Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

    Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.

    Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.

    Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

    Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

    60. SERİM, Bülent, “Uluslararası Andlaşmaların Onaylanması ve Denetlenmesi”, Amme İdaresi Dergisi, C 26, 19-43, s.23.

    61. Anayasa’nın 104.maddesinde;

    “…Milletlerarası andlaşmaları onaylar ve yayımlar…”

    62. ÖZDOĞAN, Nursen Gülay, “Türk Hukukunda Uluslararası Andlaşmaların Onaylanması ve Değeri Meselesi”, Ankara, 2014, s. 33.

    63. ÖZDOĞAN, s. 34.

    64. ÇELİK, Edip, “NATO Sözleşmesi ve Yargı Yetkisi” Yön Dergisi, Y 3, S 78, 1964, s. 108.

    65. ARMAĞAN, Servet, “1982 Anayasasında Uluslararası Andlaşmaların İmzalanması ve Onaylanması Sistemi”, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 17, 2000, s.354.

    66. Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 2. Maddesinde;

    “MADDE  2-(1) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmalar Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanır. Bir milletlerarası andlaşmanın onaylanması veya bunlara katılma, ikincive üçüncü fıkralarda belirtilen haller dışında, onaylamanın veya katılmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir kanunla uygun bulunmasına bağlıdır.(2)  Milletlerarası  bir  andlaşmaya dayanılarak  yapılan  uygulama  andlaşmaları  ile  kanunun verdiği  yetkiye  dayanılarak  yapılan  ekonomik,  ticari  veya  teknik  andlaşmalar Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan onaylanır.(3) Ekonomik,  ticari  veya  teknik  münasebetleri  düzenleyen  ve  süresi  bir  yılı  aşmayan andlaşmalardan; Devlet  maliyesi  bakımından  yüklenme  gerektirmeyen, kişi  hallerine  ve  Türk vatandaşlarının yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmayan andlaşmalar Cumhurbaşkanınca doğrudan onaylanır.(4)  Türk  kanunlarına  değişiklik  getiren hükümler  içeren her  türlü milletlerarası  andlaşmanın onaylanması veya  bunlara  katılma,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  tarafından  onaylamanın veya katılmanın uygun bulunmasına ilişkin bir kanun çıkarılmasına bağlıdır.”

    67. PAZARCI, s. 77.

    68. Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 4. Maddesinde;

    “MADDE 4-(1)  İkinci  fıkrada  belirtilenlerin  dışında  kalan  milletlerarası  andlaşmaların onaylanmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı ile andlaşmanın Türkçe metni ve andlaşmada belirtilen muteber dil veya dillerden biri ile yazılmış metni Resmî Gazete’de yayımlanır.(2) Milletlerarası bir andlaşmaya veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak Cumhurbaşkanınca yapılan teknik veya idari nitelikteki andlaşmalar; a) İktisadi veya ticari nitelikte olmamak, b)Özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin haklarını ilgilendirmemek, c) Türk kanunlarına değişiklik getirmemek, kaydıyla Resmî Gazete’de yayımlanmayabilir. Bu fıkrada belirtilen andlaşmaların onaylanmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararları da Resmî Gazete’de yayımlanmayabilir.”

    69. Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 6. Maddesinde;

    “MADDE  6-(1)   Onaylanmanın veya katılmanın Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunlu olan andlaşmalar, Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilir.

    (2)  Cumhurbaşkanı kararı ile doğrudan onaylanan andlaşmalardan yayımlanması zorunlu olanlar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.”

    70. PAZARCI, s. 79.

    Yazı kaynağı : www.ozgunlaw.com

    İstanbul Sözleşmesi

    İstanbul Sözleşmesi

    İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir.

    Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından desteklenmektedir ve taraf devletleri hukukî olarak bağlar. Sözleşmenin beş temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir. Kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir.[1]

    Kapsam ve önemi[değiştir | kaynağı değiştir]

    Sözleşme müzakerelerinde Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki uluslararası birçok antlaşma ve tavsiye metinleri değerlendirilerek sözleşmenin taslağı hazırlandı.[not 2] Sözleşmenin giriş kısmında şiddetin neden ve sonuçlarının yarattığı menfi durumlar değerlendirilmektedir. Buna göre kadına yönelik şiddet tarihsel bir olgu olarak tanımlanıp şiddetin cinsiyet eşitsizliği ekseninde doğan güç ilişkilerinden kaynaklandığına değinilmektedir. Bu dengesizlik kadınlara yönelik ayrımcı muameleye neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyeti toplum tarafından kurgulanmış davranış ve eylem hâli olarak niteleyen metinde kadına yönelik şiddet insan hakkı ihlâli olarak değerlendirilmektedir ve şiddet, cinsel istismar, taciz, tecavüz, zorla ve erken yaşta evlendirilme ile namus cinayetleri gibi durumların kadınları toplumda "öteki" durumuna getirdiği ifade edilmektedir. Sözleşmedeki şiddet tanımı Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi'nin (CEDAW) 19. tavsiyesi ve Kadınlara Yönelik Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Bildirgesi’nin tanımıyla benzerlik göstermekle beraber psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet ibareleri de ayrıca eklenmiştir. Sözleşme'nin bu konudaki tavsiyesi kadın ve erkek eşitliğini sağlamanın kadına yönelik şiddetin önüne geçeceği yönündedir.[3] Bu tanım sonrasında sözleşme, taraf devletlere şiddeti önleme yükümlülüğü getirmektedir. Açıklayıcı metinde cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş, sağlık ve engellilik durumu, medeni hâl, göçmen ve mültecilik gibi durumlarda ayrımcılık yapılmaması gerektiği vurgulanmaktadır.[4] Bu kapsamda kadınların, aile içinde erkeklere oranla çok daha fazla şiddete maruz kaldıkları göz önünde tutularak, kadın mağdurlar için destek servislerinin kurulması, özel tedbirlerin alınması ve daha fazla kaynak aktarılması gerektiği belirtilmekte ve bu durumun erkekler için ayrımcılık olmadığına işaret edilmektedir.[5]

    Uluslararası hukukta kadına karşı şiddeti ya da ayrımcılığı yasaklayan pek çok uluslararası düzenleme bulunmakla birlikte, İstanbul Sözleşmesi kapsamı ve oluşturduğu denetim mekanizmasıyla ayırt edici bir özelliğe sahiptir. Sözleşme, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık konularında o güne kadar yapılmış en kapsamlı tanımlara yer vermiştir.[6]

    İçeriği[değiştir | kaynağı değiştir]

    İstanbul Sözleşmesi, imzacı devletlere, toplumsal cinsiyet eşitliği ekseninde kapsayıcı hüviyette politikalar üretip uygulaması, bunu sağlamak adına daha fazla ekonomik kaynak tesis edilmesi, kadına yönelik şiddetin boyutu hakkında istatistik verilerinin toplanması ve kamuoyu ile paylaşılması, şiddeti önleyecek toplumsal zihniyet değişikliğinin yaratılması sorumluluğunu yüklemektedir. Bu yükümlülükteki temel beklenti ve koşul bunun hiçbir şekilde ayrım yapılmadan tesis edilmesi yönündedir. Bu kapsamda taraf devletler şiddeti önlemek için farkındalık yaratmalı, sivil toplum kuruluşları ve ilgili kurumlarla işbirliği yapmalıdırlar (Madde 13-8). Ayrıca eğitim (Madde 14), uzman kadroların kurulması (Madde 15), önleyici müdahale ve tedavi süreçleri (Madde 16), özel sektör ve medyanın dahli (Madde 17), mağdur kişilerin hukuki yardım alma hakkı (Madde 57) ve izleme kurulu (Madde 66) mekanizmalarının sağlanması taraf devletlerin sorumluluğu altındadır.[7]

    Sözleşme ağırlıkla kadına yönelik şiddeti önleme amacı gütse de Madde 2'de belirtildiği üzere hane halkının tüm üyelerini kapsamaktadır. Buna göre Sözleşme sadece kadınlara yönelik değildir, çocuklara karşı şiddet ve çocuk istismarının önlenmesini de amaçlamaktadır. 26. Madde bu kapsamda belirlenmiştir ve maddeye göre taraf devletler şiddet mağduru olan çocukların haklarını korumalı ve yaşanan menfi duruma karşı yasal düzenlemeler ile psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri sağlamalı, önleyici ve koruyucu tedbirler almalıdır. 37. Madde ise çocuk yaşta evliliğin ve zorla evlendirmelerin suç sayılması için yasal dayanaklar oluşturulması yükümlülüğünü belirtmektedir.[7]

    12 bölüme ayrılmış, 80 maddeden oluşan Sözleşme genel olarak Önleme, Koruma, Yargılama/Kovuşturma ve Bütüncül Politikalar/Destek Politikaları ilkelerini savunmaktadır.

    Önleme[değiştir | kaynağı değiştir]

    Sözleşme toplumsal cinsiyet, cinsiyet dengesizliği ve güç ilişkilerindeki mevcut duruma dayalı şiddetin mağdurlarından "kadına" ayrıca dikkat çekmekle beraber çocukların korunmasını da içermektedir. Sözleşmede kadın terimi sadece yetişkinleri değil 18 yaşından küçük kız çocuklarını da kapsamakta ve bu doğrultuda uygulanacak politikaların nasıl olacağını belirlemektedir. Şiddeti önleme sözleşmenin öncelikli vurgusudur. Bu doğrultuda taraf devletlerden kadınları toplumsal yapıda daha dezavantajlı duruma getiren her türlü düşünce, kültür ve politik uygulamaların sonlandırmasını beklemektedir. Bu kapsamda cinsiyet rolleri ekseninde şekillenmiş düşünce kalıplarının, kültür, töre, din, gelenek veya "sözde namus" gibi kavramların yaygın durumdaki şiddet hâline gerekçe olmasının önüne geçilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması, taraf devletin yükümlülüğü altındadır. Bu önleyici tedbirlerde referans noktası olarak asli insan hak ve özgürlüklerinin temel alınması gerektiği belirtilmektedir (Madde 12).[8]

    Sözleşmede taraf devletler şiddet çeşitlerinin ve şiddetin kadın ve çocuklar üzerindeki etkisi hakkında halkın farkındalığını arttırıcı kampanya ve programları çeşitli kuruluşlar (örneğin STK ve kadın dernekleri gibi) ile işbirliğiyle yaygınlaştırıp uygulanması yükümlülüğünü getirmektedir. Bu doğrultuda ülkedeki eğitim kurumlarının tüm seviyelerinde toplumsal farkındalığı oluşturacak müfredat ve izlencelerin takip edilmesi, şiddete karşı toplumsal bilincin sağlanması ve yaşanan şiddet süreçlerinde; şiddetin önlenmesi ve tespit edilmesi, kadın erkek eşitliği, mağdurların ihtiyaçları ve haklarının yanı sıra ikincil mağduriyetlerin önlenmesi konularında uzman kadroların oluşturulması gerekliliği belirtilmektedir. Taraflar aile içi şiddet ve cinsel suçların önlenmesinde ve tekrarlanmaması konusunda yasal tedbirleri alma sorumluluğu altındadır ve aynı zamanda özel sektörü, bilişim sektörü ve basın-yayını kadına şiddeti önlemek ve kadın onuruna saygıyı arttırmak için politikaların oluşturulup uygulanmasına ve kendi kendini düzenleyici standartların belirlenmesine teşvik edecektir (Madde 12-17).[9]

    Koruma ve destek[değiştir | kaynağı değiştir]

    Sözleşmenin koruma ve destek bölümü, mağdurların yaşadığı olumsuz durumların yinelenmemesi için alınacak önlemlere ve yaşanan mağduriyetler sonrasındaki destek hizmetlerinin gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Şiddet mağdurlarının korunması ve destek alabilmesi hususunda alınacak yasal tedbirler sözleşmenin IV. Bölümünde belirlenmiştir. Sözleşmede çerçevesi çizilen şiddete karşı taraf devletler mağdur ve tanıkları koruyup desteklemeliyken bu çerçevede yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel yönetimler (valilik vb.) gibi devlet kurumlarıyla beraber STK ve ilgili diğer kuruluşlarla etkin ve etkili bir işbirliği tesis edilmelidir. Koruma ve destek safhasında mağdurlar için temel insan hak ve özgürlükleri ile emniyetine odaklanılmalıdır. Sözleşmenin bu bölümünde şiddet mağduru kadınların desteklenmesi ve ekonomik bağımsızlıklarının amaçlanması maddesi de bulunmaktadır. Taraf devletler mağdurlara yasal hakları ve alabilecekleri destek hizmetleri hakkında bilgilendirme yapmalıdır, bu "zamanında" yapılmalı ve aynı zamanda anlaşılabilir dille yeterli seviyede olmalıdır. Sözleşmede mağdurların alabilecekleri destek hizmetleri hakkında örnekler de sunulmaktadır. Bu çerçevede mağdurlara gerektiğinde yasal ve psikolojik danışmanlık (uzman desteği), ekonomik yardım, barınacak yer sağlama, sağlık hizmeti, eğitim, öğretim ve istihdam sağlanması gerektiği belirtilmektedir. 23. Madde mağdurlardan kadın ve çocuklara uygun ve korunaklı kadın sığınmaevlerinin olması gerektiğini ve mağdurların kolayca bu hizmetlerden yararlanabilmelerine vurgu yapılmaktadır. Bir sonraki madde ise şiddet mağdurlarının kesintisiz destek alabilecekleri telefon yardım hatları tavsiyesi bulunmaktadır.[10]

    Cinsel şiddet mağdurları için koruma ve destek hizmeti sağlama yükümlülüğü taraf devletlerce yerine getirilmelidir. Cinsel şiddet mağdurlarına tıbbi ve adli tıp muayenesi yapmak, yaşanan travma için destek ve danışmanlık hizmetleri tesis etmek ve tecavüz mağdurları için kolayca erişilebilen kriz merkezlerinin oluşturulması taraf devletlerden alması beklenen yasal tedbirler olarak sıralanmaktadır (Madde 25). Keza, türü fark etmeksizin çerçevesi çizilen şiddetin ve yaşanabilecek olası mağduriyetlerin (potansiyel mağduriyetler) yetkili kurumlara iletilmesini teşvik etmek ve buna uygun bir ortam sağlamak da sözleşmenin gerektirdiği yasal tedbirler arasındadır. Yani şiddet mağdurları ile kendisini tehdit altında hissedenlerin durumlarını yetkili kurumlara bildirmesi teşvik edilmektedir. Ayrıca "Önleme" kısmında belirtilen uzman kadroların oluşturulmasını müteakip, bu kadrolardan "böyle bir şiddet eyleminin gerçekleştirildiğini ve müteakip ciddi şiddet eylemlerinin gerçekleştirilebileceği" şeklindeki değerlendirmelerinin yetkili üst kurumlara bildirilmesinin önünde de herhangi bir engel olmamalıdır. Bu değerlendirmelerin yaşanan mağduriyetler ve olası mağduriyetlerin engellenmesi hususundaki önemine de 28. Maddede değinilmektedir. Şiddetin çocuk tanıkları için alınması gereken yasal tedbirler ve uygulanması gereken destek hizmetleri 26. Maddede ayrıca ele alınmaktadır.[11]

    Yasal tedbirler[değiştir | kaynağı değiştir]

    Sözleşmede belirlenen esaslara ilişkin hukuki yol ve tedbirler V. Bölüm'de belirtilmiştir. Bu kapsamda taraf devletler mağdurun saldırgana karşı her türlü hukuki desteği alabilmesine olanak sağlamalıdır. Bu izlencede uluslararası hukukun genel ilkeleri referans alınmalıdır. Taraflar risk içeren durumlarda mağduru veya risk altındaki kişiyi korumak için şiddet failini uzaklaştırma yönünde yasal tedbirleri almalıdırlar. Ayrıca taraflar soruşturma süresince mağdurun cinsel geçmişi ve davranışlarıyla ilgili detayların davayla ilgisi olmadıkça dâhil edilmemesini sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür.[12]

    Sözleşme şiddet mağdurları için faillere karşı tazminat hakkını getirmektedir (Madde 30), taraf devletler bu hak için yasal tedbirleri almalıdırlar. Şiddetin yarattığı hasarı, fail ya da kamuya ait devlet sağlık ve sosyal sigortası (SGK vb.) karşılamıyorsa ve ciddi boyutta bedensel yaralanma veya ruhsal bozukluğun olması durumunda mağdura yeterli devlet tazminatı sağlanmalıdır. Bu çerçevede "mağdurun emniyetine gereken dikkat sarf edilmesi koşuluyla, Tarafların, söz konusu tazminatın, fail tarafından verilen tazminat kadar azaltılması talep etmesi" de imkân dâhilindedir. Şiddet mağdurunun öznesi bir çocuksa şayet, çocuğun velayeti ve ziyaret haklarının belirlenmesine ilişkin yasal tedbirler alınmalıdır. Bu kapsamda taraflar velayet ve ziyaret süreçlerinde mağdurların emniyetini sağlamakla yükümlüdür. 32 ve 37. Madde çocuk ve erken yaşta evlilikler ile zorla evlendirmelerin geçersiz kılınması ve sona erdirilmesi için yasal tedbir vurgusu yapmaktadır.[13] 37. Madde bir çocuğu veya yetişkini evliliğe zorlamaya karşı cezai işlem yükümlülüğü getirmektedir.[14] Bir kadını sünnete zorlamak ve teşvik etmek sözleşmede çerçevesi çizilen şiddet örnekleri arasındayken; bir kadının önceden bilgilendirilmiş olurunu almadan kürtaja zorlamak, maruz bırakmak ve bu süreçlerde kadının doğal üreme kapasitesine maksatlı olarak son vermek de sözleşmede cezai yasal tedbirler gerektiren eylemler olarak tanımlanmıştır. Taraf devletler bu durumlara karşı önlem almakla yükümlüdür.[15]

    Taciz, bunun muhtelif türleri ve psikolojik şiddet, fiziksel şiddet ve tecavüzün cezai karşılığının taraf devletlerce sorumluluğu sözleşmede 33 ila 36. Maddeler arasında ve 40 ve 41. Maddelerde yer almaktadır. Buna göre taraflar bireylerin ruhsal durumunu bozacak zorlama ve tehditlere karşı yasal tedbirleri almak zorundadır. Taraf devletler bireylerin kendilerini güvende hissetmemesine neden olan tacizin her türlüsüne karşı yasal tedbirleri almalıdır. Tecavüz de dâhil olmak üzere her türlü cinsel şiddete karşı faillerin cezalandırılmasını sağlayacak etkin yasal tedbirleri almak tarafların yükümlülükleri altındadır. Bu yükümlüğü ele alan 36. Maddede, "başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek" ve "bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek" ile bir insanı rızası olmaksızın üçüncü bir şahısla cinsel nitelikte bir eyleme zorlamak, teşvik etmek ve yeltenmek cezalandırılması gereken eylemler olarak çerçevesi çizilmiştir.[16]

    Bireyin onurunu ihlâl eden ve bu amaçla gerçekleştirilen; aşağılayıcı, düşmanca, hakaretamiz, küçük düşüren veya saldırgan bir özellik taşıyan durum ve ortamlar ile cinsel nitelikte sözlü veya sözlü olmayan ya da fiziksel davranışlar da sözleşmede tarafların cazai yaptırım sağlaması ve yasal tedbir almasını gereken menfi durumlar olarak nitelenmektedir.[17]

    Bütüncül politikalar[değiştir | kaynağı değiştir]

    İstanbul Sözleşmesi tanımlayıp çerçevesini çizdiği şiddetin her çeşidine karşı taraf devletlerden yasal tedbir yükümlülüğünü getirmektedir.[not 3] Şiddete karşı uzun vadeli ve etkin bir çözüm için daha kapsamlı ve koordineli bir devlet politikasının uygulanması izlencesi paylaşılmaktadır. Bu noktada alınması gereken "tedbirler" kapsamlı ve koordineli politikaların bir parçası olmalıdır. İzlencede finansal ve insan kaynaklarının tahsis edilmesi, kadına karşı şiddetle mücadele içinde olan sivil toplum kuruluşlarıyla etkin bir işbirliğinin olmasına vurgu yapılmaktadır. Taraflar, sözleşmenin muhtevasını belirlediği şiddeti önleyecek ve mücadele edecek politika ve tedbirlerin koordinesi/uygulanması/izlenmesi ve değerlendirmesinden "sorumlu bir kurum" belirlemeli ya da kurmalıdır.[18]

    Sözleşmede çerçevesi çizilen şiddete karşı taraf devletlerden önleyici/koruyucu yasal tedbir almaları gerektiği genel olarak her ana başlık ve maddede belirtilmektedir. Bu tedbirler belirlenen suçlara karşı etkili, orantılı ve caydırıcı olmalıdır. Keza hüküm giymiş faillerin izlenmesi ve kontrol altında tutulması taraf devletlerin alabileceği diğer tedbirler kapsamında örnek gösterilmiştir. Şayet mağdur bir çocuksa ve çocuğun güvenliği sağlanmıyorsa velayet haklarının alınması önerisi de bulunmaktadır.[19]

    Sözleşmede alınacak yasal tedbirlerin oranına ve ağırlıklarına dair atıflar da mevcuttur. Buna göre suçun kanunlarca kabul edilen eş, eski eş ya da birlikte yaşanan bireye karşı, aile üyelerinden biri tarafından, mağdurla beraber yaşayan biri tarafından veyahut sahip olduğu yetkiyi suistimal eden biri tarafından işlenmesi durumda ceza ağırlığı şu etkenlerle arttırılmalıdır: suç veya suçların yinelenmesi, suçun belirli nedenlerle hassas konuma gelmiş bireylere karşı işlenmesi, suçun çocuğa karşı ya da onun huzurunda işlenmesi, suçun iki ya da daha çok faile organize şekilde işlenmesi, "suçtan önce veya suçun işlenmesi esnasında çok aşırı düzeylerde şiddet uygulanmış olması halinde", suçun silahla ya da silah zoruyla işlemesinde, suçun mağdura ağır biçimde fiziksel ve psikolojik zarar vermiş olması halinde, failin daha önce benzer suçlarda hüküm yemiş olması halinde.[19]

    İmzalanması ve yürürlüğe girmesi[değiştir | kaynağı değiştir]

    Sözleşmenin taslağı, 7 Nisan 2011'de Strazburg'da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları'nın 1111. toplantısında kabul edildi.[20] Sözleşme, İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11 Mayıs 2011 tarihindeki 121. toplantısında imzaya açıldı.[21] Sözleşme, 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinmektedir ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

    Türkiye, 11 Mayıs 2011'de Sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentosunda onaylayan ilk ülke oldu. Onay belgesi 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletildi. Temmuz 2020 itibarıyla 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış, imzacı ülkelerin 34'ünde onaylanmıştır.[22] Avrupa Konseyi üyesi olmalarına rağmen sözleşmeyi imzalamayan ülkeler Azerbaycan ve Rusya'dır.[23]

    Sözleşmeyi 2012'de imzalamış, 2015 yılında onaylamış olan Polonya'da Adalet Bakanlığı İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek için 2020 yılında yasal süreç başlatmıştır.[24][25]

    20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözleşmenin feshedilmesine karar verildi.[26][27] İstanbul Sözleşmesi'nin 80. maddesi uyarınca taraflardan herhangi biri bu sözleşmeyi feshedebilir. Sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir. Bu bağlamda Türkiye, 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmeden resmen çekilmiş oldu.

    İzleme komitesi[değiştir | kaynağı değiştir]

    Taraf devletlerin sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu olan ve kısaca GREVIO olarak bilinen "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu" tarafından izlenmekte ve denetlenmektedir. GREVIO'nun yetki sahası Sözleşme'nin 66. Maddesince belirlendi. 21-23 Eylül 2015 tarihlerinde ise Strazburg'da ilk toplantı gerçekleştirildi. Komitede taraf devletlerin sayısına bağlı olarak 10-15 arasında üye bulunmaktadır ve üyeler arasında cinsiyet ve coğrafi denge gözetilmeye çalışılmaktadır. Komitedeki uzmanlar insan hakları ve cinsiyet eşitliği üzerine disiplinlerarası uzmanlığı olan üyelerdir. İlk 10 GREVIO üyesi 4 Mayıs 2015'te beş yıllık bir süreyle seçildi. Komitenin başkanlığını 2015-2019 arasında iki dönem Feride Acar sürdürdü.[29] 24 Mayıs 2018'de komite üyelerinin sayısı on beşe çıkartıldı. Komite ilk ülke değerlendirmelerine Mart 2016'da başladı.[30] Komitenin günümüzde Arnavutluk, Avusturya, Finlandiya, Malta, Polonya, Fransa, Türkiye ve İtalya gibi çok sayıdaki ülkedeki durum hakkında yayımlanmış raporları mevcuttur.[31] Komitenin mevcut başkanlığını Marceline Naudi üstlenmektedir ve komitenin bu dönemdeki görev süresi 2 yıl olarak belirlenmiştir.[32]

    Tartışmalar[değiştir | kaynağı değiştir]

    Türkiye'de İstanbul Sözleşmesi'ne karşı çıkanların söylemlerinde bu sözleşme "dış güçler" tarafından Türkiye'nin aile yapısının altını oymak amacıyla dışarıdan dayatıldığı ima edilmiştir ve İstanbul Sözleşmesi'nin imza ve onay sürecinin iyi yönetilmediği ve bu sürecin şaibeli olduğu iddia edilmiştir.  Buna karşılık, o dönemde Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki konumunu, sözleşme görüşmeleri, sözleşme sonrasına hükûmetten gelen açıklamaları ve sözleşmenin TBMM’deki onay görüşmelerini imzalama sürecine dayanarak bu imaların bilinçli bir şekilde yürütüldüğü iddia edilmiştir.[23]

    Sözleşmeyi destekleyenler, muhalif olanları Sözleşmedeki maddeleri çarpıtarak kamuoyunu yanlış yönlendirerek manipüle etmekle suçlamaktadırlar. Avrupa Konseyi de Kasım 2018'de yayımladığı basın bildirisiyle "sözleşmenin açık bir şekilde belirtilmiş amacına" rağmen aşırı muhafazakâr ve dini grupların çarpıtılmış anlatıları dillendirdiklerini belirtti. Bu çerçevede sözleşmenin yalnızca kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önleme amacı taşıdığını, belirli bir yaşam ve kabulleri empoze etmediği ve özel yaşam biçimlerine müdahale etmediği belirtildi. Ayrıca Sözleşmenin kadın-erkek arasındaki cinsel farklılıkları sona erdirme hakkında olmadığı, metinde hiçbir şekilde kadın ile erkeğin "aynılığına" ima olmadığını ve sözleşmede aile tanımının yapılmadığına ve bu konuda herhangi bir teşvik/yönlendirme yapılmadığına dikkat çekildi.[33] Tartışma konusu olan çarpıtmalara karşı Konsey, sözleşme hakkında soru-cevap kitapçığı da yayımladı.[34]

    Sözleşmeye imzacı olan ancak yürürlüğe sokmayan devletler arasında Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık bulunmaktadır. Slovakya 26 Şubat 2020'de, Macaristan ise 5 Mayıs 2020'de sözleşmeyi onaylamayı reddetti.[35][36] Temmuz 2020'de Polonya Sözleşmeden çekilmek için yasal süreci başlattı. Kararın kadın haklarını zayıflatacağını öne süren on binlerce protestocu ise gösteri yaptı.[37] Polonya'ya Avrupa Konseyi ve parlamenterlerinden de tepki geldi.[38]

    Türkiye[değiştir | kaynağı değiştir]

    Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 Kasım 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser[39] oy vermesi ile sözleşmeyi uygun bulan 6251 sayılı kanunu "onaylayarak", parlamentosundan geçiren ilk ülke olmuştur.

    Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığının Türkiye'de olduğu sırada imzalanan Sözleşmede "Kadına karşı şiddet alanında ilk uluslararası belge olan söz konusu sözleşmenin müzakere sürecinde ülkemiz tarafından öncü rol oynanmıştır." ifadesine yer verildi.[40] Recep Tayyip Erdoğan tarafından TBMM'ye yollanan tasarının gerekçesinde de Sözleşmenin hazırlanması ve sonuçlandırılmasında Türkiye'nin "öncü rol" oynadığına dikkat çekildi. Sözleşmeye "taraf olunmasının ülkemize ilave bir yük getirmeyeceği ve ülkemizin gelişen uluslararası saygınlığına olumlu katkıda bulunacağı değerlendirilen" gerekçede, Sözleşmenin yükümlülükleri de sıralandı.[41] 2015'te Turuncu adlı dergide Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir başmakale yazan Erdoğan, Türkiye'nin sözleşmeye "çekincesiz" imza koyduğunu, birçok ülkede "ekonomik kriz" nedeniyle çıkmayan uyum yasalarının Türkiye'de 6284 sayılı koruma kanunu ile çıkarıldığını belirtti.[42] Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise Sözleşmeye taraf olunması hakkında "önemli bir iradedir, gereğini yapmak da hepimizin görevidir" açıklamasında bulundu.[43] Bakanlığın yeni gelişme ve ihtiyaçlar karşısında 2012-2015 arasını kapsayacak Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı'nda da (2012-2015) "Sözleşmenin ışığında" ifadesiyle eylem planının hazırlandığını ifade etti.[44]

    3 Temmuz 2017'de GREVIO Türkiye'ye ilişkin ilk raporunu yayımladı.[45] Raporda atılan olumlu adımlar için memnuniyet dile getirilirken kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için yasal düzenleme, politika ve tedbirlerdeki eksikliklere vurgu yapıldı ve bu kapsamda sözleşmenin daha etkin uygulanması için öneriler sunuldu. Faillerin kovuşturulması ve cezalandırılması konusunda yargı verilerinin olmayışı ile kadına yönelik şiddette cinsiyetçi önyargılar ve mağduru suçlamalarının yargılamalarda indirime yol açtığı endişesi dile getirildi. Raporda kadınları şiddetten korumada alınan tedbirlerin ilerlediği belirtilirken cezasızlık hâlinin sürekli hâle gelmiş olmasına vurgu yapıldı ve kadına yönelik şiddetle mücadelede, önleme, koruma, kovuşturma ve bütüncül politikaların ortaya konulmasında daha yoğun bir çabanın gerektiği ifade edildi. Raporda mağdurların mağduriyetlerini yetkili makamlara bildirmede çekince yaşadıkları, damgalanma ve şiddetin yinelenmesinden korktukları, geri bildirime teşvik ve etkin mücadelede belirgin bir ilerlemenin olmadığına dikkat çekildi. Şiddet olaylarının yetkili makamlara bildirimlerinde oranın azlığında mağdurların ekonomik bağımsızlığının olmayışı, hukuksal metinlerde okuryazarlığın azlığı, sorgulama ve yargı makamlarına olan güvensizliğin etkisine dikkat çekildi. Özellikle tecavüz ve cinsel şiddet vakalarının “mağdurlar tarafından neredeyse hiçbir zaman bildirilemediğine” dikkat çekildi.[46]

    Türkiye'de kadın cinayetleri ve kadınların sözleşme kapsamında tanımlanan şiddet türlerinde yaşadığı mağduriyetler hakkında doğrudan istatistik verilerine ulaşmada bazı sorunlar bulunmaktadır ve gerçek veriler bilinmemektedir. Bu konudaki veriler ağırlıkla kadına yönelik şiddetle mücadele eden dernekler, sivil toplum kuruluşları ve bazı medya organlarının gölge raporlarından hareketle verilmektedir. GREVIO da taraf ülkelerde hazırlanmış gölge raporları incelemektedir.[47] Türkiye Sözleşmenin yazarlarından olan Feride Acar'ın[48] iki dönemlik GREVIO başkanlık görevi ardından komite üyeliğine Aşkın Asan'ı önermiş ve Asan komite üyeliğinde yer almıştır. Kadın dernekleri de bu adaylık öncesinde Acar'ın üye olarak önerilmesi çağrısında bulunmuş ve Asan'ın adaylığına tepki göstermişti.[49]

    Şubat 2020'de Türkiye'de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Sözleşme'nin gözden geçirileceği gündeme getirildi. Aynı dönemde ve sonraki süreçte bazı muhafazakâr yayın organlarında[50] ve dini cemaatlerde[51][52] Sözleşmenin "Türk aile yapısını bozduğu", "eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı" yönünde yayın ve propagandalar yapılırken Ak Partili kadın milletvekillerinin sözleşmeden geri adıma karşı oldukları ve "sözleşme ile ilgili kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışıldığını" Cumhurbaşkanına ifade ettiklerine dair bir haber basına yansıdı.[53] Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Temmuz 2020'de "Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur" açıklamasını yaptı. Numan Kurtulmuş da hemen akabinde "Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır" demesi üzerine Sözleşme kamuoyunda ve siyasi gündemde genişçe yer almaya başladı.[54][55] Bu aralıkta MetroPOLL Araştırma 2018 Türkiye genel seçimlerindeki siyasi eğilimlere göre yaptığı kamuoyu araştırmasında halkın %64'ünün sözleşmeden çekilmeyi onaylamadığı, Ak Parti seçmeninde sözleşmeden çekilmeyi onaylamayanların %49,7 olduğu ve %24,6'lık kesimin ise fikir beyan etmediğini açıkladı. Diğer parti seçmenlerinde de onaylamayanların fazlaca olduğu verisi paylaşıldı.[56] Bu tartışmaların olduğu dönemde Türkiye'de kadın cinayetlerinin artması, Emine Bulut ve Pınar Gültekin cinayetleri gibi çok sayıda toplumsal etkisi olan vakalar sonrasında "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" kampanyası yapıldı ve kitlesel protestolar düzenlendi.[57][58][59]

    20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Sözleşme'nin Türkiye bakımından feshedilmesine karar verildi.[60] Türkiye tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği'ne 22 Mart 2021 tarihinde fesih bildirimi ulaşmış ve Genel Sekreterlik bu feshin 1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe gireceğini duyurmuştur.[61] Geri çekilme kararı, Türkiye'deki muhalefet partiler, yabancı devlet liderleri, Avrupa Konseyi, STK'lar ve sosyal medyada da dahil olmak üzere hem yurt içinde hem de yurt dışında pek çok kesim tarafından eleştirildi. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejčinović Burić, kararı yıkıcı haber ve Türkiye'de ve yurtdışında kadınların korunmasını tehlikeye atan büyük bir gerileme olarak nitelendirdi.[62] CHP Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Avukat Tuba Torun, 24 Kasım 2011 tarihinde meclis tarafından kanunla onaylandığı için anlaşmanın meclis onayı olmadan geri çekilemeyeceğini iddia etti.[63] CHP ve bazı hukukçulara göre, uluslararası anlaşmaları onaylama hakkı, Anayasa'nın 90. maddesine göre meclise aittir. Bu nedenle, usulde paralellik ilkesi gereğince bu anlaşmalardan çekilirken parlamentonun geri çekilmeye yönelik kanun çıkarması gerektiğini belirtmişlerdir.[64][65] Hükümete göre, cumhurbaşkanının, 9 sayılı cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3. maddesinde belirtildiği üzere uluslararası anlaşmalardan çekilme yetkisi bulunmaktadır. Karar, Türkiye genelinde birçok ilde protestolara sebep oldu.[66][67] Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı 21 Mart 2021 tarihinde yaptığı resmi açıklamada çekilmenin sözleşmenin 80. maddesine uygun olarak yapıldığını söyledi. Sözleşmeden çekilme nedenini de İstanbul Sözleşmesi, Türkiye'nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. olarak belirtti ve kararın buna dayanarak alındığını açıkladı.[68] Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, 20 Mart tarihinde Twitter hesabından, kadın haklarının teminatının Türkiye Anayasası başta olmak üzere Türk hukuk sistemindeki yasal düzenlemeler olduğunu açıklamıştır.[69] İçişleri Bakanlığı, kendisi tarafından hazırlanan ve 23 Mart 2021 tarihinde bakanlık ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun sosyal medya hesaplarından paylaşıldığı Kadına Yönelik Şiddette Sıfır Tolerans başlıklı videoda kadına yönelik şiddete sıfır tolerans gösterildiğini belirtmiş ve videoda Haklarımızın teminatı sözleşmeler değil, kanunlardır. cümlesini kullanmıştır.[70]

    Notlar[değiştir | kaynağı değiştir]

    Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

    Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap