Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    kuranı kerimde genç şahsiyet modeli kimlerdir

    1 ziyaretçi

    kuranı kerimde genç şahsiyet modeli kimlerdir Ne90'dan bulabilirsiniz

    Kur’an'ın Işığında İnsanlığa Model Gençler

    Kur’an'ın Işığında İnsanlığa Model Gençler

    İhtiyarlamış vicdanı uyuyan küremiz, gücünü Kitab’ından alan, hakikat iştiyakına sahip, toplumun yüreğine yerleşebilecek ve onları dönüştürebilecek idealist genç bir nesille uyanacaktır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, peygamberlerle onların genç yardımcılarını insanlığa model gösterir.

    Gece karanlıklara yenilmeyen (En’âm, 6/76.), “Rabbim bu mudur?” (En’âm, 6/77.) derken araştıran, “Ben batanları sevmem.” diyerek farkındalık oluşturan, kulluk bilincini kuvvetlendirecekler üzerinde uzun uzun tefekkür eden, sonrasında “Ben yüzümü tamamen gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim.” (En’am, 6/79.) teslimiyetiyle mesaj veren, toplumunu, batıl inanç sistemlerini sorgulamaya davet eden İbrahimî gençlerden Kitab-ı Kerim övgüyle bahseder.

    Küfrün belini kırmaya putları kırmakla başlayan (İbrahim, 21/58.), yalnızca tek olana yakaran, Rahman’ın ateşler içerisinde yakmadığı, vakarlı ve mütevekkil İbrahim’i (Enbiya, 21/69.), çağın yangınlarında tutuşmamaları için gençlere üsve kabul eder.

    Babasını uyararak “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini apaçık bir yanlışlıkta görüyorum.” (En’âm 6/74.) sözleriyle kavmine direnen civanmert İbrahim, eviremeyince kavmini, çevirmiş kıblesini babadan, diyardan öte, sevdasına sevdiklerini terk ederek göçüvermiş uzak diyarlara. Allah’a hicret edeni (Saffat, 37/99.) halil kabul eden Allah (Nisa, 4/125.), son derece ağırbaşlı, insanlara karşı yumuşak huylu (Tevbe, 9/114.) misafirperver (Zariyât, 51/24.) ve dürüst(Meryem, 19/41.) olan genç İbrahim’i “dost” edinmiş, davasına ödediği bedel için, bedel ödeyenlere her yönüyle numune göstermiştir Kitab’ında. (Mümtehine, 60/6.)

    Kendisine bir ümmet bulamayınca Hz. İbrahim, kendisine ümmet olsun diye ister Rabbinden “salihlerden bir evlat”. (Saffat, 37/100.) Elbet kabul eder Rabbi ve Hz. İbrahim’e “yumuşak huylu” (Saffat, 37/101.) Hz. İsmail’i armağan eder. Yetmez, “sonraki kuşaklar için iyi bir ün” de bırakır.” (Saffat, 37/108.)

    İman etmek imtihan olmaya engel değil ya! Genci de yaşlısı da imtihana tabi. Başlar genç İsmail’in imtihanı. Hz. İbrahim ve İsmail’in hikâyesi, aslında bir baba ve genç oğlunun tevhit sınavı başarısının öyküsüdür. Tam büyümeye başlamıştır ki İsmail, babası Hz. İbrahim: "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum! Ne dersin?” der. "Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın." (Saffat, 37/102.) karşılığını verir İsmail. İbrahimce sadık, dost bir babaya, İsmailce teslimiyetin sahibi bir evlat bağışlamıştır Rabb’i. Kur’an imtihanla karşılaşınca, İbrahimce yanlışa direnmeyi, Allah’a verdiği söze sadık kalabilmeyi, İsmailce emrine teslim olabilenlerden olmayı salık verir ve onları “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözlerde duran nice erler vardır.” (Ahzab, 33/23.) sözleriyle över.

    Genç İsmail babasıyla Kâbe’nin imarına başlar. Hem inşa hem tezyin düşmüştür hisselerine. Çıraklık yaparken Hz. İbrahim’e, ustalaşır da Hz. İsmail. Birlikte dua ederler: “Rabbim, bizden kabul buyur!” (Bakara, 2/127.) yoksa yalnız yorgunluk kalır diye. Kâbe’nin temeline taşıdıkları taşı, şeytana da atmışlardır baba ve oğul. (Taberi, Camiu’l-Beyan, XXI, 80-81.) Böylelikle Yüce Kitap, Hz. İsmail gibi camiye taşıdığı taşları yerince şeytana fırlatabilen, gerektiğinde Habibu’n-Neccar gibi taşlanabilen ama her durumda insanlığı “Keşke kavmim bilebilseydi!” diye uyarabilen (Yasin, 36/26.) yiğit gençleri, bizlere örnek gösterir.

    Öte yandan Hz. Âdem ile Nuh’un kaybeden evlatlarının hikâyesini de taşır bizlere. Biri kıskandığı için kardeşini, kaybetmiştir imtihanını. (Bakara, 2/27.) Diğeri Allah’a sığınmak yerine tercih ettiği için dağları, boğulmuştur bataklıklarda. (Hûd, 11/43.) Kur'an'ı Kerim, Nuh’un oğlu misali gemiyi görmezden gelerek dağa sığınanı ve kıskandığı için kardeşini kuyunun karnında terk edenleri değil Yakupların özlediği, darda Allah’ı unutmayan, varda yolunu kaybetmeyen, çağın bataklıklarında boğulmayan Yusuf modelli gençleri takdir eder.

    Kur’an’a göre iffet, kadına yakıştığı kadar erkeğe de yakışmaktadır. Bundan ötürüdür ki, Allah’tan çekinen Hz. Yusuf’un (Yusuf, 12/24.) kıssasını sure yapmıştır başlı başına. Allah’ı önceleyen, ikramı olan güzelliğini verenin rızası dışında kullanmayan, onun emirlerini çiğnemek yerine karşısındakinin meşru olmayan isteklerini çiğnemeyi tercih eden, günaha koşarken değil günahtan kaçarken sırtından hançerlenen, yoldan çıkmayan, çıkarmayan, zinaya zindanı tercih eden, tercih ettiği zindanı medreseye, dünyevi cezasını uhrevî mükâfata dönüştürebilen iffet abidesini, çağın Yusuflarına örnek gösterir. Elindeki telefonunda önüne çıkan haramları görmemek için sayfasını kapatan, izlediği televizyonun kanalını değiştiren, gözünü gönlünü çirkinliklerden çeviren, yüzünü ona dönen, kendisine gösterdiği özen kadar onun emirlerini yerine getirmeye özen gösteren çağın delikanlılarına örnek olarak taşır.

    Hazinenin başında hazineden aşırmayan (Yusuf, 12/55.), imkânda şaşırmayan, imtihanda kaybetmeyen, güçsüzken duayı, güçlü iken affı önceleyen Hz. Yusuf’u (Yusuf, 12/92.), karındaşını ve mümin kardeşini affedemeyen Yusufçuklara örnek gösterir.

    İffet sahibi genç delikanlılara öncülük eden Hz. Yusuf’tan bahseden Kur’an, genç kadınlara örnek, abide Hz. Meryem’i de övgüyle anar. (Âl-i İmran, 3/37.) Adayan anasının duasına fiilî karşılık adanmış Meryem, daha gençken Rabb'inin ikramına mazhar (Âl-i İmran, 3/37.), akabinde imtihanına muhatap olmuş (Meryem, 19/13.), sonunda ak pak olarak geçebilmeyi başarmış genç bir kadındır. Allah’ın beytine daha bebek iken alınmamakla başlayan imtihanı hayatı boyunca sürüvermiştir. Bakımını üstlenmek, kalem yarışlarına girişen ilim erbabı arasından eniştesi Zekeriya’da kalmıştır. (Âl-i İmran, 3/44.) Kadının mabede, okula istenmediği bir çağın insanına inat Allah onu evine almış, dersini mihrapta alan Hz. Meryem’le insanlığa ders vermiştir.

    Kötü sıfatlarla anılmaktansa “unutulmayı” (Meryem, 19/23.) yeğleyen iffet ve abideliğin öncüsü Hz. Meryem’i, çağın genç kadınlarına en muhteşem imtisal olarak göstermiştir, Yüce Kitap. O, kimsenin bulunmadığı mekânda kendisine yaklaşandan uzaklaşarak: “Senden, Rahman'a sığınırım. Eğer Allah'tan çekinen biri isen bana yaklaşma” diyecek erdemi gösteren, saldırgan kavmine “susarak” (Meryem, 19/26.) en güzel karşılığı veren, kendisini beşikteki yavrusunun savunduğu (Meryem, 19/30.) yürekli, imanlı bir genç kadındır. (Meryem, 19/18.)

    Kur’an-ı Kerim erkeğin öncelendiği kadının ötelendiği dönemlerde, bir kadından hem de erkek eli değmeden bir erkek dünyaya getirmiş, erkek ya da kadın olmanın değil, Allah katında ancak kulluğun değer bulduğunu genç kadın Meryem eliyle haykırmıştır. Kitap, Hz. Meryem gibi iffetiyle abideleşen, hayâsıyla hayatını bütünleştiren, Rabbi istediği için örtünen, rükû edenlerle rükû eden (Âl-i İmran, 3/43.), camide, okulda eğitilen, toplumda değer üretebilen seçkin genç kadınları takdir eder.

    Kadın olmadan yaratılan Hz. Âdem gibi erkek olmadan yaratılan Meryem oğlu İsa da ulü’l-azm peygamberlerin gençlerindendi. Kelamullah (Nisa, 4/171.) olan, Ruhu’l-Kuds ile desteklenen (Bakara, 2/253.), kavmine gökten sofra indirilen (Maide, 5/114.) Hz. İsa’yı, öldürmek isteyenlere karşı da Allah korumuştu. (Nisa, 4/157.)

    Hz. Meryem’in abideliğine hayran olan Hz. Zekeriya’nın duasına karşılık (Âl-i İmran, 3/38.) “efendi, zahit ve nefsine hakim” Hz. Yahya’yı (Âli İmran, 3/39.) müjdelemiş ve ona “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl!" (Meryem, 19/12.) demiştir Rahman. Kitabı kuvvetle kavrayan Yahya, kitabından asla vaz geçmemiş lakin serden geçmiş, canını verene can vererek genç yaşta şehadete koşmuş ve Allah’ın selamına mazhar olmuştur. “Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm olsun!” (Meryem, 19/15.)

    Kavminin günahını terk eden, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra öylesine muhtacım ki…" (Kasas, 28/24.) diye yakaran genç Musa’ya, kavminin günahından ırak duran Hz. Şuayb’ın iffetli kızını (Kasas, 28/23.) armağan eden Allah, iffetlinin ancak iffetliye uygun olabileceğini belirtiyordu. (Nûr, 24/3.) Hz. Musa’ya genç bir kuşaktan başkası da iman etmemişti. (Yûnus, 10/83.) Daha sonra yola koyulduğu da bir genç delikanlı idi. (Kehf, 18/60.) Genç peygambere genç arkadaş veren Allah, genç kuşaktan ümit vardı elhamdülillah. Yüce Kitap, Hz. Musa gibi Harun arayan bir kardeş, Hz. Harun gibi hakkın yoluna yardımcı bir yoldaş olan gençliğe özlem duyar.

    Abid gençlerin anısını da yâd etmişti Kur’an. Hakikatleri krallarına haykıran, tevhit mücadelesi uğruna mağarada yaşamayı tercih eden delikanlılar sonunda: “Rabbimiz, bize katından bir rahmet ver ve bize şu işimizden bir çıkış yolu hazırla!" diye yardımı, yalnız Rablerinden istemişlerdi. (Kehf, 18/10.) Kavimlerinin yanlışları kulaklarını yaralayanları, Rableri kulaklarına ağırlık koyarak dinlendirmişti. (Kehf, 18/11.) Birkaç genç yiğit sıfatını Allah’tan alan birkaç genç, (Kehf, 18/12.) yıllar sonra uyandıklarında, kendilerini mağarada unutmayanı unutmamışlar ve “Rabb'imiz, göklerin ve yerin Rabb'idir. O'ndan başkasına asla ilâh demeyiz.” diye haykırmışlardı. (Kehf, 18/14.) Çağın kokuşmuşluklarından inzivaya çekilebilen delikanlıları işte böyle takdir eder Kur’an.

    Ve Hz. Lokman’ın genç evladına hitabıyla ümmetin evlatlarına nasihatte bulunur Kur’an. O “Yavrucuğum!” diye başlamıştı içten ve samimi: "Allah'a ortak koşma, çünkü ortak koşmak, büyük bir zulümdür. Anne babana iyi davranmayı ihmal etme. Yavrum, yaptığın iyilik veya kötülük, hardal dânesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah’ın bilgisi her gizli ve ince şeye ulaşır. O, her şeyi haber alır. Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. İnsanlara yanağını bükme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde ölçülü hareket et, sesini de çok yükseltme.” (Lokman, 31/13-19.)

    Allah’ın son elçisi de gençlerin eğitimine aynı özeni göstermiş, onlarla ayrı ayrı ilgilenmiş, mescidinin yanı başındaki Suffe’de nice delikanlıya dinini öğretmiştir. “Delikanlı! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah'ın hakkını koru ki Allah da seni korusun. Allah'ın hakkını gözet ki O'nu hep yanında bulasın. Bir şey isteyeceğinde Allah'tan iste. Yardım dileyeceğinde Allah'tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki bütün toplum bir konuda senin yararına bir şey yapmak için bir araya gelse ancak Allah yazmışsa sana destek verebilirler. Yine sana zarar vermek için bir araya gelseler ancak Allah yazmışsa sana zarar verebilirler. Zira kalemler kaldırılmış, sayfalar kurumuştur.” (Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 59.) şeklinde onlara hatırlatmada bulunmuştur.

    Ayrıca Hz. Nebi “Huşu duyan gençler, rükû eden yaşlılar, emzikli bebekler ve otlayan hayvanlar olmasaydı mutlaka başımıza azap yağardı.” (Ebû Ya’la, Müsned, XI, 287.) sözleriyle iffetini koruyan, sorumluluğunun bilincinde istikamet eri olan gençleri ilahî azabın karşısındaki engeller olarak tanıtmıştır.

    “Hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Rabb'inin arşının gölgesinde barındırılacaklar arasında, Rabbine kulluk ederek tertemiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genci” (Buhari, Ezan 36.) sayması ona verilen değeri göstermesi açısından önem arz etmektedir.

    Hz. Yakup gibi özlediğimiz Yusuflara ulaşmak için Hz. Hacer gibi yürekli olmak ve İsmaillerin yok olmaması için var gücümüzle koşmak zorundayız.

    Hz. Muhammed’e iman edenlerin öncülerinin gençler olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ashabını yıldızlar olarak niteleyen Allah’ın elçisinin yıldızlarından olmaya aday, yıldız yürekli genç dimağlara selam.

    İsmail ÇİÇEK
    Mardin Müftüsü 

    Diyanet Aylık Dergi Kasım 2018

    Yazı kaynağı : www.diyanethaber.com.tr

    Page 5 - 10. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 2. Ünite

    Yazı kaynağı : dogm.eba.gov.tr

    Kur'ân-ı Kerîm'de Gençlik ve Gençler

    Kur'ân-ı Kerîm'de Gençlik ve Gençler

    İnsanoğlunun hayat safhalarından biri olan gençlik, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde önemle vurgulanmış ve gençlerin ne şekilde yetiştirilmesi ve nasıl bir hâl üzere olması gerektiği açıkça beyan edilmiştir. Gençken yapılan amellerin ve gösterilen hassasiyetin yaşlı kimselerin amel ve hassasiyetleriyle bir olmayacağı ve gençliğinde bu hassasiyetlere sahip olanlara ihtiyarlıklarında da aynı ikramda bulunulacağı müjdelenmiştir. Bu hakikat, Kur’ân-ı Kerîm’de Hazreti Yusuf örnekliğinde şöyle beyan olunmuştur: “O (Yûsuf aleyhisselâm), kuvvetlenme çağının sonuna ulaştığında, Biz ona büyük bir hikmet ve önemli bir ilim verdik! İşte Biz (özellikle de gençken ibadetlerine dikkat eden) o muhsinleri (yaşlılıklarında) böyle mükâfatlandırırız!”[1]

    Gençlikle alâkalı bu husus bir başka âyet-i kerîmede, durumu kötülenen insan sınıfı bahis mevzuu edildikten sonra, istisna tutulan kimselerin faziletiyle beraber şöyle beyan edilmiştir: “Lâkin o kimseler ki (genç ve sıhhatli oldukları dönemlerde) iman etmişlerdir ve salih ameller işlemişlerdir; işte onlar için kesilmeyen pek büyük bir mükâfat vardır.”[2]

    Mevlâ Teâlâ, cihâd emri ve diğer konularda hitabını gençleri de içine alacak şekilde yöneltmiştir. Tevbe Sûresi’nde “اِنْفِرُوا خِفَافًا” (hafif kimseler sefere çıkın) ifadesinden muradın “gençler” olduğu belirtilmiştir.[3] Bununla beraber, Kur’ân-ı Kerîm’de getirilen misallerde atlar önemli bir yer tutmuş ve bu durum, atların gençliği temsil ettiğine dair tespitle açıklanmıştır.[4]

    Gençler, Toplumların Dinamosudur

    Genç ifadesinin Arapçadaki kökenine bakıldığında güç-kuvvet kelimesiyle aynı kökten geldiği anlaşılır.[5] Nitekim gençler, tarih boyunca hep öncü olmuşlardır. Bu sadece savaş gibi, gençliğin kuvvetine ihtiyaç duyulan durumlarda değil; iman gibi en önemli konularda da vaki olmuştur. Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin davetine başta Hazreti Ali olmak üzere, ümmet-i Muhammed’in genç yaşta iman edenleri koştuğu gibi, Hazreti Musa’nın davetine de evvelâ İsrâiloğulları’nın gençleri icabet etmiş, Kızıldeniz’in yarıldığı mucizede de onun yanında ekseriyetle gençler yer almıştır.[6]

    Gençler, izzetin de muhafızıdırlar. Kur’ân-ı Kerîm’de, mü’minlerin münafıklarla olan mücadelesi anlatılırken izzetin Allah Teâlâ’nın tarafında ve Rasûlüllâh sallâllâhu aleyhi ve sellemin tâbileri yanında olduğu beyan edilmiştir. Münafıklarla yaşanan bir tartışmada sahabenin gençlerinden olan Zeyd ibni Erkam radıyallâhu anh galip çıkmış ve Rasûlüllah sallâllâhu aleyhi ve sellem onun tavrını, âyet-i kerîmenin tasdik ettiği bir tavır olarak nitelendirmiştir.[7]

    İhlâs Sûresi’nde beyan olunduğu ve tenzih ile ilgili diğer nusûs-i diniyede de açıklandığı gibi, Allah Teâlâ doğmamış ve doğrulmamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah Teâlâ’nın doğma ve doğrulma gibi acziyet sebebi olan bir şeye ihtiyaç duymadığına yönelik beyanlar doğrultusunda; doğan, büyüyen, yetişen ve ihtiyarladıktan sonra ölen insanoğlunun bu döngüsünün aynı zamanda genç-ihtiyar yer değiştirmesinden ibaret olduğu söylenmiştir. Buna göre; Allah Teâlâ’nın vaz’ etmiş olduğu düzende, dünyanın idarî açıdan yönetimi ve bayındır hâle getirilmesi konusunda en büyük işlevi gençler görmektedir.[8]

    A- Gençlik ve Gençlere Yönelik Açık Vurgular

    Kur’ân-ı Kerîm’de, gençliğine vurgu yapılan şahsiyetlerle ilgili maktalarda (âyet-i kerîmelerden oluşan bölümler) gençlik vasfı bazen açıktan vurgulanmış bazense atıfla iktifa edilmiştir. Gençliği açıkça belirtilen ve methedilen şahsiyetlerin başında, peygamberlerin atası Hazreti İbrahim gelir.

    1- Hazreti İbrahim: Putları Kıran Genç

    Kelâmullâh, Hazreti İbrahim’in puta tapan kavmine karşı tek başına mücadele veren bir genç olduğunu vurgulamış ve onun genç yaşta bulunuşuna, “Onlar(dan bazıları): ‘Kendisine İbrâhîm denen bir genci, onları sürekli (kötülükle) anmaktayken işitmiştik! (Belki de bunu o yapmıştır!)’ dediler.”[9] buyurarak özellikle dikkat çekmiştir. Bu durum bizlere, bir gencin tek başına bulunsa dahi ne kadar büyük işler yapabileceğini gösterme açısından mühimdir.

    2- Hazreti Yusuf: İffetini Muhafaza Eden Genç

    İffeti muhafaza konusu Kur’ân-ı Kerîm’de, gençlik bağlamında özellikle vurgulanan konulardandır. Nitekim Hazreti Yusuf’un maruz kaldığı fitne anlatılırken -daha önce kaydetmiş olduğumuz- Yusuf Sûresi’nin 22. âyet-i kerîmesinde bu husus yer almış, günahtan kaçınma hissinin, şehevî duyguların en yüksek olduğu gençlik çağında kontrol edilmesinin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekilmiştir.

    3- Ashâb-ı Kehf: Rızâ-yi İlâhî’ye Uygun Hassasiyetlere Sahip Gençler

    Muvahhidlerden olmaları sebebiyle devrin müşrik kralının zulmünden muhafaza için mağaraya sığınan gençlerin kıssası, Kur’ân-ı Kerîm’de detaylı şekilde anlatılan kıssalardandır. Mevlâ Teâlâ onların üstünlüğünü, yakarışlarını haber vererek şöyle beyan etmiştir: “Hani o gençler o mağaraya sığınmış ve: ‘Ey Rabbimiz! Tarafından bize büyük bir rahmet ver! Ve (hicretle alâkalı bu) işimizden ötürü bizim için tam bir isabet (için gerekli olan vasıtaları) hazırla!’ demişlerdi.”[10]

    Âyet-i kerîmede, Ashâb-ı Kehf’in “genç” kimseler oluşuna özellikle dikkat çekilmiş olması; başta şirkle mücadele, hicret ve helâl gıda gibi hassasiyetleriyle ümmet-i Muhammed’in gençlerine örnek gösterilmiş olmaları sebebiyledir.

    4- Hazreti Musa ve Hazreti Şuaybin İffet Sahibi İki Kızı

    Kur’ân-ı Kerîm’de, Hazreti Musa’nın Medyen’e gidip de Hazreti Şuayb’in himayesine girdiğini beyan eden kıssada, onun ve hayâ duyguları yönüyle örnek olarak gösterilen Hazreti Şuayb’in kızlarının hassasiyeti, can alıcı nokta olarak karşımıza çıkar. Hazreti Mûsâ’nın ve kıssada atıf yapılan kızların genç yaşlarına rağmen hayâ ve edep duygularının son derece gelişmiş olması, dikkatlerimize sunulur.

    5- Hazreti Musa’nın Genç Yardımcısı: Hazreti Yûşa‘

    Kur’ân-ı Kerîm’de genç/delikanlı olarak anılan yüce şahsiyetlerden biri de, “Hani Mûsâ, genç adamı (olan Yûşa’ ibni Nû)na: ‘Ben (Hızır’la buluşacak olduğum) iki denizin birleşim yerine ulaşıncaya kadar durmayıp gideceğim yahut uzun zaman dolaşacağım!’ demişti.”[11] âyet-i kerîmesinde geçtiği üzere, Hazreti Yûşa‘dır. O, gençliğini Hazreti Musa’nın yanında geçirmiş ve eğitime elverişli olduğu gençlik vetiresinde güzel bir şekilde yetişip ilerleyen senelerde İsrailoğulları’na yol gösterici bir rehber olmuştur.[12]

    6- Cennet Gençleri

    Mevlâ Teâlâ yüce kitabında: (Genç ve güzel hâlleri üzere) ebedî(liğe mazhar) kılınmış birtakım çocuklar (hizmet için) onların etrafında dönüp dolaşacaktır.”[13] buyurur. Âyet-i kerîmede gençliğine vurgu yapılanlar, “Vildan” olarak anılan hizmetçilerdir. Her ne kadar mükellef gençlerden bahis geçmemişse de, bu âyet-i kerîmedeki vurgu bizlere, gençlik çağında yapılan ameliye ve hizmetlerin daha sevimli olduğunu anlatmaktadır. Bundan dolayıdır ki, Cennet’i hak eden mü’minlere, genç hizmetçiler tahsis edilmiştir.

    7- Genç Hizmetçiler

    Genç hizmetçilere yönelik vurgu, sadece Cennet gençleriyle de sınırlı değildir. Kur’ân-ı Kerîm’de, Belkıs’ın Hazreti Süleyman’a genç hizmetçiler göndermeyi plânladığı aktarılmakta ve böylece söz konusu tercihin kıymet ve makbuliyeti beyan buyurulmaktadır.[14]

    B- Gençliğine Atıf Yapılan Şahsiyetler

    Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kur’ân-ı Kerîm’de “الْفِتْیَةُ”, “فَتَی” gibi ifadelerle gençliğine direkt vurgu yapılmamakla beraber, bu vasıflarına atıfla iktifa edilen şahsiyetler bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin de gerek çocukluk gerekse gençlik devresi zaman zaman muhtelif âyet-i kerîmelerde bahis mevzuu yapılmıştır.[15] Hazreti Âdem’in oğlu Hâbil de konumuz bağlamında merkezî bir şahsiyettir.

    1- Hazreti Hâbil: Hazreti Âdem’in Takva Sahibi Oğlu

    Kur’ân-ı Kerîm’de Hâbil ve Kâbil, kendilerini konu edinen kıssanın anlatıldığı Mâide Sûresi’nin 27. âyet-i kerîmesinde, iki genç olarak misallendirilirler. Hâbil, takva sahibi bir kimse olarak övülür. Bu methiyeden, genç bir kimsenin de muttakiler zümresine dâhil olabileceği sonucu çıkar. Bu durum, Allah Teâlâ katında sevimli bir durum olduğundan, Kur’ân-ı Kerîm’de ilân gayesiyle özellikle yer bulmuş olmalıdır.

    2- Peygamber Oğlu İki Peygamber: Hazreti İsmail ve Hazreti İshak

    Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen peygamberlerden olan Hazreti İsmail ve Hazreti İshak da kıssaları bağlamında gençlik çağındaki durumlarına vurgu yapılan iki büyük şahsiyettir. Hazreti İsmail’in kurban edilmek üzere babası tarafından yatırıldığı ve daha sonra Mekke’ye yerleştiğine dair kıssanın devamında gelişen anlatıya göre, Cürhümlülere genç yaşta damat olmuş ve babasının vefatından sonra Yemen bölgesinde ikamet eden Amalikalılara rasûl olarak gönderilmiştir. Nitekim babasının şeriatını tebliğ ettiği hâlde Kur’ân-ı Kerîm’de “rasûl” olarak anılmasının sebebinin de, bu iki kavme yönelik tebliği olduğu zikredilmiştir.[16]

    3- Ülü’l-Azm Peygamberin Veziri Bir Nebî: Hazreti Harun

    Kendisi risâlet ve nübüvvetle müjdelenmeden önceki gençlik çağında da ilim ve hikmet sahibi olan, zayıf ve mazlumlara sahip çıkmayı ve adaleti benimseyen Hazreti Musa Medyen’de bir süre kaldıktan sonra Mısır’a tekrar dönmüş ve Mevlâ Teâlâ’ya niyazı üzerine ağabeyi Harun kendisine vezir ve naib tayin edilmiştir.

    Kaynaklar, Hazreti Musa’nın Medyen’e gidişinin genç yaşta olduğunu ittifakla belirtmekte, bazı kaynaklar ise peygamberliğin de -genel nakillerden farklı olarak- kırk yaşından önce lütfedildiğini kaydetmektedir. Bu itibarla, kendisinden üç (veya bir) yaş büyük olduğu belirtilen Hazreti Harun’un da yine genç yaşta vezir ve naib olarak nübüvvete nail olduğunu bir ihtimal olarak zikredebilmek mümkündür. Hazreti Harun’un, Hazreti Musa’ya vezir olmasından önceki hayatı hakkında malûmat sahibi olamasak da, Hazreti Musa’nın niyazının, onun kifayetli ve emin bir gençlik devresi geçirmiş bir kimse oluşuna bağlı geliştiğini saptayabilmek zor değildir.[17]

    4- Hazreti Dâvûd ve Tâlût

    Hazreti Dâvûd ve Tâlût da Kur’ân-ı Kerîm’de methedilen kimselerdendir. Her ikisinin methedildiği bağlam, Câlût ve ordusuyla Allah Teâlâ’nın rızası için cihâda girişmelerine ilişkindir. Söz konusu harp cereyan ettiğinde Hazreti Dâvûd ve Tâlût’un genç yaşta bulunduğuna dair tarihî malûmat dikkate alındığında, onların şecaat ve teslimiyetlerinin kıymeti çok daha iyi anlaşılmaktadır. İsrâilî kaynaklarda geçtiğine göre, Hazreti Dâvûd tahtı devralıp hükümdar peygamberler devrini genç bir yaşta başlatmıştır.[18]

    5- Hazreti Lokman’ın Oğlu ve Zaman Üstü Nasihatler

    Kur’ân-ı Kerîm’de, Hazreti Lokman’ın oğluna yönelik nasihatleri sıralanmış ve bu nasihatler hepimize teşmil kılınarak “tüm zamanların nasihatleri” olarak tensip buyurulmuştur. İlgili âyet-i kerîmeler, çocukların ve gençlerin her daim nasihate ihtiyacı olduğunu ve gelecek nesillere sahip çıkmamız, onları başıboş bırakmamamız gerektiği konusunda hiç şüphesiz yol gösterici bir öneme sahiptir.[19]

    6- Hazreti Meryem: İffet Âbidesi, Tüm Zamanların Örnek Annesi

    Evsafı ve Hazreti İsa’ya hamile kalışı, hamileliği esnasında şahit olduğu mucizeler Kur’ân-ı Kerîm’de detaylı bir şekilde anlatılmış olan Hazreti Meryem validemiz, bizlere iffeti yönüyle tüm zamanların örnek annesi olarak sunulmuştur. Onun bu örnekliğinde dikkat çeken husus; kıssa anlatılırken özellikle vurgulanmamış olsa da, kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre, yaşadığı sürecin gençlik çağında vuku bulmuş olmasıdır. Onun iffetine yönelik metihler, gençliği dikkate alınarak değerlendirildiği takdirde daha da anlamlı olmaktadır.[20]

    Gerek Hazreti Meryem’e gelen Hazreti Cebrail’in, gerekse Hazreti İbrahim ve Hazreti Lût’a gelen meleklerin evsafını beyan eden âyet-i kerîmelerde onların genç suretinde geldiğine yönelik işaretleri de; gençlik çağının önemi, makbuliyeti ve kıymetini anlatmaya yönelik işaretler olarak değerlendirebilmek mümkündür.[21]

    7- Hazreti Yahyâ: Nefsine Hâkim, Sâlih Peygamber

    Kur’ân-ı Kerîm’de adı anılan peygamberlerden olan Hazreti Yahya, istikameti ve ihlâsının yanı sıra çocukluk ve gençlik çağlarında takvayı esas alan bir hayat benimsemiş olmasıyla da bizler için mühim bir örnektir. [22]

    8- Hazreti İsa

    Hazreti İsa’nın 30 yaşında peygamber olduğu nakledilir. Annesi tarafından özenle yetiştirilmiş ve yüksek derecede terbiye kazanmış bir kimsedir. Gençlik devresi, davası ve mücadelesiyle geçmiş, risâletle müşerref kılınmasının ardından da pek çok mucizeyle desteklendiği tebliğ vazifesini yürütmüştür. 33 yaşında ref edilmiş olup kıyametten önce yeryüzüne inecektir.[23]

    9- Kur’ân-ı Kerîm’in Tezkiye Ettiği Hazreti Âişe

    Nûr Sûresi’nin 11. âyet-i kerimesinden başlayıp devam eden ve ifk hâdisesi bağlamında Hazreti Âişe validemizin masumiyetini deklare eden makta, hâdise vuku bulduğunda Hazreti Âişe’nin genç yaşta bulunmasından dolayı ayrıca mühimdir. Söz konusu hâdise esnasında onun 16 yaşında olduğuna dair birtakım rivayetler söz konusudur.[24]

    10- Hazreti Üzeyir

    Kur’ân-ı Kerîm’de açık bir şekilde yer alan mucizelerden biri de Hazreti Üzeyir’in öldürülüp uzun bir süre o hâl üzere bırakıldıktan sonra tekrar diriltilmesi hâdisesidir. Bu hâdise vaki olduğunda kendisinin genç yaşta bulunduğu, kaynaklarımızda kayıtlı bir husustur. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır, onun diriltildikten sonra Tevrat’ı baştan yazdığı ve bu vesileyle İsrailoğulları arasında saygınlık kazandığı vetirede genç yaşta olduğunu belirtmiş ve konunun gençlikle olan bağlantısına özellikle dikkat çekmiştir.[25]

    Takva Duygusuna Sahip Gençlik Kıymetlidir

    Kur’ân-ı Kerîm’de gençliğinden övgüyle bahsedilen zatların tamamının takva sahibi kimseler olduğu açıktır. Bu durum bizlere, gençliğin mücerret bir fazilet olmadığını, takva ile birleştiği takdirde Allah Teâlâ katında makbul bir vasıf olduğunu göstermektedir. Buna göre; takva hassasiyetine sahip gençlerin faziletli olduğu, yapacakları amellerin mükâfatının ve ecirlerinin bol olacağı ve kendilerine ihtiyarlıklarında da ihsanda bulunulacağı anlaşılmaktadır. Nitekim konuyla ilgili hadîs-i şerîflerin, ulema ve sulehanın beyanlarının ortak noktası da takvadır.

    Gençlerle ilgili onca övücü beyanların sonunda, Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin, “Ümmetimin helâki, Kureyş’ten birkaç gencin ellerindedir”[26] hadîs-i şerîfini de unutmamak gerekir. Meshe uğrayan İsrâiloğulları’nın gençlerinin maymuna çevrildiğinin ifade buyurulmuş olması ve Hazreti İsa’ya cephe alan azgın kesimin genç bir kadrodan teşekkül etmiş olması da, gençliğin hangi şartlar muvacehesinde makbul olduğu konusunda mühim ayrıntılar olarak göz önüne alınmalıdır.[27]

    Gençler, geleceğimizin teminatıdır. Bu sebeple, Kur’ân-ı Kerîm’de Müslüman bir nesil yetiştirmenin ehemmiyeti Hazreti İbrahim’in, “Ey Rabbimiz! Bizi Sana (samimiyetle) teslim olmuş kimseler kıl, zürriyetimizden de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (yetiştir).” duasıyla[28] açıklanmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, gelecek nesillerin yetişmesiyle ilgili üzerinde durulan bir başka husus da, yetişecek nesillerin salih kimseler olarak yetiştirilmesidir. [29] Bir başka âyet-i kerîmede de, yetiştirilecek olan nesillerin, ahlâk yönünden temiz nesiller olmasına dikkat çekilmiştir.[30]

    Dolayısıyla, maddî ve manevî açıdan refah seviyesi yüksek bir memleket ve ümmet fikri üzerinde duruyorsak, bu seviyeye şuurlu ve takva sahibi, ümmet bilincine sahip gençler yetiştirmekten başka bir şekilde erişilemeyeceğini de bilmemiz gerekir. Mevlâ Teâlâ bizlere, hangi yaşta ve hangi çağda olursa olsun; takva üzere, razı olduğu ve ilâhî beyan ile vurguladığı şekilde “gözbebeği”[31] mesabesinde nesiller nasip eylesin!

    Dipnotlar:

    [1] Yûsuf Sûresi, 22.
    [2] Tîn Sûresi, 6’dan.
    [3] Mahmud Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si, Tevbe Sûresi 41. âyet-i kerîme tefsirli meâli.
    [4] Atların methedildiği birden fazla âyet-i kerîme olmakla beraber, müfessirler Âl-i İmrân Sûresi’nin 14. âyet-i kerîmesini tefsir ederken atlarla gençler arasında misallendirme açısından bir alâka bulunduğunu belirtmişlerdir.
    [5] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Zehraveyn Yayınevi, İstanbul, 1992, c. 3, s. 96.
    [6] Bu durum, Kur’ân-ı Kerîm’de Yûnus Sûresi’nin 83. âyet-i kerîmesinde ifade edilmektedir. Bkz. Ebü’l-Fidâ İsmail ibni Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Çağrı Yayınları, İstanbul, c. 8, s. 3832-3834.
    [7] Münâfikûn Sûresi, 1-8. Detaylı malûmat için bkz. Celâleddîn es-Süyûtî, Esbâbü’n-Nüzûl, trc. Abdülcelil Alpkıray, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2016, 3. Baskı, s. 525-526.
    [8] Müslüman mütefekkir ve sosyologlar arasında önemli bir yere sahip olan Seyyid Kutub, Yûnus Sûresi’nin 68. âyet-i kerîmesini tefsir ederken bu konuyla ilgili olarak şunları kaydetmiştir: “İnsanlar yaşlanırken, ihtiyarlar ve zayıf düşer. Çocuk, ihtiyar olan gücün genç bir güç ile değiştirilmesidir. Bu güç, Allah Teâlâ’nın dilediği şekilde yeryüzünü bayındır hâle getirmek ve hayatın devamı için zayıfların ve ihtiyarların yardımına koşmaya ilişkin fonksiyonunu icra etmek için devreye girer.” Bkz. Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’ân, 1977, Dâru’ş-Şurûk, Kâhire, c. 3, s. 1805-1806.
    [9] Enbiyâ Sûresi, 60.
    [10] Kehf Sûresi, 10.
    [11] Kehf Sûresi, 60.
    [12] Hazreti Mûsâ’nın Kıptîlerden birini öldürüp de Medyen yollarına düştüğünde genç yaşta bulunduğunu bilmekteyiz. Hazreti Musa’nın Medyen günleri ile ilgili detaylı malûmat için bkz. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, TDV., Ankara, 1992, s. 130-131.

    Hazreti Yûşa‘ın kimliği, şahsiyeti ve fazileti hakkında malûmat için bkz. M. Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, TDV., Ankara, 2013, c. 2, s. 121-122.
    [13] Vâkıa Sûresi, 17.
    [14] Bu konu, Neml Sûresi’nin 35. âyet-i kerimesinde yer almaktadır. Detaylı malûmat için bkz. Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, trc. Beşir Eryarsoy, Buruc Yayınları, İstanbul, 2002, c. 13, s. 175-176.
    [15] Duhâ ve İnşirâh Sûrelerinin âyet-i kerîmelerinde Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin çocukluk devresine; Şûrâ Sûresi’nin 52. ve Kalem Sûresi’nin 4. âyet-i kerîmesinde ise, bi’setten önceki gençlik devresine atıf yapıldığı belirtilmektedir.
    [16] Ebü’l-Hasen en-Nedvî, Kur’ân’da Adı Geçen Peygamberlerin Hayatı, Risâle Yayınları, İstanbul, 2005, s. 68-69.
    [17] İbn Kesîr ve diğer bazı muteber tarihçiler, Hazreti Musa’nın bi’setinin 40 yaşındayken başladığı bilgisini verirken, bazıları ise 30 küsur yaşında olduğu bilgisini kaydetmektedirler. Onun gerek Medyen’e gidişi, gerek dönüşü hakkında malûmat ve gerekse de hayatı hakkında genel kronolojik veriler için bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Âyetler Işığında Peygamberler Tarihi, Ahsen Yayınları, İstanbul, 2003, s. 395.
    [18] İlgili metihler; Bakara Sûresi’nin 250. ve Sa‘d Sûresi’nin 17. âyet-i kerîmesinde yer almaktadır.
    [19] İlgili âyet-i kerîmeler, Lokman Sûresi’nin 12-19. âyet-i kerîmeleridir.
    [20] Hazreti Meryem’in fazileti, Hazreti İsa’ya hamile kalışı ve devamında yaşananlar, Meryem Sûresi’nin 16-26. âyet-i kerîmeleri arasında ve devamındaki âyet-i kerîmelerde anlatılmaktadır. Nitekim Seyyid Kutub bu hususta şöyle bir anlatımda bulunmuştur:
    “Bakire bir genç kız olarak bu tür sancılarla ilk kez tanışmanın şaşkınlığı içierisindedir. Karşı karşıya geldiği durum hakkında hiçbir ön bilgisi olmadığı gibi, kendisine en ufak bir yardımda bulunacak bir kimsesi de yoktur.” (Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’ân, c. 3, s. 2305-2307.)
    [21] Hazreti İbrahim’e gelen meleklerin anlatıldığı kıssa için bkz. Hûd Sûresi’nin 69 ve 70. âyet-i kerîmelerini merkeze alan âyet-i kerîmeler. Hazreti Lût’un ve kendisine gelen meleklerin kıssası için bkz. Hicr Sûresi’nin 62 ve Kamer Sûresi’nin 37. âyet-i kerîmelerini merkeze alan âyet-i kerîmeler. Meleklerin genç suretinde geldiğine dair malûmat birçok tefsirde kayıtlı bulunmakla birlikte, kısa ve net açıklama için bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1990, c. 4, s. 483.
    [22] Meryem Sûresi’nin 12-15. âyet-i kerîmeleri, Hazreti Yahya’nın çocukluğundan itibaren takvayla bezeli üstün özelliklere sahip olduğunu ve gençliğini de aynı nezahet üzere geçirdiğinin beyanıdır. Onun hayatı, gençlik vetiresindeki icraatları ve bilhassa Hazreti İsa ile münasebeti hakkında detaylar için bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Âyetler Işığında Peygamberler Tarihi, s. 687-688; Ebü’l-Hasen en-Nedvî, Kur’ân’da Adı Geçen Peygamberlerin Hayatı, s. 79.
    [23] M. Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, c. 2, s. 315 ve 334.
    [24] Mustafa Fayda, “İfk Hâdisesi”, DİA, c. 21, s. 508.
    [25] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. 2, s. 182.
    [26] Buhârî, “Fiten”, 3.
    [27] Bazı tefsirlerde A‘râf Sûresi, 163. âyet-i kerime, bazı tefsirlerde ise Mâide Sûresi 60. âyet-i kerîme tefsirinde yer alan bilgilere göre, İmam Katâde’den gelen mesh konulu rivâyet bu yöndedir. Bkz. Ali Arslan, Büyük Kur’ân Tefsiri, Arslan Yayınları, İstanbul, t.y., c. 4, s. 263-265. Rivâyetin metni için bkz. Ebü’l-Ferec Abdurrahman ibnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, trc. Abdülvehhab Öztürk, Kahraman Yayınları, İstanbul, 2009, c. 2, s. 87.
    [28] Bakara Sûresi, 128’den.
    [29] Ahkâf Sûresi, 15’ten.
    [30] Âl-i İmrân Sûresi, 38.
    [31] Furkân Sûresi, 74.

    Yazı kaynağı : www.musellem.net

    Kur’ân’ın Gençleri

    İnsan hayâtı dünyâda, doğum ve ölüm arasındaki belirli ve sınırlı bir zaman diliminden ibârettir. Dünyâdaki bu sınırlı insan hayâtı ise çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini kapsamaktadır. Böylesi dönemlerin seyriyle değişkenlik arz eden insan hayâtı, doğan, yükselen ve batan bir güneş gibidir. Fakat her insanın her evreyi yaşaması garanti de değildir (Karagöz, Aile ve Gençlik, 2005:111). Kimi insanlar daha çocukluğunda gözlerini hayâta yumarlar. İnsanların kimisi gençliğini bile yaşayamadan hayâta vedâ ederler. Kimileri de yaşlanıp ömrün en düşkün çağına ulaşırlar (Nahl, 16/70).

    Peygamber Efendimiz hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “İki nîmet vardır ki insanlardan çoğu bu konuda aldanmıştır. Sağlık ve boş zaman.” (Tirmizî, Zühd 1)

    Kimdir Genç?

    İnsanın biyolojik ve bedensel yönünü ifâde sadedinde genç kavramı; yaşı az ilerlemiş ve henüz orta yaşa gelmemiş kimse demektir.

    Genç; yaşa bakılmaksızın güçlülük, dirilik, ataklık, çeviklik ve hareketlilik gibi gençliğin birtakım özelliklerini taşıyan kimseleri ifâde eder. Bu minvâlde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu yaşlanır ama iki şey onda dâimâ genç kalır: Mala olan düşkünlüğü ve çok yaşama arzusu.” (Müslim, Zekât 115; Buhârî, Rikâk 5; Tirmizi, Zühd 28, Kıyâme 28; İbn Mâce, Zühd 27)

    Tâzelik, yeni oluş, tecrübesizlik, canlılık ve hareketlilik de gençlikteki ruh ve ideali, zevk ve arzuyu ifâde eder.

    Tasavvufta genç kavramı; mert, cömert, cesur, erdemli, ahlâklı, fedâkâr, yardımsever, hoşgörülü, affedici ve nefsine söz geçirebilen, nefis putunu kırabilen, Kur’ân ve sünnete uyan, kötülüğe iyilikle karşılık verebilen, başkalarının hak ve hukûkuna riâyet eden kişileri ifâde etmek için kullanılmıştır (Uludağ, “Fütüvvet”, 1996:XIII/260).

    Gençlik, hayâtın baharıdır.

    Gençlik, emânettir ve büyük bir nîmettir.

    Gençlik, taşı sıksa suyu çıkarma kâbiliyetidir.

    Mevlânâ’nın ifâdesiyle gençlik, atlastan bir kumaştır.

    Cahit Sıtkı’nın deyimiyle, “Gençlik böyledir işte, gelir gider.”

    Genç, dikenli yolda yürürken ayağına batan dikenleri hissetmeden hedefe doğru yürüyendir.

    Genç; rüzgâra, fırtınaya karşı durup da eğilmeyi aklından bile geçirmeyendir.

    Gençlere Sâhip Olmak

    Gençlere sâhip olmak, onlara iyi bir eğitim ve terbiye vermekle ve onları kötü alışkanlıklardan korumakla olur. Gençler yaş çubuk gibidirler. Onlara istenilen şekil verilebilir ve onlar her zaman telkinlere açıktır. Ancak, onların ihmâl edilmesi telâfisi zor yaralar açar (Karagöz, Aile ve Gençlik, 2005:116). Gençlerin bu dönemde kuracakları arkadaşlıklar da çok önemlidir. Aliya İzzetbegoviç’e “Anne ve babalarla eğitimcilerimize ne tavsiyelerde bulunabilirsiniz? diye sorulduğunda o, anne ve babalara şöyle seslenmektedir:

    “Her şeyden evvel, gençlerde bulunan güçleri öldürmemelerini tavsiye edebiliriz... Onlara tevâzudan çok şeref ve haysiyet, teslîmiyetçilikten çok cesâret, merhametten çok adâlet hakkında konuşsunlar. Kendi yolundan gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sâhibi bir nesil yetiştirsinler.”

    Kur’ân’da Örnek Gösterilen Gençler

    Kur’ân bizlere dürüstlükte, iffette, edepte, saygıda, doğrulukta ve tevhid mücâdelesinde şu örnek gençlerden söz etmektedir:

    1. Âdem (as)’ın oğlu Hâbil

    Maide sûresinin 27-31. âyetlerinde Âdem’in (as) iki oğlunun kıssası anlatılır. İki genç Allâh’a birer kurban sunarlar, birininki kabûl edilir, diğerininki kabûl edilmez. Kurbanı kabûl edilmeyen genç, kardeşini öldürür, fakat sonunda pişmân olur. Bu kıssada öldürülen Hâbil’in; Allâh’a îmânı, teslîmiyeti, takvâsı, ihlâsı, kurallara uyması ve insana saygısı övülürken; kâtil olan Kâbil’in hased, kin, bencillik ve nefsânî arzularına uyması, kural tanımaması, şiddet uygulaması ve cinâyet işlemesi yerilir ve bu tür davranışta bulunanların sonlarının hüsrân olduğuna dikkat çekilir (Karagöz, Aile ve Gençlik, 2005:137).

    Gözünü kıskançlık bürüyen, nefretine yenik düşen ve hiç düşünmeden kardeşini öldüren Kâbil’e karşılık Hâbil; “Andolsun sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim...” (Mâide, 5/28) demiştir.

    2. İbrâhîm (as)

    Kur’ân’da, genç yaşında Hz. İbrâhîm’in (as) putperest olan babası ve içinde yaşadığı Babil halkı ile tevhid mücâdelesi ve bu konuda topluma sunduğu delilleri örnek olarak anlatılır (En’âm 6/74-83; Meryem 19/41-48; Şuarâ 26/69-76; Saffât 37/88-100).

    İçinde doğduğu putperest toplumun geleneklerine karşı duran…( Enbiyâ 21/51-67)

    Gerçeği arayan…

    Arayışını tevhidle sonlandıran…( En’âm 6/77-79)

    Doğrunun peşine düşen…

    Ateşe atılırken “Allah bana yeter” diyecek kadar dâvâsına sâdık olan... (Taberî, Câmiu’l-Beyân, 2001:XVI/306)

    Hz. İbrâhîm’in gençlik dönemi ile ilgili hayat hikâyesinden; gençlerin zihinlerinde şüphe ve tereddüt olabileceğini, bunun akıl ve mantık ile giderilmesi gerektiğini, gençlerin yetişkinlere göre daha idealist olduklarını öğreniyoruz (Karagöz, Aile ve Gençlik, 2005:137).

    3. İsmâîl (as)

    İsmâîl (as) canını tereddütsüz Allah yoluna kurbân edecek kadar gözü pek ve teslîmiyetli, “...Ba­bacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın” (Sâffât, 37/102) duruşuyla sabırlı ve azimli bir kul olmuştur.

    4. Yûsuf (as)

    Yûsuf (as) “..Ben Allâh’a sığınırım.” diyerek haysiyeti, onuru ve iffetine sâhip çıkmıştır. Cinsel dürtüler karşısında zor bir sınav geçiren dünyâ güzeli Hz. Yûsuf, iffet ve sabır timsâli olarak sunulur. Gençlerin bu konuda Allâh’a sığınmaları gerektiği, nefsin dâimâ kötü arzuları emrettiği hatırlatılır, kardeşler arasındaki kıskançlığa dikkat çekilir, her fırsatta dînin anlatılması gerektiği, sabrın sonunun zafer olduğu bildirilir (Karagöz, Aile ve Gençlik, 2005:138).

    5. Mûsâ (as)

    İstemeden bir suç işleyen Hz. Mûsâ’nın Allah’tan af dileyişi ve bağışlanışı, yolculukta yanına bir genci arkadaş olarak alması (Buhârî, Enbiya 27; Müslim, Fedâil 170) örnek olarak zikredilir. Hz. Mûsâ kıssasında gençlerin aceleci ve sabırsız oluşları, fevrî davranışlar sergileyebilecekleri, suç işleyebilecekleri, gençlere görev ve sorumluluk verilebileceği hususlarına dikkat çekilir (Tâhâ 20/17-18; Kasas 28/14-19).

    6. Hz. Meryem

    Genç yaşta kendisini ibâdete vermesi, iffet ve sabrı ile Hz. Meryem’in Allâh’a teslîmiyeti genç kızlara örnek olarak sunulur (Âl-i İmrân 3/37; En’âm 6/162; Yûsuf 12/22; Meryem 19/18; Hac 22/5; Kasas 28/14; Mümin 40/67; Ahkâf 46/15).

    Mer­yem (as) musîbet ve imtihânın en ağırından geçse de îman ve sadâkatten geçmemiş, Allâh’a güveni ve îtimâdı sarsılmamıştır.

    7. Ashâb-ı Kehf

    Putperest bir toplum içinde Allâh’ın birliğini kabûl eden ve îmanları uğrunda yaşadıkları toplumdan kaçıp bir mağaraya sığınan ve burada 309 yıl uyuyup sonra dirilen gençlerin örnek davranışları anlatılır (Kehf 18/13-14). Gençlerin her türlü teklife açık olduklarına işâret edilir (Karagöz, Aile ve Gençlik, 2005:138).

    “...Onlar Rabblerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidâyetlerini arttırmıştık.” (Kehf, 18/13)

    8. Muhammed Mustafâ (sav)

    Peygamber Efendimiz Allah tarafından Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberler gibi gençlik için yegâne model olarak sunulmaktadır. Öncelikle O (sav), yetimlerin, gariplerin, kimse­siz ve çâresizlerin güvencesidir. Daha dünyâya gözlerini açmadan babasını kaybeden, anne­sini, dedesini çok küçük yaşlarda yitiren, yetimliği, öksüzlüğü yaşayarak bilendi O. Bugünün yetimlerine, gariplerine, kimse­siz ve çâresizlerine Efendimizin hayat hikâyesi nice tesellîler sunacaktır.

    Diğer yandan Hz. Muhammed (sav), ekmek derdine düşmek zorunda kalanların moral kaynağıdır. Yanında kaldığı ve maddî durumu iyi olmayan amcası­nın ev bütçesine katkıda bulunmak için erken yaşlarda dağda çobanlık yapan Nebî-i Muhterem’in bu hâli, çocuk denecek yaşta ekmek derdine düşmek zorunda kalan nicelerine moral ve güç kaynağı olacaktır.

    Peygamber Efendimiz (sav) alın terinin, üretken olmanın ve helâl kazancın peşine düşerek yetişen gençliğin en güzel örneğidir. Geçimini helâl yoldan temin edebilmek için Mekke'nin önde gelen tüccarlarından Hz. Hatîce vâlidemizin yanında ça­lışmaya başlayıp kervanlarla yollara koyulan Resûlullâh’ın bu mücâdelesi, günümüz gençliğine mârifetin; hazır yiyici olmak, yorulmadan, emek vermeden kazanmak, hak etmeden elde etmek değil, alın terinin, üretken olmanın ve helâl kazancın peşine düşmek olduğunu haykıracaktır.

    Peygamber Efendimiz’in (as) gençliğinden bizlere ibret numûnesi olarak yansıyan bir diğer seçkin özelliği, onun toplumsal sorunlara olan duyarlılığıdır. Kurucu üyelerinden olduğu “Hilfü’l-Fudûl” cemiyetinde, mazlumların, mağdurların haklarını savunup zulme uğramış­lara destek olan Sevgili Peygamberimiz’in bu uğraşı; gençliğin enerji ve dinamizminin, mertlik ve çevikliğinin hayır işlerine, sosyal faaliyetlere kanalize edilmesinin toplumsal sorunlara duyarlılıklarının artmasına ve böylece şahsiyetlerinin geliş­mesine ne denli olumlu katkı sunacağının örnekliğini teşkîl edecektir.

    “Peygamber Efendimiz’in gençliği nasıldı?” şeklindeki bir soruya verebileceğimiz en öncelikli cevap, O’nun dâvâya olan sadâkatidir. Peygamber Efendimiz (sav) kırk yaşına gelip de risâlet vazîfesiyle İslâm’ı tebliğe baş­ladığında karşılaştığı şiddetli muhalefete aldırmaksızın yoluna devâm etmiştir. Her türlü eziyet ve sindirme politikasına sabırla göğüs germiştir. Müşriklerin, dâvetten vazgeçme karşılığında para, makam, kadın ne isterse önüne serme tekliflerini bir an bile düşünmeden reddetmiştir. “Bir elime güneşi, öbür elime ayı verseniz bu yoldan dönmem.” diyerek dâvâsına sâhip çıkan Fahr-i Kâinât Efendimiz’in bu kararlılığı; yirmi birinci asrın günübirlik yaşayan, ne istediğini bilmeyen, hiçbir şeyden tatmin ve mutlu olmayan insanına huzûrun ve mutluluğun hangi amaç ve ça­baların içinde gizli olduğunu duyuracaktır.

    Peygamber Efendimiz’in gençliğinde temâyüz eden bir başka husûsiyeti, vatan sevgisi ve sıla hasretidir. Mekke'deki olumsuz şartlar yeni bir beldeye hicreti ge­rekli kıldığında Medîne'ye doğru yola çıktıkları vakit, içinde doğduğu, toprağından doyduğu, havasını soluyup suyunu içtiği yurduna, Mekke'sine son bir kez daha bakarken hüznünü gözyaşlarına emânet eden Resûlümüzün bu vedâsıyla, vatan sevgisinin îmandan olduğu hakîkatinden her birimizin hisse­sine nice dersler düşecektir (Görgülü, “En Güzel Örneğimiz Peygamberimiz”, Peygamberimiz ve Gençlik, 2018:56-57).

    Bizleri gençliğin kıymetini bilmeye dâvet eden Peygamber Efendimiz (as) şöyle buyurmaktadır: “İnsanoğlu Kıyâmet günü Rabbi katında şunlardan hesâba çekilmedikçe ayakları hiçbir yere hareket edemeyecektir:

    1. Ömrünü ne yolda tükettiğinden

    2. Gençliğini ne uğurda yıprattığından

    3. Malını nereden kazanıp nerede harcadığından

    4. Öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden.” (Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâme 1)

    O zaman âile büyüklerine ve toplum önderlerine ciddî görevler düşmektedir. Herşeyden önce bizlere yola çıkmış geminin rotasını belir­lemek düşmektedir. Şaha kalkmış dörtnala giden küheylanı doğru yola yöneltmek vazîfemizdir. Gençlere karşı mûtedil davranmak, aşırılıkla­rını onları kırmadan düzeltmek, yanlışları görmelerine yardımcı olmak, onları engellemek yerine yönlendirmek yegâne vazîfemizdir. Bâzen nasîhat ederek, bâzen dinleyerek, bâzen yol göstererek, bâzen birlikte yürüyerek, bâzen elinden tutarak, ancak dâimâ destek olarak, koruyarak ve onlar için bol bol duâ ederek gençlere yardımcı olmamız şarttır (Güner, “Gençliğin Hakkını Vermek”, Peygamberimiz ve Gençlik, 2018:145). Böylesi bir tutumla sonunda onları Kur’ân’ın tebcil ettiği ve takdir kıldığı Kur’ân’ın gençleriyle tanıştırmış oluruz.

    Haziran 2019, sayfa no: 38-39-40-41

    Yazı kaynağı : yenidunyadergisi.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap