Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    yahya kemal beyatlı hece ölçüsü ile yazdığı şiir

    1 ziyaretçi

    yahya kemal beyatlı hece ölçüsü ile yazdığı şiir Ne90'dan bulabilirsiniz

    Yahya Kemal Beyatlı

    Yahya Kemal Beyatlı

    Yahya Kemal Beyatlı (d. Ahmed Agâh; 2 Aralık 1884, Üsküp - 1 Kasım 1958, İstanbul), Türk şair, mütefekkir, yazar, siyasetçi ve diplomattır.

    Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Şiirleri Divan edebiyatı ile modern şiir arasında köprülük görevi üstlenmiştir. Türk edebiyat tarihi içinde Dört Aruzcu'dan biri olarak kabul edilir (Diğerleri Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Ahmet Haşim'dir). Sağlığında Türk edebiyatının baş aktörleri arasında kabul edilmiş ancak hiç kitap yayımlamamış bir şairdir.

    Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde milletvekilliği ve bürokratlık gibi siyasî ve idarî görevler üstlendi.

    Hayatı[değiştir | kaynağı değiştir]

    İlk yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

    2 Aralık 1884 tarihinde Üsküp'te dünyaya geldi.[1] Annesi, ünlü divan şairi Leskofçalı Galip’in yeğeni Nakiye Hanım; babası eski icra memuru dönemin belediye başkanı İbrahim Naci Bey'dir.

    İlköğrenimine, 1889 yılında Üsküp'te Sultan Murat Külliyesi'nin bir parçası olan Yeni Mektep'te başladı. Daha sonra yine Üsküp'te bulunan Mektebi Edeb'e devam etti. 1892'de Üsküp İdadîsi'ne girdi.

    1897 yılında ailesiyle Selânik'e taşındı. Çok sevdiği ve etkilendiği annesinin veremden ölümü onu çok etkiledi. Babasının tekrar evlenmesi üzerine ailesinin yanından ayrılıp Üsküp’e döndüyse de, kısa süre sonra Selanik'e geri geldi. Esrar takma adı ile şiirler yazdı.[2]

    Ortaöğrenimine devam etmek üzere 1902 yılında İstanbul’a gönderildi. Servet-i Fünûncu İrtika ve Malumat adlı dergilerde, Agâh Kemal mahlasıyla şiirler yazmaya başladı.

    Okuduğu Fransızca romanların ve Jön Türkler 'e duyduğu ilginin etkisiyle[3] 1903 yılında[4] II. Abdülhamit baskısı altındaki İstanbul’dan kaçarak Paris’e gitti.

    Paris yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

    Paris yıllarında Ahmet Rıza, Sami Paşazade Sezai, Mustafa Fazıl Paşa, Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet, Abdülhak Şinasi Hisar gibi Jön Türkler'le tanıştı. Hiç dil bilmeden gittiği kentte hızlı bir şekilde Fransızca öğrendi.

    1904 yılında Sorbonne Üniversitesi'nde siyaset bilimi bölümüne kaydoldu. Okulda ders veren tarihçi Albert Sorel’den etkilendi. Okul hayatı boyunca derslerinin yanı sıra tiyatro ile ilgilendi. Kütüphanelerde tarih hakkında araştırmalar yaptı. Fransız şairlerin kitaplarını inceledi. Tarih alanındaki incelemeleri sonucu 1071 yılındaki Malazgirt Meydan Muharebesi'nin Türk tarihinin başlangıcı sayılması gerektiği görüşüne vardı. Araştırmaları ve sosyal etkinlikleri derslere zaman ayırmasını ve sınavlarda başarılı olmasını engelleyince bölüm değiştirerek edebiyat fakültesine geçti, ancak bu bölümden de mezun olamadı. Paris’te geçirdiği dokuz yılda tarih bakışı, şairliği, kişiliği gelişti.[3]

    İstanbul'a dönüşü[değiştir | kaynağı değiştir]

    1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka İdadisi'nde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir süre Medresetü'l-Vaizin'de uygarlık tarihi dersi verdi. Bu yıllarda Üsküp ve Rumeli’nin Osmanlı devletinin elinden çıkması onu derinden üzdü.

    Ziya Gökalp, Tevfik Fikret, Yakup Kadri gibi şahsiyetlerle tanıştı. 1916’da Ziya Gökalp’in tavsiyesi ile Darülfünûn'a medeniyet tarihi müderrisi olarak girdi. Sonraki yıllarda garp edebiyatı tarihi, Türk edebiyatı tarihi derslerini de okuttu.[3] Hayatının sonuna kadar çok yakın dostu olarak kalan Ahmet Hamdi Tanpınar, onun Darülfünûn'da öğrencisi oldu.

    Bir yandan da edebî faaliyetlerini sürdüren Yahya Kemal, Türk dili, Türk tarihi konularında gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Peyam gazetesinde Süleyman Nadi mahlasıyla, Çamlar Altında Muhasebe başlığı altında yazılar kaleme aldı. 1910’dan beri yazmakta olduğu şiirlerini ilk defa 1918 yılında Yeni Mecmua adlı dergide yayınladı. Türk edebiyatının baş aktörleri arasında yer aldı.[2]

    Dergâh dergisi[değiştir | kaynağı değiştir]

    Mondros Mütarekesi’nin ardından gençleri etrafında toplayarak Dergâh adlı bir dergi kurdu. Dergi kadrosunda Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi isimler yer aldı. Yahya Kemal’in yakından ilgilendiği bu dergide yayınlanan tek şiiri Ses Manzumesi'dir. Ancak dergi için pek çok düzyazı kaleme alan yazar, bu yazılarla Anadolu’da devam eden Milli Mücadele’ye destek verdi ve İstanbul’da Kuvâ-yî Millîye ruhunu canlı tutmaya çalıştı.[5] Benzer yazıları İleri ve Tevhid-i Efkar gazetelerinde de sürekli yayınlandı.

    Mustafa Kemal ile tanışma[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yahya Kemal, Türk Kurtuluş Savaşı’nın Türkler'in zaferi ile sonuçlanmasının ardından İzmir’den Bursa’ya gelen Mustafa Kemal’i tebrik için Darülfünun tarafından gönderilen heyette yer aldı. Bursa’dan Ankara’ya giderken Mustafa Kemal’e eşlik etti ve ondan Ankara’ya gelmesi için davet aldı.

    19 Eylül 1922’de Darülfünûn Edebiyat Medresesi'nin müderrisler toplantısında Mustafa Kemal’e fahrî doktorluk unvanı verilmesini teklif eden Yahya Kemal’in bu teklifi, oybirliği ile kabul edildi.[6]

    Ankara yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

    1922’de Ankara’ya giden Yahya Kemal, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde başyazarlık yaptı. O yıl, Lozan görüşmelerinde Türk heyetine danışman atandı. 1923'te Lozan’dan döndükten sonra II. Dönem TBMM’ye Urfa milletvekili olarak seçildi. Milletvekilliği 1926’ya kadar devam etti.

    Diplomatik görevleri[değiştir | kaynağı değiştir]

    1926’da İbrahim Tali Öngören’in yerine Varşova’ya elçi olarak atandı. 1930’da Lizbon büyükelçisi olarak Portekiz’e gitti. İspanya orta elçiliği görevi de kendisine verildi. Madrid’de görev yapan ikinci edebiyatçı sefir oldu. (İlki Samipaşazade Sezai’dir) İspanya Kralı XIII. Alfonso ile yakın dostluk kurdu.[3] 1932’de Madrid elçiliğindeki görevine son verildi.

    Yeniden TBMM’ye girişi[değiştir | kaynağı değiştir]

    İlk defa 1923-1926 arasında Urfa milletvekili olarak görev yapan Yahya Kemal, 1933 yılında Madrid’deki diplomatik görevinden döndükten sonra milletvekili seçimlerine girdi. 1934 yılında Yozgat milletvekili oldu. O yıl çıkan soyadı kanunundan sonra Beyatlı soyadını aldı. Ertesi seçim döneminde Tekirdağ milletvekili olarak meclise girdi. 1943’te İstanbul’dan milletvekili seçildi. Milletvekilliği döneminde Ankara Palas'ta yaşadı[7].

    Pakistan elçiliği[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yahya Kemal, 1946 seçimlerinde meclise giremedi ve bağımsızlığını yeni ilan etmiş Pakistan'a 1947’de büyükelçi olarak atandı. Yaş haddinden emekli oluncaya kadar Karaçi'de elçilik görevini sürdürdü. 1949’da yurda döndü.

    Emeklilik yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

    Emekli olduktan sonra İzmir, Bursa, Kayseri, Malatya, Adana, Mersin ve civarını ziyaret etti. Atina, Kahire, Beyrut, Şam, Trablusşam gezilerine çıktı[7]. İstanbul’da Park Otel’e yerleşti; ömrünün son yıllarını bu otelde geçirdi. Taha Toros, burada Yahya Kemal’in 1930’lu yıllardan itibaren değişik aralıklarla, 19 yıl oturduğunu yazmıştır.[8]

    1949’da İnönü Armağanı'nı aldı. 1956 yılında Hürriyet gazetesi her hafta bir şiirine yer vererek tüm şiirlerini yayınlamaya başladı.

    Ölümü ve sonrası[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için 1957’de Paris'e gitti.[2] Bir yıl sonra 1 Kasım 1958 Cumartesi günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde vefât etti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi.

    Şiirlerini mükemmel hâle getirmediği gerekçesiyle sağlığında kitaplaştırmak istememiştir. 1 Kasım 1958 tarihinde vefatı üzerine, İstanbul Fetih Cemiyeti 07 Kasım 1959 günkü toplantısında Nihad Sami Banarlı'nın teklifiyle Yahya Kemal Enstitüsü kurulmasına karar verilir ve eserleri yayınlanır.

    1961 yılında Divanyolu, Çarşıkapı’da yer alan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi'nde Yahya Kemal Müzesi açıldı.

    1968 yılında Hüseyin Gezer tarafından yapılan bir heykeli İstanbul'daki Maçka Parkına yerleştirildi.

    Edebî anlayışı[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yahya Kemal, nesir alanında da eser vermiş olmakla birlikte şair olarak isim yapmış bir edebiyatçıdır. Şekil açısından Divan şiir geleneğini ve aruz veznini kullanmıştır. Üslup açısından iki ayrı anlayışta şiirleri vardır: bunlardan birisi devrine göre genellikle sade, doğal ve yaşayan bir Türkçe ile şiir yazmaktır (bu tür şiirleri özellikle ilk baskısı 1961 yılında yapılan Kendi Gök Kubbemiz başlıklı şiir kitabında toplanmıştır); diğeri ise tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin diliyle ifade etme düşüncesidir (ilk baskısı 1962'de yapılan Eski Şiirin Rüzgârıyle başlıklı şiir kitabındaki manzumelerde bu anlayışı sergilemiştir).[9]

    Fransa'da bulunduğu yıllarda karşılaştığı Mallarmé'nin şu cümlesinin Yahya Kemal'in aradığı şiir dilini bulmasında etkili olduğu düşünülür:[9] "En iyi Fransızcayı Louvre Sarayı'nın kapıcısı konuşur." Yahya Kemal, bu cümle üzerinde uzun uzun düşündükten sonra, şiirlerinde kullanacağı dili yakalar; Louvre Sarayı'nın kapıcısının okumuş yazmış bir aydın olmadığı gibi okuyup yazması olmayan bir cahil de olmadığını; bu durumda en iyi Fransızca'yı orta tabakanın, yani "halk"ın konuşabileceğini anlayarak orta tabakanın konuşmasına dikkat eder. Şair, bu düşüncelerin etkisiyle henüz dil inkılabından yirmi beş- otuz yıl önce sade Türkçe şiirler yazmaya yönelmiştir.[9]

    Türkiye Türkçesi ile söylediği şiirlerinin yanında Osmanlı Türkçesi ile şiirler yazan Yahya Kemal'in eski dil ve nazım şekilleriyle söylemesinin arkasında, Türk edebiyatını bir bütün olarak algılaması ve tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin diliyle ifade etme düşüncesi vardır.[10] Eskiyi reddetme yerine olduğu gibi kabullenme ve yeniden yorumlayarak günümüze taşıma çabası içinde olmuştur. Geçmiş devirlerde yaşanmış olayları ait oldukları devrin diliyle ifade etme düşüncesiyle yazdığı şiirlere örnek olarak Yavuz Sultan Selim'i ve döneminin olaylarını, tahta çıkışından ölümüne kadar kronolojik bir şekilde hikâye eden Selimnâme, bestelenmiş şiirleri arasında yer alan Çubuklu Gazeli, Ezân-ı Muhammedi, Vedâ Gazeli, İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel verilebilir.[10]

    Şiirin vezin, kafiye ve iç ahenge dayandığına inanan şairin hemen hemen tüm şiirleri aruz vezni ile yazılmıştır. Hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri "Ok"'tur. Onun bütün şiirlerini aruzla yazması ve mısraya olan saygısı, şiirine şekil mükemmelliği getirmiştir.[10] Ona göre şiir sıradan cümlelerden değil nağmeden oluşur, bu yüzden sesle okunmaya muhtaçtır. Kelimelerin kulakla seçilmesi ve mısradaki yerlerinin bulunması gerekir.[11] Ona göre bir mısranın şiir olması, ahenkle ve titizlikle yazılmasıyla mümkündür. Onun için "şiir musikiden ayrı bir musiki"dir.[12] bu anlayışının bir sonucu olarak, şiirlerinin üzerinde yıllarca çalışmış ve henüz nağmeye dönüşmediğine inandığı mısralar için en uygun kelimeleri ve istifi buluncaya kadar şiirlerini tamamlanmış saymamıştır.[12]

    Yahya Kemal'in şiir dilinin en belirgin yönlerinden biri "sentezciliği"dir. Paris'te kaldığı dokuz yıl boyunca okuduğu şairlerin (Mallarmé, Paul Verlaine, Paul Valery, Charles Baudelaire, Gerard de Nerval, Victor Hugo, Malherbe, Leconte de Lisle, Rimbaud, Jose Maria de Heredia, Jean Moreas, Theophile Gautier, De Banville, Lamartine, Henry de Regnier, Edgar Poe, Maeterlinck, Verhaeren) etkilerini özgün bir sentez yaparak yeni bir şiir yapısı kurmuştur. Kimi şiirleri klasik, kimileri romantik, bazısı sembolist, pek çoğu parnasyen olarak kabul edilir.[13] Fransız şiirini taklit etmemiş, oradan öğrendiklerini kendi şiir anlayışı ile yoğurarak yeni yorumlara ulaşmıştır.[13] Bu sentezciliği sonucu yorumlardan birisi de yapmacıksız olmasına özen gösterilmiş, doğal ve samimi anlamlar içeren kelimelerle şiir yazılması görüşü olan "Beyaz Lisan" anlayışıdır.[13]

    Yahya Kemal'in şiirinde geniş bir Osmanlı coğrafyası yer bulmuştur. Onun şiirlerinde hatırlanan mekanlar, Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Varna, Belgrad gibi yeni Türk devletinin sınırları dışında kalmış, bir zamanlar Osmanlı mülkü olan ya da Osmanlı'nın temas ettiği topraklardır. Türk tarihiyle ilgili olmamakla beraber Yahya Kemal'in görüp yaşadığı Endülüs, Madrid, Altor, Paris ve Nis de şiirlerinde yer almıştır. Türkiye sınırları içinde Bursa, Konya, İzmir, Van, Çanakkale, Maraş, Kayseri, Malazgirt, Amid (Diyarbakır), Tekirdağ adı şiirlerinde geçer ama diğer şehirler üzerinde değil, onların da temsilcisi olan İstanbul üzerinde yoğunlukla durulmuştur. Üsküdar gibi, Atik Valide gibi, Kocamustafapaşa gibi eski İstanbul'un semtlerini şiirleştirmiştir. İstanbul algısının merkezindeki mekan ise Süleymaniye Camisi olmuştur.[14]

    Eserleri[değiştir | kaynağı değiştir]

    Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]

    Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

    Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org

    Sesli Sözlük - yahya kemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri

    Yahya Kemal Beyatl�'n�n hece �l��s�nde yazd��� ilk �iir hangisidir?

    Yahya Kemal’in ilk defa Dersaadet gazetesinde yayınlanan ’Ok’ şiiri - Fikriyat Gazetesi

    Yahya Kemal’in ilk defa Dersaadet gazetesinde yayınlanan ’Ok’ şiiri - Fikriyat Gazetesi

    YAHYA KEMAL BEYATLI KİMDİR?

    Cumhuriyet dönemi Türk şairi ve nesir yazarı, sadece şair olarak değil, düşünceleriyle de Türk aydınlarını etkilemiş mühim şahsiyet Yahya Kemal Beyatlı, çevresinde her zaman bir aydın halkası oluşan şairlerimizdendi. 1884 yılında Üsküp'te dünyaya geldi. Vefa Lisesi'ni bitirdikten sonra uzun süre Fransa'da kaldı. Burada Fransız edebiyatını ve edebiyatçılarını yakından tanıma olanağı buldu. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı. Yurda dönünce Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi. Darülfünunda edebiyat ve tarih dersleri verdi. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı.

    Kişiliğinde ve eserlerinde Paris'te okurken Fransız şairleri büyük ölçüde etkili oldu. "Ok" şiiri hariç bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazdı. Şiirlerinde Boğaziçi, Türk Musikisi, İstanbul'un tarihi ve doğal güzelliklerine yer veren Yahya Kemal'in olgunluk dönemi şiirlerinde ise Osmanlı Medeniyet ve Kültürü, tarih ve vatan sevgisi yer aldı. Duygu ve düşünceyi düş ve ustalıkla kaynaştıran Yahya Kemal'in şiirlerinin konusunu aşk, tabiat, deniz, ölüm ve sonsuzluk oluşturdu. Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Eğil Dağlar, Aziz İstanbul gibi pek çok yapıta imza attı.

    Şehirde millî üslûb arayan Yahya Kemal, üslûbun korunması gerektiğini "İstanbul ve Üsküdar semtlerinin millîliğini muhafaza lâzım", "Fikrimce her şeyden önce İstanbul bir Türk şehri olarak kalmalı ve bu esas dâhilinde imar edilmelidir." sözleriyle savundu. Yol açmak kaygısıyla Mimar Sinan'ın eserlerini, küçük camileri, sebilleri yıkanları şiddetle eleştirdi. Bu bağlamda; "Şaşılacak şeydir, ecdadımızın bıraktığı şeyleri alafranga Türkiye'ye anlatamadık." cümlesi dikkate değer.

    Yahya Kemal'in ilk defa Dersaadet gazetesinde yayınlanan "Ok" şiiri

    Sessiz Gemi'nin şairi Yahya Kemal'in "Ok" şiiri, ilk defa Dersaadet gazetesinde 13 Kasım 1920 tarihinde yayınlandı. Bilinir ki Yahya Kemal tüm şiirlerini aruz ölçüsüyle yazdı. Şairin miras bıraktığı bu edebiyat mücevheri ise heceyle yazdığı tek şiir olma özelliği ile büyük önem taşıyor.

    Bu metin bir manzumedir. Çünkü burada olay, yer, zaman ve kişiler mevcuttur. Manzume hecenin 11'li kalıbıyla yazılmıştır. Kafiye şeması "abba, cddc, effe" şeklindedir. Nazım şekli koşma olan şiirin çeşidi epik; teması ise kahramanlıktır.

    İşte Yahya Kemal'in ilk defa Dersaadet gazetesinde yayınlanan "Ok" şiiri:

    OK

    Yavuz Sultan Selim Han'ın önünde
    Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,
    Bu yüksek tepeye dikti bu taşı
    O gazi hünkârın mutlu gününde.

    Vezir, molla, ağa, bey, takım takım
    Güneşli bir nisan günü ok attı.
    Kimi yayı öptü, kimi fırlattı,
    En er kemankeşe yetti uç atım.

    En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü.
    Titrek elleriyle gererken yayı,
    Her yandan bir merak sardı alayı.
    Ok uçtu hedefin kalbine düştü.

    Hünkâr dedi 'Koca, pek yaman saldın,
    Eğerci bellisin benim katımda,
    Bir sır olsa gerek bu ilk atımda.
    Bu sihirli oku nereden aldın? '

    İhtiyar elini bağrına soktu,
    Dedi İstanbul muhasarası,
    Başlarken aldığım gaza yarası,
    İçinden çektiğim bu altın oktur.

    Muhasara: Kuşatma, çevirme
    Gaza: Kutsal savaş
    Kemankeş: Okçu, ok atıcısı
    Subaşı: Şehirlerin güvenlik işlerine bakan görevlilerin başı.
    Acemi ocaklarında küçük aşamalı subay.

    YAHYA KEMAL'İN KİTAPLARDA BULAMAYACAĞINIZ DİĞER ŞİİRLERİ

    Yahya Kemal, şiirlerini yayımlamak için şiirlerinin tamama erdiğine inanmıyordu. Eserleri Nihat Sami Banarlı öncülüğünde kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından Yahya Kemal Külliyatı adı altında 13 cilt olarak yayımlanmıştı. Yahya Kemal'in şairlik hayatına başladığı ve kitaplarda bulunmayan şiirleri…

    Yahya Kemâl ya da o dönem şiirlerine attığı imza ile Âgâh Kemâl dönemin padişahı Sultan ll. Abdülhamid'e iki culûsiye yazar. İlki 1 Eylül 1902 tarihini taşıyan metni, başlıksız bir tebriknâmedir.

    [Cülûsiye]

    Olsun bugün sürûr ile pirâye kâinât

    Dolsun bugün hubûr-ı saâdetle şeş cihân

    Zira bugünde verdi o şâh-ı melek-sefâ

    Rûh-ı fütûh-ı saltanata taze bir hayat

    Ya Rabbi! Haşre-dek yaşasın

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Neşîde-i Nev-sâl

    Semâ penbe, sehâib mavi, deryâ saf, havâ mahmûr

    Zılâl-i fecr ile müzehher bütün âfâk-ı nûrânî

    Nigâristân feyz-i âsârda bir nûr-ı rûhânî

    Ve hep âgûş-ı nilgûn tabiat mütebessim, mesrur

    Genç Âgâh Kemâl'in ilk şiirleri arasında ilgi çeken şiirlerinden birisi de Fikret'in Ey Yâr-ı Nagam-kâr adlı manzumesini tahmis ederek vücuda getirmeye çalıştığı manzumedir. Leyâl-i İstiğrâk 2 başlığını taşıyan bu manzumede şiire yeni başlayan hevesli bir gencin samimi arayışları hissedilir.

    Leyâl-i İstiğrâk

    2

    Çal! Neş'e-i vuslatla nağme-saz olalım, çal!

    Mürgân-ı muganniyeyle hem-âvâz olalım, çal!

    Bir vecd-i muhabbetle tarab-sâz olalım, çal!

    Çal! yükselelim küngüre-pervâz olalım çal!

    "Çal âlem-i ervâh-ı da raksan edelim çal!"

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Yahya Kemâl'in bu devresine ait şiirlerinden dikkati çekenlerinden biri de Leyâl-i İstiğrak 4 adını taşıyan manzumedir. Şairin hatıralarında dile getirdiği ifadeler arasında "Bir kelime Fransızca bilmeksizin alafrangalaştım." sözünü doğrularcasına daha ilk şiirlerinde Lamartine'in 'ömr-i garâmı'nı hatırlayacak kadar Fransız edebiyatını öğrendiği anlaşılır.

    Leyâl-i İstiğrâk

    4

    Hâlâ tahattur eyliyorum mâvi bir gece

    Yattımdı nilgûn bir korunun kenarına

    Gördüm göğün nazara-i firûze-fâmını

    Baktım yeşil sitârelerin zıll-ı târına

    Hatırladım Lamartin'in ömr-i garâmını​

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Bütün acemilik ve tutarsızlıklarına rağmen genç Agâh Kemal'in döneme hâkim şiir anlayışının kıyılarında dolaştığı ilk şiirlerine bakıldığında anlaşılıyordu. Asıl Paris ikameti ve nihayetinde yurda dönüşünden sonradır ki şiirin ne olup olmadığı konusunda kanaat ve tecrübelerini tatbikata döktü.

    Şafaktan Evvel

    Sular pür-neş'e çağlar fecrin âgûş-ı sükûnunda

    Derini bir lahn-ı sevdâvî tulû'u karşılar, cevvâl

    Ve tîz bir nağme-i mağşiyle ümid-âver-i sevda

    Tanîn-endâz olur bir lahn-ı memdûd-ı sefâ-fil-hâl​

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Şiir Nedir

    Şiir nedir? Bana sordun dedim o birşey ki:

    Fecr, terâne, tulû', nağme, neş'e, bahar

    Gusûn, jâle, çemen, gonce, râyiha, ezhâr

    Ve hep bedâyiye ait rakîk bir hülya

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Terâne-i Rûh

    Hâtır-güzârın olsun o aşk-ı sefâ-nisâr

    Âvân-ı pür-garâm-ı hayatında ey nigâr!

    Yâd et o demleri güzer ettikçe nevbahar

    Kalsın bu 'hâtıra' sana bir hoşça yâdigâr,

    Dildâden olsa da sana hâtır-nişân olur.

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Mensî Şiirim

    Sepîrde dem-i bedâyi-i bahâr şâirânedir

    Tulû'-ı âfitâb-ı tâb-dâr şâirânedir

    Zevâhir-i latif bu nisâr şâirânedir

    Şafaktaki zılâl-i zer-nigâr şâirânedir

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Elvâh-ı Şuhûr

    Mart

    1

    Mehmed Âsâf'a

    Bazen güneşli, bazen ratib, sisli bir hava

    Solgun bulutların mevecâtiyle cilve-rîz

    Âfâk-ı laciverd, bütün gök, bütün deniz

    Bir zıll-ı mübki-i asabiyetle rû-nümâ

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Saffet Nezihi'ye

    Rakîk bir nazar, âsûde bir likâ-yı zekâ

    Latif ve neş'e-i rikkatle bir lisân-ı nezih

    Eder meâli-i esrâr-ı rûhunu tevzîh

    Evet bu çehre-i safvet, bu mütebessim sîmâ

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Küçük Kardeşim 'Ref'et' İçin

    Ey mâî gözlü yavru melek tıfl-ı hande-kâr!

    Ey nazrası nigâhımı şâdân eden çocuk!

    Her bir tebessümünde leâli-i şiir uçar

    Ey ibtisâmı rûhumu ra'şân eden çocuk!

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Leyâl-i İstiğrâk

    1

    Ooh... gel gel bu gece mest-i muhabbet güzelim

    Şu beyaz hilkatin âgûşunda

    Kamerin neş'e-i bî-hûşunda

    Kırların sahn-ı semen-pûşunda

    Bir derin aşk ile imrâr-ı hayat eyleyelim...

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Elvâh-ı Şuhûr

    Nisan

    2

    Semâ, esîr-i rükûduyla mest ü şiir-engîz

    Havâ, latif ve müzehheb, nezih ve pür-heyecan

    Şevâhik-i cebel üstünde bir müşemmes sis

    Şafakta reşha-girizân-ı leâli-i bârân

    Gusûn içinde yeşil bir terâne-i şâdân.

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    Leyâl-i İstiğrâk

    3

    Mâî arus içinde seni gördüğüm zaman

    Rûhumda ra'şe-ver helecanlarla bir derin

    Hiss-i behic-i hande-güzâr oldu, kalbimin

    Âmâl-ı aşkı titredi, handan ve şadumân

    Şiirin devamını okumak için tıklayın…

    YAHYA KEMAL BEYATLI ESERLERİ

    Kendi Gök Kubbemiz (1961). 2. Eski Şiirin Rüzgârıyle (1962). 3 ve 4. Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyiş (iki kitap bir arada 1963). 5. Azîz İstanbul (1964). 6. Eğil Dağlar (1966). 7. Siyâsî Hikâyeler (1968). 8. Siyâsî ve Edebî Portreler (1968). 9. Edebiyata Dâir (1971). 10. Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım (1973). 11. Târih Musâhabeleri (1975). 12. Bitmemiş Şiirler (1976). 13. Mektuplar-Makaleler (1977).

    Yazı kaynağı : www.fikriyat.com

    Kendi G�k Kubbemiz - Yahya Kemal Beyatl�

    S�leym�niye'de Bayram Sabah�

    Artarak g�nl�m�n ayd�nl��� her saniyede
    Bir meh�betli sabah oldu S�leym�niye'de
    Kendi g�k kubbemiz alt�nda bu bayram saati,
    Dokuz asr�nda b�t�n halk�, b�t�n memleketi
    Yer yer aksettiriyor mavile�en manzaradan,
    Kalk�yor tozlu zaman perdesi her an aradan.
    Gecenin bitmeye y�z tuttu�u andan beridir,
    Duyulan g�kte kanat, yerde ayak sesleridir.
    Bir geli� var!.. Ne m�b�rek, ne gar�b �lem bu!..
    Hava boydan boya binlerce hay�letle dolu...
    Her ufuktan bu geli� eski seferlerdendir;
    O seferlerle a��lm�� nice yerlerdendir.
    Bu s�k�nette kar��t�k�a karanl�kla ���k
    Y�r�yor, durmadan, insan ve hay�let kar���k;
    Kimi g�kten, kimi yerden �����p her kap�ya,
    Giriyor, birbiri ard�nca, il�h� yap�ya.
    Tanr�n�n m�bedi her bir taraf�ndan doluyor,
    Bu saatlerde S�leym�niye t�rih oluyor.

    Ordu-milletlerin en �ok d����en, en sarp�
    Adam�� sevdi�i Allah'�na bir b�yle yap�.
    En g�zel m�bedi olsun diye en son d�nin
    Budur �z �ekli hay�l etti�i m�m�r�nin.
    G�rebilsin diye sonsuzlu�u her yerden iyi,
    Se�mi� �stanbul'un ufkunda bu kuds� tepeyi;
    Ta��m�� harc�n� g�z�leri, serd�r�yle,
    Ta�� yenmi� nice bin i��isi, m�m�riyle.
    H�r ve engin vatan�n hem gece, hem g�nd�z�ne,
    Uhrev� bir kap� a�m�� buradan g�ky�z�ne,
    Taa ki ge�sin ezel� rahmete ruh ordular�..
    Bir neferdir, bu zafer m�bedinin m�m�r�.

    Ulu m�bed! Seni ancak bu sabah anl�yorum;
    Ben de bir v�risin olmakla bug�n ma�r�rum;
    Bir zaman hendeseden �bide zannettimdi;
    Kubben alt�nda bu cumh�ra bakarken �imdi,
    Senelerden beri r�y�da g�r�p �zledi�im
    Cedlerin ma�firet ikl�mine girmi� gibiyim.
    Dili bir, g�nl� bir, �m�n� bir insan y���n�
    G�r�yor varl���n�n bir yere topland���n�;
    B�y�k Allah'� anarken bir a��zdan herkes
    Nice bin dalgal� Tekb�r oluyor tek bir ses;
    Y�kselen bir nakarat�n b�y�yen velvelesi,
    Nice tu�larla kar��m�� nice bin at yelesi!

    G�rd�m �n safta oturmu� nefer esvapl� biri
    Dinliyor vecd ile tekrar al�nan Tekb�r'i
    Ne kadar saf idi s�m�s� bu m�'min neferin!
    Kimdi? B�nisi mi, m�m�r� m� ulv� eserin?
    Taa Malazgirt ovas�ndan y�r�yen T�rko�lu
    Bu nefer miydi? Derin g�zleri ya�larla dolu,
    Y�z� d�ny�da yi�it y�zlerinin en g�zeli,
    �ok b�y�k bir i� g�rmekle yorulmu� belli;
    Hem b�y�k yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
    Her zaman varl���m�z, hem kan�m�z hem etimiz;
    Vatan�n hem ya�ayan v�risi hem s�hibi o,
    G�r�n�r halka bu g�nlerde teselli gibi o,
    Hem bu toprakta bug�n, bizde kalan her yerde,
    Hem de �oktan beri kaybetti�imiz yerlerde.

    Kar�� da�larda tutu�mu� gibi g�l bah�eleri,
    Koyu bir k�rm�z�l�k g�kten ay�rmakta yeri.
    G�kte top sesleri var, belli, derinden derine;
    Belki y�zlerce �ehir sesleniyor birbirine.
    �ok yak�ndan m� bu sesler, �ok uzaklardan m�?
    �sk�dar'dan m�? Hisar'dan m�? Kavaklar'dan m�?
    Bursa'dan, Konya'dan, �zmir'den, uzaktan uza�a,
    �arp�yor birbiri ard�nca o da�dan bu da�a;
    �imdi her merhaleden, taa B�yez�d'den, Van'dan,
    Ayn� top sesleri birbir geliyor her yandan.
    Ne kadar duygulu, engin ve m�b�rek bu seher!
    Kad�n erkek ve �ocuk, g�nl� dolanlar, yer yer,
    Dinliyor hepsi b�y�k h�t�r�lar r�zg�r�n�,
    �ald�ran toplar� ard�nca Moha� toplar�n�.

    G�kte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
    Mutlaka her biri bir ba�ka zaferden geliyor:
    Kosova'dan, Ni�bolu'dan, Varna'dan, �stanbul'dan..
    An�yor her biri bir vak'ay� heybetle bu an;
    Belgrad'dan m�? Budin, E�ri ve Uyvar'dan m�?
    Son hudutlarda y�celmi� s�ra da�lardan m�?

    Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
    Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
    Adalar'dan m�? Tunus'dan m�, Cezayir'den mi?
    H�r ufuklarda donanm�� iki y�z p�re gemi
    Yeni do�mu� aya bakt�klar� yerden geliyor;
    O m�b�rek gemiler hangi seherden geliyor?

    Ulu m�bedde kar��t�m vatan�n birli�ine.
    �ok ��k�r Allaha, g�rd�m, bu saatlerde yine
    Ya�ayanlarla beraber bulunan erv�h�.

    Doludur g�nl�m ���klarla bu bayram sabah�.

    Yahya Kemal BEYATLI

    Yazı kaynağı : www.turkedebiyati.org

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap