Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    zamanların en iyisiydi zamanların en kötüsüydü hem akıl çağıydı hem aptallık

    1 ziyaretçi

    zamanların en iyisiydi zamanların en kötüsüydü hem akıl çağıydı hem aptallık Ne90'dan bulabilirsiniz

    JavaScript is not available.

    We’ve detected that JavaScript is disabled in this browser. Please enable JavaScript or switch to a supported browser to continue using twitter.com. You can see a list of supported browsers in our Help Center.

    Help Center

    Terms of Service Privacy Policy Cookie Policy Imprint Ads info © 2023 Twitter, Inc.

    Yazı kaynağı : twitter.com

    İki Şehrin Hikâyesi

    iki şehrin hikayesi

    Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç… | by cevher kızıl | Medium

    Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana- sözün kısası, şimdikine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece “daha” sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.

    Bir değirmende, feci şekilde tekrar tekrar öğütülen insan örnekleri – ve bu kesinlikle yaşlıları gençleştiren bir değirmen değildi – her köşe başında titriyor, her kapıdan girip çıkıyor, her pencereden bakıyor, rüzgarın oynattığı her kıyafetin altında çırpınıyordu. Onları öğüten değirmen gençleri yaşlandıran değirmendi; çocukların yüzleri yaşlı gibiydi, sesleriyse ciddi. Ve bu yetişkin yüzlerde, saban izi gibi ilerleyen her bir çizgide görünen şey aynıydı, açlık. Açlık her yerdeydi.Yüksek yüksek binalardan fırlatılmış, sıra sıra asılmış olan sefil kıyafetlerden sarkıyordu; Açlık samanla, paçavrayla, tahta parçaları ve kağıtla yamanmıştı bunlara; adamın testereyle kestiği her bir odun parçasında gösteriyordu kendini. Açlık tütmeyen bacalardan gözünü dikmiş bakıyor, çöplerinin içinden tek bir yiyecek kırıntısı olmayan, pislik içindeki sokakta kocaman dikiliyordu. Fırınların raflarında, tek tük kalmış kuru ekmeklerin üzerine yazılı bir kitabeydi açlık; kokmuş etlerden yapılan sosislerin satıldığı dükkandaydı. Açlık, silindir ocakta pişen kestanelerin arasında takırdıyordu kuru kemiklerini; gönülsüz birkaç damla yağla kızaran her bir patates dilimine yayılmıştı.

    Eğer sesimi eskiden kulağınızı okşayan sese – öyle midir bilmem, ama umarım öyledir- benzettiyseniz, bırakın gözyaşlarınız aksın! Eğer saçıma dokunduğunuzda bir şey size genç ve özgür günlerinizde göğsünüze yasladığınız o sevgili başı hatırlattıysa bırakın gözyaşlarınız aksın! Eğer size tüm saygı ve hürmetimle hizmet edebileceğim bir yuvadan bahsettiğimde bu size eski günlerde, zavallı yüreğiniz eriyip giderken dağılan bir yuvayı anımsattıysa bırakın gözyaşlarınız aksın!

    Charles Dickens / İki Şehrin Hikayesi

    Yazı kaynağı : medium.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap